Afyonkarahisar’ımızda Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yetişmiş tarihi şahsiyetler, sanat ve ilim insanlarımız yanında pek çok büyük şair ve yazarımız vardır. Bunlardan biri İstanbul’un “Fethi”ni ve “Fatihi”ni gören hemşerimiz Abdurrahim Karahisarî’dir. Bugünkü sohbetimizde İstanbul’un fethinin 569. yılı münasebetiyle bu merhum dedemizden söz edip hayırla ve rahmetle yâd etmeye çalışacağım.
XV. Yüzyıl ahlak ve tasavvuf şairi Abdurrahim Karahisarî, “Afyonkarahisarlı Kadınanalarımız”dan Niyaz Sultan’ın babasıdır. Hakkında yazılan biyografik yazılarda Şeyh Abdurrahim Karahisarî, Abdurrahim Mısrî, Mısrî Sultan, Mısırlızâde, Büyük Ozan Abdurrahim gibi ad ve lakaplarla tanınan Abdurrahim Karahisarî yaklaşık olarak 1407-1417 yılları arasında doğmuştur. Afyonkarahiar’ın köklü ailelerinden Mevlana Alaaddin’in, Muslihiddin ve Abdurrahim adlı ikisi oğlan, Hacıbula adlı biri kız üç çocuğundan biridir. Alaaddin, tahsil için Mısır’a gidip geldiği için aile Afyonkarahisar’da “Mısrî” diye tanınmıştır.
Çocukluğu ve gençliği zengin ve bilgili bir aile ocağında geçen Abdurrahim, ilk tahsilini ve ilk medrese eğitimini Afyonkarahisar’da tamamladıktan sonra daha birçok yerde bulunup eğitimini geliştirmiş ve müderris olmuştur. İstanbul'un fethinden 10-15 yıl önce büyük Türk bilgini Akşemseddin’le tanışarak onun müridi olan Abdurrahim, Şeyhi Akşemseddin ile birlikte Beypazarı’nda ve II. Murat zamanında- Şeyhinin uzun süre oturduğu Edirne’de bulunmuştur. Zamanın ünlü mutasavvıfı Akşemseddin'i çok seven, yıllarca onun en sevgili nedimi, yâri ve gizdeşi olan Abdurrahim, zekâsı, irfânı, hizmeti ve sadâkatiyle kendini sevdirmiş ve şeyhinin halifesi olmuştur. Hocasıyla birlikte İstanbul’un fethine katılmış olan Abdurrahim, hocası sayesinde Fatih'i ve İstanbul'un fethini görmüş; Münyetü'l-Ebrâr ve Gunyetü'l-Ahyâr adlı eserini İstanbul'un fethi sıralarında yazmıştır. İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in -ve bence Akşemseddin’le birlikte ve 1458 civarında- görevlendirmesi üzerine memleketi Afyonkarahisar’a gelen Abdurrahim Karahisarî, büyük bir sevgi ve hürmetle karşılanır.
