YAPILAN, BİRAZ ÜZEN VE BİTEN KONGRE! 4/ Şubat/2018
İnşallah hayırlısı olur.
Önce kazananları kutlayıp başarı dilemek hem saygıdan, hem de adettenmiş derler.
O nedenle önce kazananları kutluyor ve başarılar diliyorum.
Dileriz geleceğe yönelik umutlarımız boşa çıkmaz!
Çünkü bu kazananların iddialı bir şekilde, seçim zamanı sonuca gitmesini bekleyen, uman, milyonlarca insanımız var!
Bakalım bu iki yıl içersinde neler olacak?
Çünkü bu çok önemli bir gelecek, bunu da asla unutmamamız gerek!
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var derler.
Bizimki de işte böyle!
Ama bu mübarek yoğurt ta Maşallah bir türlü bitmek bilmiyor!
Ne bereketli yoğurtmuş bu ?
Oysa her şeyin bir sonu var derler ama bunda sanki yok.
Bunun biteceği de yok!
“Aynı hamam, aynı tas,” yürüyoruz bakalım!
Elle gelen düğün/bayram desek de, bu bize yakışmaz!
Ama bu düğüne, bu bayrama katılmak için de daha çok bekleriz gibime geliyor.
Şayet ömrümüz yeterse tabii.
Çünkü babamın ki yetmedi de benimki mi yetecek?
Hiç de umutlu değilim.
***
Atalarımız ne demiş?
“Gözüken köy kılavuz istemez” demiş!
Ama “çıkmadık canda da ümit vardır” demiş.
Her neyse, bakalım ne olacak?
Birileri bu yorumu/bu bakışı sevmese de, beğenmese de, bu benim özgür bakışım ve ifademdir, ötesi de beni pek fazla zaten ilgilendirmiyor!
Çünkü göre/ yaşaya, içinde/ kenarında yönetimlerde buluna/kalka, yaşımız 74 oluvermiş!
Daha ne olacak ki?
İsterseniz bu böyle olmaz diyenler bunu halka, yani seçmene soruversinler bakalım, halk ne diyecek?
***
Hani derler ya?
“Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur” diye?
İşte bizimki de öyle!
Çünkü CHP’liyim demek; “ özgür iradesi ve inançlarıyla birlikte hareket eden kişi demektir!
Siyasi çıkarları adına takıya politikasıyla menfaat elde etmek için yamulan değil, biat eden hiç değil, ille de ben olacağımın şeklinde peşinden koşan da değil, ancak ve ancak, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inanan, savunan ve bir bakış/duruş sergileyenlerdir!
Bu cümlemin içersinde de bütün özgür yapılar mevcuttur!
Ne mutlu bunlara!
***
CHP kurultayı yapıldı.
Öylesiyle veya böylesiyle bitti!
Bu konuda pek fazla yoruma gerek yok. Bunun da hep beraber bilinci içersindeyiz.
Ama Sayın divanın, Sayın İnce’ye karşı yaptığı hiç de doğru bir yöntem, doğru bir uygulama değildir!
Bunu da kınıyorum.
Biz, birlik ve beraberlikten, saygınlıktan, sevgi/saygıdan bahsedip, Cumhuriyet Rejimi ve ülkemizin geleceği konusundaki hassasiyetlerimizi dile getirirken, daha işin başında bu gibi etik olmayan yapıyla karşılaşmak inanın son derece üzücü ve moral kırıcı bir uygulamadır.
Şevkimiz kaçıyor, ufkumuz daralıyor ve inancımız zayıflıyor.
Yazık!
Dahasına da hiç gerek yok.
***
Üzüldüğüm başka bir olay; insanların, düşünce ve söylem özgürlüğüne, seçme ve seçilme haklarına, siyaset yapma olanağına yönelik…
Anayasa’ da altı kalın bir şekilde çizilmiş ve anlatılmış olmasına karşın, bu metni bilmeyen, bunu okumayan, sözde her şeyi bildiğini ifade eden, bazı sözde bilgiç türlerin söz sahibi olarak kendi çıkarları adına yaptıkları siyasi örgütlenme de pek doğru olmayan bir yöntemdir.
