“Kim zerre kadar iyilik etmişse onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.”
(Zilzal Suresi:7-8. ayetler)
İslam’la şereflenerek ve Müslüman olarak bu dünyaya gelen insanın çocukluğunun güzel bir şekilde geçmesi anne ve babasının elindedir. Yine bu çocuğun gençliğinin milli ve manevi değerlerle mücehhez bir şekilde olumlu bir yönde gelişmesi yine anne-baba ve öğretmenlerinin elindedir.
Anne ve babalar çocuklarının terbiyelerini eğer küçük yaşlarda yapmazlarsa onlardan Cenab-ı Allah’ın hesap soracağının bilinci içinde miyiz? Hiç şüphesiz ki İslam güzel bir hayat nizamıdır. Hayatın her hadisesiyle ilgilenir. Hayatın her safhasında devam eder. Kendini bilen insan İslam’la şereflendiğinin farkına varmalı, günahı sevabı bilmeli, Allah’ı Peygamberi tanımalı, Allah dostlarının sohbetlerine katılarak gıdalarını almaya çalışmalıdır.
Gençliğine ulaşmış, nefsinin ve şeytanın esiri olan gençlere üzülmemek elde mi? Her türlü ihtiyaçları karşılandığı halde hiçbir şeyde doyuma ulaşmayan gençlere ne demeli? Her türlü düşmanlığı dostluğa çeviremeyenlere söyleyecek bir sözümüz olabilir mi? Kötü huyları iyi huyla takas edemeyenler iyi bir ahlak sahip olamadığı için acaba tatlı dilli ve güler yüzlü olabilir mi? Anne ve babasının görevini bil fiil yaptığı halde sevgiyi, saygıyı, af ve ahlakı, her türlü güzel fazileti, cemali ve kemali öğrenemeyenlere ne demeli bilmiyorum. Her türlü nimeti bulmasına rağmen Yüce Allah’a kulluk yapmayan, Peygamberinin sünneti seniyyesi üzerine yaşamaya çalışmayan bu gençlere ne demeli? Beş vakit namazı kılmayan, Cumaya gitmeyen Ramazan orucunu tutmayan gençlere gerçekten üzülmemek elde değil. Bu kendi bilmez gençler ne zaman kendine gelecek? Ne zaman Allah’a kulluk görevlerini yapmaya başlayacak? Ömrü boyunca hiç alnı secdeye gelmeyenlere ne demeli? Etrafındaki insanların güzel yaşantılarından ders almayan insan, Allah’ın verdiğinden başkalarına vermeyen, sevmeyen, sevilmeyen bir insandan kime ne hayır gelir hiç düşündük mü?
Hiç şüphesiz ki Allah-ü Teala ibadetin daimi olanını, disiplinli, düzenli, yılmadan, bıkmadan aşk ve şevkle yapılanını seviyor. Gelin vakit geçirmeden Allah’a gereği gibi kul olmaya bakalım. Kazandığımız paralardan cömertçe davranarak başkalarına da vermeye çalışalım. Hayır, hasenat yolunda hizmet etmeye bakalım. Allah’ın razı olduğu kullar zümresine dâhil olmanın yollarını bulmaya çalışalım. Yine hiç şüphesiz ki biz insanların en büyük düşmanı ölçüsüz, sınırsız, sayısız arzu ve ihtiraslarımızın kaynağı olan nefsimizdir. Ne edip edip, o nefsi emare basamağından güzel nefis basamaklarına tırmanmak için gayret ve çaba göstermeliyiz.
Günümüzün evliyası namazını kılan, Allah’ı bilen, Peygamberinin sünneti seniyyesi üzerine yaşamaya çalışan, her gün yatmadan önce kendini hesaba çeken, bu dünyaya neye geldiğini kafasını yormaya çalışan, tatlı dilli ve güler yüzlü olmanın yanında güzel ahlaklı olan, gecede gündüzde insanlara faydalı olmaya çalışan, olabildiğince cömertliğe soyunan, herkes tarafından sevilen insandır.
Kendini bilen Müslüman şöyle dua etmeli: “Allah’ım! Ben senin kulunum. Anamda, babam da dedem de ninem de senin kulundun. Bütün insanlar senin kulundur. Hiç şüphesiz ki senin hükmün altında yaşamaktayım. Kaza ve kaderin haktır. Cennet ve cehennem haktır. Kendine verdiğin veya kitabında zikrettiğin veyahut herhangi bir kuluna öğrettiğin, yahut da senden başka hiç kimsenin bilmediği isminle sana yalvarıyorum. Kur’an’ı Azim’i gönlümün baharı eyle, kalbimin nuru eyle, onu okumayı anlamayı ve birilerine anlatmayı nasip eyle. Her türlü gam ve kederimi def eyle. Beni iki cihanda aziz eyle. Razı olduğun kullarının zümresine dâhil ediver.”
“Rabbim öğrendiklerimizle amel etmeyi cümlemize nasip eylesin. Âmin.