Kıymetli okuyucularım. 31 Ocak 2022 tarihinde “Devlet” kelimesi üzerinde durmuş, bunun devamı olarak “Devlet Adamı”ndan söz edeceğimi söylemiştim. Araya giren güncel yazılar sebebiyle yazımı paylaşmak bugüne nasip oldu.
Konuyla ilgili olarak yapılan çalışmalarda genellikle “devlet”le birlikte “devlet adamı”ndan da söz edilir. Türklerde “devlet” kadar, “devlet” adamı da büyük bir saygınlığa sahiptir. “Devlet adamı”na gösterilen bu saygı ve verilen önem, İslâmiyet’le daha da anlam derinliği kazanmıştır. Yüce kitabımız Kur‘ân-ı Kerîm’de Allâhü Teâlâ “Gerçekten Allâh size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hüküm vermenizi emreder...” (Kur‘ân-ı Kerîm, En-Nisâ Sûresi, âyet.58) buyurmaktadır. “Devlet Yönetim Bilgisi” Kutadgu Bilig’in birçok yerinde ve 32. babında “Bey”lerin nasıl olması gerektiğini anlatan Yusuf Has Hâcip, devlet adamını, adalet, adaletin doğru uygulanması, halk ve hak kavramlarıyla birlikte bir bütün olarak değerlendirir. İki beyit günümüz Türkçesiyle şöyledir:
“Beylik çok iyi bir şeydir, fakat daha iyi olan
Kanundur ve onu doğru tatbik etmek lâzımdır” (454)
“Hükümdarların halk üzerinde hakları olduğu gibi,
Halkın da aynı derecede, hükümdarlar üzerinde hakkı vardır.” (42)
Defterdar Sarı Mehmed Paşa’nın, Devlet Adamlarına Öğütler adıyla yayımlanan “Nesâyıhü’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ” adındaki, Osmanlı Devleti’nin yüksek mevkilerinde bulunanlara rehberlik etmesi amacıyla yazdığı eserinde, devlet adamlarıyla ilgili söylenenler manidardır: “Bu geçici dünyada devlet ve saltanattan beklenen, lezzet ve şehvetleri yerine getirmek değildir. Belki ahret azığı toplamak, hayırlı işlerle temiz adını sürdürmek ve iyi anılmayı ebedileştirmektir.” (s. 24). Aynı eserde, Peygamber Efendimizin adalet hakkında; “Bir saatlik adalet, yetmiş yıllık ibadetin yerini tutar” buyurduğu belirtilerek konu bir kıt’a ile anlatılır:
“Hâkim olan kimesne bir sa’ât
Emr-i Hak üzre kim ‘adâlet ide
Ola mı bu sevâbı ‘adl-i ‘âdil
Ki o yetmiş sene ibâdet ide” (s. 26)
Hükmeden kişinin ve adaletin üzerinde durulduğu kıtayı, düz cümleye ve günümüz Türkçesine şöyle aktarabiliriz: “Hâkim olan kimse, Allah’ın emri üzere bir saat adalet etse-adaletli karar verse- elde edeceği sevap, yetmiş iki sene ibadet etmekten elde edeceği sevaptan daha fazladır”. Eserde, özellikle padişahların, devlet adamlarının “adaletli” olmaya herkesten fazla özen göstermesi gerektiği vurgulanır: “Bütün âmirlerin adalete uygun davranmaya çalışmaları gerekir. Fakat padişahlar bu konuya herkesten daha fazla önem vermelidirler. Zira, adalet, hazinenin artmasına ve halkın çoğalmasına yol açar. Hazine ise, halkın çokluğundan ve ülkenin bayındırlığından kaynak alır. Memleketin umranı ise, adalet iledir.” (s. 28).
Devlet adamının adaletli olması gerektiği konusunda Nevzat Köseoğlu’nun, Devlet-Eski Türklerde, İslâm’da ve Osmanlı’da (İstanbul,1997) adlı eserinde, Sahih-i Buhâri (C.6, s. 2766)den naklettikleri hadis de konunun önemini gösterir: “Bana itaat eden Allâh’a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allâh’a isyan etmiştir. Emire isyan eden bana isyan etmiştir. Devlet başkanı (millet için) bir kalkandır. Onun ardında harp yapılır. Onunla (düşmandan) korunulur. Eğer o, millete, Allâh’a takva ile emrederse ve adaletle hareket ederse, bu emri adaleti sebebiyle onun için sevap vardır...” (s. 117).
