Türk Tarihi boyunca asırlarca yaşadığımız ve devlet erk’ine de sahip olduğumuz müddetçe, iç/dış düşmanlarımız hiçbir zaman için bitmez, bitmeyecektir de!
İçimizdeki pislik insanların genlerinden gelen bu hainlik, hiçbir zaman için de son bulmayacaktır.
Bakın buna yönelik bir bilgiyi kısaca sizlerle paylaşmak isterim.
***
Yalnızca Çanakkale’de 250 bin şehit vermemize karşın, ne mutlu bizlere ki halen ülke olarak daha dimdik ayaktayız.
Veee o ruh, o bakış ve inanışla da bunu dünya tarihine, şanla/şerefle yazdırmış olan bir milletin de nesilleriyiz!
Ama bu tür sıkıntılarımız da bitmiş değildir.
Neden?
Çünkü gen diyoruz, kan diyoruz, kalıtım diyoruz ve soy çekim diyoruz!
İşte bunlar daha bitmiş değiller ki bu hainlikler de bitsin!
Çanakkale geçilmezdi, geçemediler ama bir emirle geçirildiler!
Vee Çanakkale’yi geçemeyen o gemiler, ta Dolmabahçe Sarayının da önüne kadar geldiler.
Ve ülkeyi de; o yedi düvel dediğimiz emperyalist devletler kendi aralarında parça/parça bölüp bir de paylaştılar!
Ne zaman M. Kemal ve arkadaşlarının kurduğu Kuvva-i Milliye ordusu ile bu işgale karşı bağımsızlık adına savaşmaya başlayacaklardı ki…
Son Padişah Mehmet vahdettin; İngilizlerle anlaşıp, kendisi Sultan kalmak kaydıyla İngiliz sömürgeliğini kabul edip, bunun da altına imza atıp, bir ferman (genelge) yayınlatır!
Ne der?
Kısaca; “ Ben İngilizlere karşı savaş açmayı uygun bulmuyorum. Bu yasağa uymayan bana karşı gelir, bana karşı gelen de Allah’a karşı gelmiş sayılır”!
İşte bu böyle başlamıştır ve bunun sonu da hepimizce malumdur.
***
Esas konumuza gelince, yani Kuvva-i Milliye’nin çığırtkan düşmanına gelince…
Buna veya benzerlerine de her zaman rastlanabilir!
***
İşte çığırtkanın biri!
Ali Kemal (1869 -1922). (kaynak: Charles Harington’un anıları)!
İşbirlikçi İstanbul hükümetinin Dahiliye Vekili idi.
Görev yaptığı süre içersinde Türk Milliyetçiliğinin yükselişini önlemek için uğraştı.
Peyam- ı Sabah gazetesinin başyazarıydı.
Gazete yazılarıyla Vahdettin ve damadına akıl hocalığı yaptı.
Kurtuluş savaşının başından sonuna kadar milliyetçilere karşı mücadele verdi.
Türklüğe karşı her fırsatta, kışkırtıcı bir üslup kullanarak saldırdı.
Tüm yazılarında Milli Kuvvetlerin önderlerine hakaretlerle hücum etti.
Çığırtkan ve çirkef üslubu, sırtını dayadığı işgalcileri ve yandaşlarını bile şaşkınlık ve hayrete düşürdü.
Türk halkı Milli Mücadele aleyhinde yaptığı yayınlar nedeniyle kendisine karşı büyük bir nefret duydu.
Peyam-ı Sabahı birlikte çıkardığı ve yıllarca dostluk ettiği Mihran Efendi bile kendisinden bu çirkefliği nedeniyle ayrıldı.
6 Kasım 1922’de İzmit’te halk tarafından linç edilerek öldürüldü.
***
İşte bunun içindir ki Harbiye nazırı Şevket Turgut Paşa, Mustafa Kemal’in Anadolu’da bulunmasından, Padişah ve yandaşları adına kuşkulanarak ona 8 Haziran1919’da şu telgrafı çekti.
“Maiyetinizdeki istimbotlardan biriyle hemen buraya gelmeniz rica olunur”.
Saltanat ile Milletin menfaati demek ki tezat teşkil ediyor!
Fakat o zamanki Erkân-ı Harbiye-yi Umumiye Reisi Cevat Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya şu cevabı veriyor.
“ Kıymetli bir generalin Anadolu’da seyahati halka iyi bir etki yapmayacağı için İngilizlerin kendisini talep ettiği…” Cevat Paşayı takdir etmemek mümkün değildir.
Bunun üzerine Mustafa Kemal paşa daha atik davranıyor.
Mustafa Kemal Paşa daima telgraflarla Vahdettin’e uyarıda bulunup durumun önemini ihtar ediyor.” Padişahın başa geçmesiyle milli ve dini bir gücün varlığıyla vatanı kurtarabileceği” anlamındaki uyarılar şüphesizdir ki Padişahı sadece rahatsız etmiştir. Oysa bir Padişahın görevi böyle bir kargaşalıkta milletin başına geçmekti. Vahdettin sarayını millete tercihten çekinmedi.
Mustafa Kemal Paşanın nutkundan:
İstanbul’dan ayrılacağım son gün huzura kabul olmuştum. Bu sırada Padişah Hazretleri Boğaziçi’nde bulunan İngiliz zırhlılarını, onların saraya yönelmiş olan toplarını göstererek; “Görüyorsun, dedi. Ben artık memleket ve milleti nasıl kurtarmak lâzım geleceğini düşünmekte tereddüde düşüyorum dedi.
Sonrası nutukta devam ediyor.
***
İşte böyle sevgili dostlar.
Padişah Hazretleri bile sonunda yanıldığını açıkça ifade ediyor ama…
İngiliz zırhlıları da Sarayın karşısında demirlemiş vaziyettedirler.
Bu durumdan nasıl kurtulunur?
Her ne kadar Kuvva-i Milliye orduları hasetleri ve hainleri olsa da…
Türk Milletinin azmi ve Mustafa Kemalin arkadaşlarıyla birleşik olarak verdikleri o şanlı İstiklâl Savaşı bunu açıklığıyla ortaya koyuyor.
Bu savaşta, İstiklâl uğruna kanını ve canını veren kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, manevi huzurlarında saygıyla eğiliyorum.
Huzur içinde yatsınlar.