Abdurrahim Karahisarî’nin Afyonkarahisar’a gelişiyle ilgili olarak kaynaklarda, biri birinin tekrarı durumunda birkaç rivayet anlatılır. En yaygın olanı, İstanbul’un kuşatılma sırasında Akşemseddin'i çadırında ziyarete giden Fatih'i, çadırın kapısında nöbet tutan Abdurrahim'in içeri almadığı ve bundan dolayı da fetihten sonra Afyonkarahisar'a cezalandırılarak sürgün edildiği şeklindeki rivayettir. Aynı rivayete bağlı olarak Abdurrahim'in "Şeyhim zikir ile uğraşıyor, kimseyi sokamam" diye Fatih'i geri çevirdiği; Akşemseddin'in Fatih'e "O artık olgunlaştı, bırakalım memleketinde halkı uyarmaya görevlendirelim" diyerek ona icazet vererek Bayramiye tarikatının bir halifesi olarak Afyonkarahisar'a gönderdiği şeklinde anlatılanlar dikkate alındığında onun Afyonkarahisar'a, cezalandırılarak değil bir vazifeyle -ödüllendirilerek- gönderildiği düşünülebilir. Zira o zamanlar Afyonkarahisar, Fatih'in Karamanoğulları meselesinde jeopolitik bir konuma sahiptir. Abdurrahim'in Afyonkarahisar'a gönderilişinden sonraki yıllarda- İstanbul'un fethinden 15 yıl sonra- Karamanoğulları meselesi için görevlendirilen Mahmud Paşa'nın Afyonkarahisar'a gelmesi, kadim dostu Abdurrahim ile buluşması da sadece iki dostun özlem buluşmasından ibaret olmasa gerektir. Ayrıca rivayette anlatılan cezalandırma olayı, Fatih’in tarihi ve edebi şahsiyetine, devlet adamlığına ve zekasına da pek uygun düşmemektedir. Bu sebeple Fatih’in, hocası Akşemseddin’in yetiştirdiği -belki de sınıf arkadaşı olduğu- ve yakınen tanıdığı Abdurrahim Karahisarî’yi; Karamanoğulları meselesinde askeri yönden kuvvetlendirmeye çalıştığı Afyon’un manevi yönden de kuvvetlendirilmesi gerektiği, bu konuda Karahisarî’nin halkı uyandırarak birliğin tesisinde etken olabileceği düşüncesiyle görevlendirdiği kanaatindeyim.
Abdurrahim Karahisarî, Afyonkarahisar’da babadan kalan bağ, bahçe, ev gibi variyete sahiptir. Arap Mescidi ve Şehre Küstü mahallelerinde evleri vardır ve bu evlerde ayrı ayrı eşleri oturmaktadır. Karahisarî’nin bunca zenginlik içinde en büyük dileği çocuk sahibi olmaktır. Dua ve niyazları kabul olan Abdurrahim’in “Niyaz” adını verdikleri bir kız çocuğu dünyaya gelir. Abdurrahim, tek çocuğu Niyaz’ı maddi ve manevi zenginlikle ve ihtimamla yetiştirir. Tek evladı Niyaz, zamanın yüksek seviyeli, tanınmış, sevilen ve sayılan kadınları arasında yer alarak “Niyaz Sultan”, “Hanım Şah”, “Şah Sultan” diye anılır. Niyaz Sultan, babası Abdurrahim’in yakın dostlarından Kasım Paşa’nın oğlu Sofu Çelebi ile evlendirilir. Kızından başka çocuğu olmayan Abdurrahim, damadı Sofu Çelebi’yi öz oğul kabul eder ve o şekilde sever. Sofu Çelebi bugün Mısrî camisinde Abdurrahim’in yanında yatmaktadır. Yine bugün Afyonkarahisar’da Mısrî camisi civarına “Sofular mahallesi” denmesi, Sofu Çelebi ile bağlantılandırılır.
Edebiyat tarihimizde daha çok Afyonkarahisar’da yazdığı nasihatname türündeki Vahdetname (bk. http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/vahdet-name-abdurrahim) adlı tasavvufi mesnevisiyle tanınan Mutasavvıf şair Abdurrahim Karahisarî, uzun yıllar memleketinde ilmiyle, ahlakıyla, maddi ve manevi zenginliğiyle halkın yetişmesine katkıda bulunmuş ve 80 yıldan fazla sağlıklı ve huzur dolu bir ömür sürerek 1483-1494 yılları arasında Hakk’a yürümüştür.
İstanbul’un fethinin 569. yılında, Peygamber Efendimiz’in müjdesine nail olan şehitlerimizle birlikte Fatih Sultan Mehmed Han’ımızı, Akşemseddin Hocamızı ve Abdurrahim Karahisarî dedemizi rahmet ve hayırla yâd ediyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.