SİYASETİN DİLİ!
Yaşlılar oturmuşlar köyün kenarındaki ormanın dibine, boyuna laf çekiştiriyorlardı.
Biri duruyor, öteki başlıyor, bir diğeri de o konuşmaları onaylıyor gibi kafasını sallıyordu.
Hem de heyecanlı/heyecanlı!
Tam da üstlerine vardım.
Selamünaleyküm!
Aleykümselâm dediler.
Müsaade var mı dedim ve hemen çöktüm.
Var/var hele hoş geldiniz çökün bakalım dediler.
Yavaşça kuru yaprakların üzerine çöktük.
Hayır olsun, nedir bu heyecanlı/heyecanlı tartıştığınız konu dedim?
Önce çekindiler, yere baktılar, sonra içlerinden biri hiç canım dedi;
Öylesine konuşuyoruz işte diyerek konuyu kapamak istedi.
Belli ki çekiniyordu.
Bende, hangi devirdeyiz beyler, niye çekiniyorsunuz ki hem bizden size kötülük gelmez dedim.
Yüzüme şöyle bir baktılar, seni tanıyorum ama çıkaramadım işte dedi biri.
Biri de ben bildim/bildim dedi.
Sen eski başkan değil misin deyince…
Ben de evet o yum dedim.
Biraz rahatlamışlardı.
Bir diğeri de dedi ki:
Valla bir dildir tutturduk gidiyoruz işte.
Hani iyisi vardır, kötüsü/kırıcısı vardır onu konuşuyorduk dedi.
Mesela dedim?
Başladı anlatmaya:
Dil vardır, tatlıdır/güzeldir/sıcaktır, hani derler ya; “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” diye işte böyle bir dildir.
Dil vardır; kırar/yarar ve insanları öteler, hatta kendine düşman bile peyda eder!
O da böyle bir acayip dildir işte!
Birisi yolu düz eder…
Diğeri yolu yokuş eder!
Bizdeki dil de maşallah hani alâmetifarika!
Baltaya/bıçağa gerek yok, hem yarıyor, hem kesiyor!
Ne içerde, ne dışarıda kırılmadık/dökülmedik yer kalmadı dedi.
Ben de konuyu açmak olsun diye, meselâ Avusturya, Hollanda, Almanya meselesi gibi mi dedim?
Yüzüme baktı, ben o kadar ince bilmem dedi.
Ama bu tür dil bizlere, hele/hele Müslüman’ım diyenlere, hele/hele kardeşiz diyenlere hiç yakışmaz, hiç de yarar getirmez.
Allah beterinden korusun dedi.
Fazla konuşmak istemediklerini anladık ve onlardan müsaade isteyerek oradan ayrıldık.
***
Kendi aramızda konuşmaya başladık!
Kötü bir dilin neler yapacağını, neler getireceğini bilemeyiz diye kendi kendimize fikir yürütmeye başladık.
Hele bu dil siyasette olursa!
Hele bu dil bir de, dünya coğrafyası içindeki devletleri arasında olursa neler olur diye.
Konuşa/konuşa gideceğimiz yere geldik.
***
Ben arabadan inmeden önce, bakın sizlere hemen kısa bir konu anlatayım dedim.
Hz. Ömer, en yakınlarıyla birlikte caminin önüne oturmuşlar ezan vaktini bekliyorlarmış.
Yanındakilere demiş ki;
Beni nasıl bilirsiniz?
Hepsi birden iyi biliriz diye bağırmışlar.
Peki, ben bir hata yaparsam bana ne yaparsınız diye sormuş!
Hiçbirinde ses yok.
İçlerinden Hz. Ömer’e en yakın olan biri kendini tutamamış ve demiş ki!
Kılıcını sıyırıp işte seni bununla düzeltirim demiş!
Hz. Ömer de, dilerim tanrıdan böyle bir hatam olmaz ama bana bu kadar güvendiğiniz için de hepinizden Allah razı olsun, hiç merak etmeyin demiş.
***
Konu şu:
O tarihte bile yanlışlıkların üzerine insanların nasıl gittiğini, nasıl bir anlayışın, nasıl bir inanışın içinde olduklarını görmekteyiz.
Ya şimdi?