Hangi mevkide bulunursanız bulunun, kim olursanız olun, bu ülkenin en hücre mezrasında da yaşarsanız yaşayın; her olanak, her yaptırım, her inanış, her düşünce insanın insan gibi yaşaması ve yaşatılması içindir.
İnanıyorsan ve insana da değer veriyorsan eğer.
Bunun ötesi de yoktur.
Vardır diye düşünenler de varsa ki olabilir, bu da teraneden/totaliter yapıdan ibaret olup kısa zamanda çökmeye mahkûm olan bir bakıştır/duruşdur!
Evirilmesi ve devrilmesi için de azıcık zaman gerekir hepsi bu.
Tanrı belirli zaman dilimleriyle, yaratmış olduğu insanoğluna, huzurlu ve düzgün bir yaşam için hem elçi, hem de yaşamındaki doğru yönleri gösterir kitaplar göndermiştir.
Ve demiştir ki:
“ Ben seni yarattım, sana akıl/fikir verip elçiler ve kitaplar gönderdim. Ya sana yaşam olarak sunduğum yolda doğru gidersin, ya da sonucuna (ameline) katlanırsın” demiştir.
O nedenle her dinin de kendine göre bir dünya bakışı ve inanışı vardır.
Sevseniz de, sevmeseniz de, inansanız da, inanmasanız da bu bir Allah kelâmıdır hiçbir kitapta da değişmez.
Bunun da ötesi/ berisi, dikta lığı ve dukalığı yoktur, olamaz da!
Nasıl anlarsanız anlayın, nasıl yorumlarsanız yorumlayın ama tek gerçek olan da budur.
Çünkü her şey, akıllı ve kutsal olan insanoğlu için tasarımlanmıştır.
Ama köşe dönmek adına “ben bu milletin anasını belleyeyim” deyip de ayrı kategorilere giren vicdansızlar için değil tabii.
***
İnsan varsa, adalet de olmalıdır.
Hz. Ömer’in adaleti gibi!
Adalet olan yerde de, tabii ki vicdan da olmalıdır.
Peygamber şefaati gibi!
Adaletin ve vicdanın olduğu yerde de, sevgi/saygı barış olmalıdır!
Hz. Mevlana gibi!
Ama ya yoksaaa?
Kafalarda da çeşit/çeşit hesaplar varsa?
Veya politik anlamda; “benim işime böyle geliyor, ben bundan siyasi nema bekliyorum, benim görüşüm ve ilkem bu” diyerek insan kitleleri arasında yaralar açılıyorsa…
Veya “adaleti de ben yaparım, bu işi ben bilirim” deyip de millete adeta kan kusturma gibi bir inançla bakılıyorsa?
Benim gibi düşünmüyorsun, bana destek vermiyorsun şeklinde bir bakışla insanlar ötekileştirilip kin ve nefret duyguları ile kamplara bölünmeye çalışılıyorsa…
İşte o zaman bilin ki bir kıyametin başlangıcı kendisini göstermiş demektir!
Bu dünya ve dünyadaki olgulara/yaşamlara baktığınızda, dinler tarihini de ele aldığınız da, neler gelmiş, neler geçmiş, neler yaşanmıştır neler?
Bir Nuh tufanı, bir Lut kavminin yok oluşu, bir Musa mucizeleri, hep insan yaşamı adınadır!
Hepsi de birer tarih olmuş ama bir kesimi iftiharla ve takdirle anılırken, bunlar adına güzel yaşam sürülebilmesi için zamanımıza kadar gelen süreç içersin de bile örnekler olarak sunulurken, diğer kesim de hep kin/nefret ve belalarıyla anılmıştır!
Olan olmuş, yaşananlar yaşanmıştır ama bu süreçlerde arada ezilenler de hep avam tabakası olmuştur.
Hep garibanlar olmuştur.
Tabiri caizse; atlar, filler tepişmiş, aşağıdaki çimler/çimenler ezilmiştir!
İşte onun için; insan hakları/hukukun üstünlüğü olmazsa, barış/huzur ve kardeşlik de olmaz deriz.