Bu aslında bu bakışım bir genellemedir.
Ama daha çok demokrasi ve insan hakları diye de havari kesilenleredir
Sınıfsal bir zemin yaratmak düşüncesiyle halk kitlesi; “sen ne anlarsın gibi” bakışlarla siyasi zeminden ötelenmeye ve parlamenter sistemden, kendi hakları adına söz sahibi olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır!
Bir nevi halktan kopuk sınıf partisi yaratılmak için adeta yarışır şekilde uğraş verilmektedir!
Çünkü daha önceleri o mecliste, çiftçileri temsilen en az 15-20 çiftçi vekil, emeği temsil eden en az 10-15 emekçi, küçük esnaf, veya serbest çalışan biri, vekil olarak görülebiliyordu.
Ama şimdi yok!
Bırakın bu bakışı, daha bu insanları bile siyasi zeminde hakir gören, “ne işi varmış bunların mecliste” diye insanlıktan uzak yapıları ve eleştirileri yapanları görmek de mümkün!
Ondan sonra da, “biz emeğin partisiyiz ama emekçiler bize oy vermiyor” diye yakınıyorlar.
Niye oy versinler ki?
Siz kimsiniz, onlar kim?
Bunu hiç düşündünüz mü?
Önce sınıfınızı veya siyasi yelpazedeki yerinizi bir belirleyin bakalım kardeşim, belirleyin de bu millet bilsin!
Bunu da fiiliyatta bir uygulayın bakalım görsünler.
Göstermelik iki tane sendikacıyı temcit pilavı gibi her zaman vekil göstererek değil ama.
Emekten bulun, emekçiden bulun ama bunu yapın kardeşim yapın.
Neyi paylaşamıyoruz ki?
Hem demokrasi ve insan hakları diyoruz, hem emekten yana bir bakışımız var diyoruz, ama emekçilerle ne meydanlarda, ne siyasi alanlarda böyle bir yapıyla buluşmayı değil, ancak ağızlarda ve iki dudak arasında bulundurmayı yeğliyoruz!
Var mı ötesi?
Yok.
Oysa Devlet, üst akıl denilen yani, “Meritokrasi” olgularıyla ve kadrolarıyla yönetilir!
Bu konuda sizden bir talep var mı?
Yok!
Olamaz ki.
Çünkü her kes yerini ve ölçüsünü bilir.
Çünkü orası da, siyasi parti genel başkanlarının devlet yönetme konusunda örgütleyip tercih hakkını kullandığı yerdir.
Yani devlet yönetecek, bilgi, birikim, kısacası liyakat sahibi kişiler, kadrolar falan!
Ama burada, karakteristik yapılar da tabii ki ön planda tutulmalıdır!
Karakteri bozuk olan insanın, titri, fikri, zikri ve kariyeri ne olursa olsun o alanlarda ne işi olabilir ki?
Bu konuda da, her kesin deneyimi oldukça da fazladır, fazla söze gerek yok!
***
Meclis ise halkın temsil edildiği, onların haklarının savunulduğu ve bu konuda da yasaların çıkarıldığı yerdir!
Siz burada halktan koparsanız, ondan uzaklaşırsanız, sitti sene de asla bu siyasi erk’e ulaşamazsınız.
Bundan ötesi, bu tür bakan ve düşünen tiplerin, hangi parti mensubu olursa olsun, hangi kariyere sahip, kim olursa olsun, kendi çıkarından başka hiç kimseye hayır solumadıkları gibi, devlete/millete/Cumhuriyet Rejimine de asla faydaları olamaz!
Yazıklar!
Bu yaşta o kadar doluyum ki, en iyisi bu yazımı burada noktalamak, aklın uyumlu yönünü harekete sokmak en doğru bakış olacaktır.
Sayın İnce’ye de üzülmemesi konusunda metanet dilerim.
Çünkü İnce’ler hiçbir zaman bitmez!
O nedenle, her kesin başında pınar, ayağında da göl olsun!
Sağlık ve iyilik diler, saygılarımı sunarım.