Değerli bilim adamlarımızdan Prof. Dr. Aydın Taneri’nin “Türk Devlet Geleneği” (Ankara, 1981) adlı eserinin, “Türklerde Devlet ve Hükümet Başkanlarının Kişilikleri” başlıklı ikinci bölümünde yazılanlar da kayda değer bilgilerdir: “...Türklerde devlet kavramı bütünüyle tarihleriyle beraber ortaya çıkmıştır. Göktürkler, milleti devletin kurucusu olarak kabul etmişlerdir. Bu sebeple, milletin içinden çıkan devlet başkanı, milleti korumakla yükümlüdür. Devlet yöneticileri, halkın hayatını düzenlemekle görevlidirler...” (s. 279). Adı geçen eserde, Türk devlet adamlarının kültürlü, erdemli ve cesur oldukları, her bakımdan mükemmel birer insan olmaları için eğitimlerine özen gösterildiği belirtilir. Osmanlı Devleti’nin başarısının sırlarından biri de her yönden mükemmel yetiştirilmiş devlet adamlarına sahip olmasıdır. Divan şairleri böyle bir dönemde yetiştikleri ve bir kısmı da devleti ve devlet adamlarını yakından tanıdıkları için yer yer devlet adamının nasıl olması veya olmaması gerektiğini cesaretle dile getirmiş, hatta onları edebi bir üslupla uyarmışlardır: “Bir kişi kim mâl bulur sanma ki devlet bulur
Devleti bulan kişi Allâh’ı bulan olur”
diyen Ahmet Eflâkî, devlet adamını uyararak, devlet bulmanın maddiyat elde etmek olmadığını, aksine devlet bulmanın, Allâh’ı bulmak olduğunu söyler ve yeryüzünde Allâh’ın gölgesi olan yöneticileri adaletli olmaya davet eder.
XIII. yüzyıl dîvân şâ'irlerinden Hoca Dehhanî de, padişahların adaletli olmaları halinde yönettikleri ülkenin güzel ve bayındır olacağını söyler:
“İsterisen mülk-i hüsn âbâd ola dâd ile kim
Pâdişehler dâdla mülkünü âbâd eyledi”
Günümüz Türkçesi ile; “Güzel ülkenin şen, bayındır olmasını ister isen adaletli ol; Padişahlar mülkünü adaletle bayındır, şen eylediler” diyebileceğimiz beyitte de devlet adamlarının adaletli olmaları gerektiği vurgulanır. Rüştî mahlaslı şairin, günümüz Türkçesine, “Cihanda bir saygı, hürmet görmek ister isen yalanı terk et. Tan yerinin ağarması gibi ol ki, halk senin için ayağa kalksın” şeklinde aktarabileceğimiz beytinde ise devlet adamının halkın sevgisini kazanabilmesi için doğru sözlü olması gerektiği üzerinde durulur:
“Kizbi terk et bulmak istersen cihânda bir ihtirâm
Subh-ı sâdık gibi ol kim halk ide sana kıyâm”
Edirneli Haffaf Hakkı’nın bir beyti vardır ki insanları uyarıcı nitelikte olup iki dünya saadeti için geçerlidir. Şair, İslâmiyet’te haram kılınanlardan alkol ile yetim malını ele almamak gerektiğini, ille de almak zorunda kalırsan alkolü al, amma malı (kul hakkını) zinhar alma diye uyarıda bulunmaktadır. Beyitte ısrarla “mal” üzerinde durulması, Allâhü Teâlâ’nın huzuruna “Kul hakkı” ile çıkılamayacağındandır. İşte devlet adamında bulunması gereken en önemli hasletlerden biri adaletli olması bir diğeri de kul hakkına dikkat etmesi gerektiğidir: Mey ile mâl-ı yetimi ele almalı değil
Eğer almalı olursa meyi al mâlı değil”
(Devam edecek)