***
Bu günkü yaşanan ve söylenenlere gelmeden önce sizlere ülkemizde şu günlerde yaşanmış olan bir gerçeği paylaşmak istiyorum!
Bakalım vicdanlarınız buna nasıl bakmayı öngörüyor merak ediyorum doğrusu?
Biliyorsunuz din kisvesi altında bir “IŞİD” meydana geldi ve ortalığı kan gölüne çevirmeye başladılar.
Bırakın bizim bulunduğumuz coğrafyayı, bütün dünyanın da, yaptıkları insanlık dışı eylemleriyle dikkatleri çekerek nefret duygularını kazanmış oldular.
Bunların hepsini de bunları “Müslüman dini” adına yaptıklarını ifade ettiler!
Katılır veya katılmaz sının ama maalesef bu böyle olmuştur.
O nedenledir ki:
Güney/Doğu Anadolu bölgesinde bulunan ve bir kampta yaşayan, dini/dili ve kültürü hiçbir kitap dinine uymayan bir insan kitlesi vardır.
Bunları bizler “Ezidi kabilesi” olarak tanımlamaktayız.
İşte olay burada geçiyor.
Vekilin biri oraya gider ve burada bulunanların yaşamını izlemek ister.
( Biz de haberlerde çıkan bu haberin yalancısıyız)!
O esnada da ezan okunmaktadır.
Ezan okununca, 7-8 yaşlarında bir çocuk koşarak gider ve annesine sarılır.
Bunu gören vekil merak edip gider ve annesine sorar:
“Çocuk neden bizden korkup kaçtı da senin yanına geldi” der.
Annesi gülümseyerek; “ ezan okunduğu zaman çocuklarımız sizleri görünce, Müslümanlar bizi kesmeye gelecekler diye korktukları için bana doğru koşup geldi” der.
Bunu duyan vekil hem utanır hem de üzülür!
Bu vekil de ayrıca bir AKP vekilidir.
Şimdi soruyorum?
Bizim dinimizde yani Müslümanlıkta; savaşların haricinde, o da bile/bile olmaz, bunlar bizden değil diyerek insan kesme veya insan öldürme diye bir bakış, bir inanış var mıdır?
Bir kadına veya bir çocuğa böyle bir bakışla ve inançla bakılır mı?
Eğer bunlar bizim ülkemizde de yaşanıyorsa ki yaşanmıştır...
Bundan evvela baştakiler, sonra da hepimiz üzüntü ve hicap duymalıyız.
İşte o zaman nerede o insan hakları?
Nerede o hukukun üstünlüğü?
Nerede o vicdan?
Nerede o kardeşlik ve sevgi/saygı diye bağırır dururuz?
Bu ülkeye yazık değil mi diye sorularımız akla gelir?
İktidar hırsı veya geçmişin intikamı gibi bir bakışla, kin ve nefret duygularını içine alan bir duruşla yapılan bu tür duruşlar/söylemler/yaptırımlar ülkemize hayır getirmez!
Hukuku tanımayan, mahkeme kararlarını hiçe sayan bir bakıştan/inanıştan da yarar gelmez.
Bunun sonu da olmaz.
Yogoslavya’yı göz önüne alıp ibretle inceleyiniz!
Sonucuna bakınız!
Sonra da kendinize şu soruyu sorunuz!
Böyle bir bakış/duruş bize yarar mı, yoksa zarar mı getirir diye?
Bu da sizlerin takdirine kalmıştır.
***
Sizlere bir kaç sorum var!
1. İnsan haklarına ve hukuka inanır mısınız?
2. Kadın/erkek eşitliği konusunda nasıl bir düşünceye sahipsiniz?
3. Hukuk ve adaletin olmadığı yerde; huzur, barış veya hakça bir paylaşım olur mu?
4. Bir Rus bayandan Alpaslan’lar doğar mı?
Eyvallah.
***
Gülen yüzleriniz solmasın inşallah.
Selam ve saygı bizden değerli okurlarımız.