İRFAN SOFRASI
Prof. Dr. Mehmet SARI
SOFRAMIZIN GIDASI: ÂKİF VE SAFAHAT-3-
Kıymetli okuyucularım. Safahat’taki değişik şiirlerde vahdet, umut, çalışma, gayret, azim, birlik, ilim, akıl konuları çokça geçer ve hiç şüphesiz bunların temel kaynağı Kur’ân-ı Kerim’dir. Çünkü Mehmet Âkif'in din anlayışı Kur’ân-ı Kerim temellidir. Âkif’in bu anlayışını kısa ve öz olarak şöyle ifade edebiliriz: Kur’ân ve din sadece ahiret için değil dünya için de gereklidir. Din, üç beş uydurma hadis ve hurafeyle hareket eden câhil ve taklitçi hocalara, din adamlarına bırakılmamalıdır. Kâinat kitabına ilgisiz kalınmamalı ve İslamiyet cehle kurban edilmemelidir. İslamiyet akıl dinidir; gelişmeye, ilme, teknolojiye engel değildir. İslam’ın hükümlerine gereği gibi uyulmalıdır. Müslüman, özellikle de yöneticiler, devlet adamları, bir işten sorumlu olanlar, ilim adamları akıllı, adaletli, duyarlı, çalışkan, uyanık olmalıdır. Sorumlu oldukları bir işte aldırmazlık edemezler. Bu durum devam ederse yok oluş demektir. Bilimden ve fenden uzak kalınmamalı, dini ilimlerin yanı sıra fenni ilimler de öğrenilmeli ve öğretilmeli velhasıl diğer milletlerden geri kalınmamalıdır.
Âkif, İslam âlemini bu duygu ve düşüncelerle gezmiş; Mısırda’da, Medine’de, Necid’de bulunmuş, yakından tanıdığı İslam âleminde gördüklerini ve elemlerini “Şark” adlı şiirinde içten gelen, samimi bir Türkçe ile dile getirmiştir:
“………………………………………………………………..
Ne gördün, Şark'ı çok gezdin?" diyorlar. Gördüğüm: yer yer,
Harâb iller, serilmiş hânümanlar, başsız ümmetler;
Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar;
Buruşmuş çehreler, tersiz alınlar, işlemez kollar;
Bükülmüş beller, incelmiş boyunlar, kaynamaz kanlar.
Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar;
………………………………………………………………..
Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar;
Ekinsiz tarlalar, ot basmış evler, küflü harmanlar;
Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar;
"Gazâ" nâmiyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar;
Ipıssız âşiyanlar, kimsesiz köyler, çökük damlar;
Emek mahrûmu günler, fikr-i ferdâ bilmez akşamlar!
Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;
Duyan yok, ses veren yok, bin perîşan yurda başvurdum.
……………………………………………………………….. (Safahat, 1977: s. 449)
(………………………………………………………………..
Doğu (ülkelerini) çok gezdin, ne gördün?" diyorlar. Gördüğüm: yer yer,
Viran olmuş iller, yerle bir olmuş ocaklar, başsız, sahipsiz ümmetler;
Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar;
Buruşmuş, ümitsiz çehreler, tersiz (tembel) alınlar, işlemez (çalışmaz) kollar;
Bükülmüş beller, incelmiş (esir edilmeye müsait) boyunlar, kaynamaz (uyuşmuş) kanlar.
Düşünmez (çözüm üretmez) başlar, aldırmaz (duyarsız, ilgisiz) yürekler, paslı vicdanlar;
………………………………………………………………..
Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar (tembel insanların yaşadığı mekanlar); yanmış ormanlar;
Ekinsiz tarlalar, ot basmış evler, küflü harmanlar;
Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar;
“Din uğruna savaşıyorum” diye din kardeşini öldüren zavallı dindaşlar;
Sahipsiz evler, kimsesiz köyler, çökük damlar;
Emek, çalışma görmemiş günler; yarın, gelecek düşüncesi bilmez akşamlar!
Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;
Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.
………………………………………………………………..)
Bu şiir 1918’de yazılmış. Aradan yüz yıldan fazla zaman geçmiş. Ne acı ve düşündürücüdür ki, değişen bir şey yok. Hatta daha vahim, daha düşündürücü. “Buruşmuş, ümitsiz çehreler, tersiz (tembel) alınlar, işlemez (çalışmaz) kollar”; “Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar”; “Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar”; “Din uğruna savaşıyorum” diye din kardeşini öldüren zavallı dindaşlar”. Bakın İslam âlemine; süper devletler arasında tek bir Müslüman devlet var mı? Neden, tembelliğinden, İslâm’ı hakkıyla tanımayışından. Allah, şu mübarek günler hürmetine İslam âlemine ve necip milletimize uyanma nasip eylesin.
İbadetleriniz makbul, dualarınız kabul, sağlığınız ve sofralarınız bereketli, Ramazanınız mübarek olsun kıymetli okuyucularım…