SEÇİLMİŞLER!
İnsan yaşamı içersinde, alanlar ve inanışlar ayrı olsa da, birçok dalda seçilmiş insan ve bunların da sorumluluk yüklendikleri görevleri vardır.
Namuslu, iffetli ve onurlu bir şekilde!
Burada önemli olan bunlar da, her ne şekilde veya türde bu görevi üstlenmiş olsalar da, önce bilgi/birikim/vicdan ve adalet sahibi olmaları gerekir.
Bunu, insanoğlunun bulunmuş olduğu yaşam alanlarında, ilk çağ tarihi üzerinden alıp, kendimize ders çıkarmak amacıyla da, ta zamanımıza kadar getirip irdeleyecek olursak, bu insanlar arasında birçok farklılıkları da görmüş oluruz.
Çünkü burada ana unsur; insana insan gibi mutlu ve huzurlu bir yaşam sunmaktır.
Ama ayırmadan, ötelemeden, benim gibi düşünmüyor, bana destek vermiyor gibi harici bir bakışla bakmadan, küfürler ve hakaretler etmeden, ülkemin ve vatanımın insanıdır şeklinde bir yapıyla bakarak/durarak!
Öylemi?
Evet, aynen böyle!
Ama nerde o günler?
***
Bazı konuları içeren bakışları da, dinsel açıdan ele alarak ve çeşitlendirerek bakacak olursak…
Örneğin; Tanrı isteği üzerine görevlendirilen, çağa ve inanışlara göre de toplulukları din konusunda eğiten, bilgilendiren, onları belirli inançsal düzeye getiren, hepimizin bildiği peygamberler gelmiş geçmişlerdir!
Bunlar, kendilerine vahiy olunan kitaplardan bir santim bile çıkmadan/sapmadan, insanlığa karşı görevlerini tam olarak yapmışlardır! (İnanç sahiplerine göre, Hz. Davut, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammet S.A.S) .
Ama o değerlerin hakkın rahmetine kavuşması sonrası da, ortaya erk’i korumak/kollamak ve ele geçirmek maksadıyla ortaya birçok akıl ve mantığa yakın gelmeyen bakışlar/inanışlar ve bunu savunan oluşumlar da ortaya çıkmış ve düzen de yara almıştır.
Yani dinsel de olsa, huzursuz ve öteleyici yaşamlar başlamıştır!
Katolikler, engizasyon yasaları, Ortodokslar, (İsevi), Emeviler dönemindeki Hariciler veya Günümüzdeki Irşid gibi (Sünni)Vs.!
Bunlar da kendi coğrafyası içersinde insanlık adına kalıcı bir yaşam, bir huzur ve bir barış zemini yaratamamışlardır.
Bu ayrı inanç kitleler arasında halen daha devam etmektedir.
İşte dünyanın durumu!
Hem dinsel ayrıcalıklarla yapılan veya bakılan bir yapı…
Hem de, kimi zengin ve varlıklı, her türlü olanağa sahip.
Kimi de aç ve sefil ele muhtaç coğrafyalar!
Ayrıca dinsel açıdan farklı bakışlar ve de yaşamlar!
Hem de birbirini adeta yok edecek bir bakış ve inanışlarla!
Hayret değil mi?
Bana göre bu da dünyanın sonunun başlangıcı diyebilirim.
***
Sonrası, insan topluluklarının veya devlet düzeninin yaşamını gözlem altına alan; yasa koyucuları çıkmış ve yasalar konmuş ama…
Devlet Erkan’ını oluşturmak üzere (meritokrasi) seçilmiş liyakat sahibi kişiler…
İnsana adalet sunmak ve huzur içersinde yaşamak için yetişmiş yargı mensupları…
Oluşturulan siyasi partiler ve seçimle gelen yetkili organları artı vekilleri…
Saymakla bitmez ama ele alacağımız konu gereği bunları sıralamak ve göz önüne getirmek gereği duydum.
Sırasıyla göz önüne getirdiğinizde; bunların bilgi/birikimi, yani liyakat sahibi oluşu, vakur bir yapısı, adalet ve insana olan inanç/ sevgi/saygı içersindeki bakışı, seçilmişliğin getirdiği saygın yapıya bir inanırlığı bir güvenirliği de olmamıştır/kalmamıştır!
Düzen yara almış, ortalık egemen güçlere hizmet eder konuma gelmiştir!
Bu da halen daha devam etmektedir.
Neden?
Çünkü seçimle veya metazori bir biçimde, istenmeyen bir şekilde gelen bütün yönetimler ve kadroları hep siyasi erk’in rehaveti veya emrivakiliği gibi bir tutum ve gözle bakarak, ayırımcı bir yapıyla devlet yönetmeye kalkmışlardır da ondan!
Şimdi bile, böyle bir çağda, böyle bir zeminde huzur, dostluk, birliktelik ve adaletli bir paylaşım var mı?
Bunu görebiliyor musunuz?
Bence yok.
Bu yoksa hiçbir şey yoktur!
O zaman ne barışık bir yapı, ne hümanist duygular, ne milli bir bakış ve ne de vatanseverlik duygusu/inancı gibi yapılar da asla sağlıklı olamaz!
Olsa/olsa, bunlar bizden…
Bunlar bizden değil gibi bakışlarla ve değişik sistemle, geleceğe limon sıkacak yapılar oluşur ki!
Şekil 1 A’ da göründüğü gibi!
Bu da ülke ve insanı adına asla hayırlı soluk getirmez.
Peki, ne yapmak gerekir?
İşte bu konuşulmalı ve tartışılmalıdır!
Çünkü devlet veya siyasi yapıları yöneten kadrolarda, kim nerede olursa olsun, hangi kariyere ve etikete sahip olursa olsun hiç fark etmez!
Önce o karakter, o namusluluk ve o adaletli bir yapıya sahip olan kişiler olmalıdır.
Geçmişte yaşadığımız ve unutamadığımız bir sürü skandal olaylar var!
Hem de yukarıda bahsettiğimiz bütün konulara ve anlatımlara sığmayan ters olan olaylar.
Bunlar da o mahallere karakter yönüyle değil, önce etiket, sonra da bağlı bulunduğu kurumun başına olan sadakat’i için gelmedi mi, getirilmedi mi?
Hepsi de böyle gelmiştir.
İşte neden de budur.
Teşbihte hata olmaz derler!
“Devletin malı deniz, yemeyen keriz” hesabı her zaman dillenen bir yapımız oluşmuştur!
Yazık!
Eh böyle olduktan sonra da, bu millette kime karşı nasıl bir güven duyma olayı oluşur ki?
Hiç zannetmiyorum.
İşte onun içindir ki yeni/yeni arayışlar ve umutlar ortaya çıkmaktadır!
Bir söyleyene bakın, bir de söylediğine bakın!
Vay be.
***
Yarınlarda ki yazımız: “Dünya düzmüş”!