Kıymetli okuyucularım. Önceki sohbetimizde Âkif’i anlamamız gerektiğinden söz etmiştim. Birini “tanımak” başka “anlamak” başkadır. Birisiyle ilk karşılaştığımız an “tanıma”, “tanışma” zamanıdır. Yine birisiyle ilgili olarak “Tanıyorum” veya “Tanımıyorum” deriz. Zaman içinde onu yaşayışıyla, fikriyle, hayata ve olaylara bakış açsıyla “anlar” hale geliriz. İş ortaklığı, hayat arkadaşlığı da böyle değil midir? Önce tanışırız sonra anlaşarak ortaklık kurarız. “Tanımak” dışa, yani şekle yönelik olup gözle, görme ile gerçekleşen bilgilenmedir. “Anlamak” ise içe, yani öze yönelik olup akla, fikre, sezgiye dayalı olarak gerçekleşen anlayış ve algıya ulaşmadır. Bu ince ayrımı Mustafa Kemal Atatürk veciz bir söyleyişle anlatmış: “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.”
Büyük Âkif her yıl İstiklal Marşı’nın kabulü 12 Mart’ta ve vefat tarihi 27 Aralık’ta değişik etkinliklerle anılır. Hiç şüphesiz bunlar gerekli ve güzel faaliyetlerdir. Onu tanımak, büyüklüğünü hakkıyla anlamak, anlatmak ve onun ilkelerini yaşayış haline getirmek hepimizin milli görevidir.
Peki nedir Âkif’i büyük kılan? Baytar Mektebi’ni birincilikle bitirmesi midir? İyi bir güreşçi, iyi bir yüzücü ve iyi bir at binici olması mıdır? Arapça, Farsça ve Fransızcayı ana dili Türkçe kadar güzel konuşması mıdır? Dilimize çok önem verişi, onu bir kuyumcu titizliğiyle işleyişi; iki mukaddes şeyden birinin “din” diğerinin “dil” olduğunu söyleyişi midir? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde mebus oluşu mudur? Çanakkale Muharebelerini destanlaştırdığı “Çanakkale Şehitleri” adlı şiiri yazışı mıdır? İstiklal Savaşını kalplerde canlı tutan İstiklal Marşı’nın sözlerini yazması ve ödül olarak verilen parayı almayıp bir hayır kurumuna bağışlaması mıdır? Aruzu Türkçeye mâl edişi ve mahalle kahvelerinin hikâyesini bile aruzla çok başarılı olarak şiirleştirmesi midir? Nazmı kadar nesrinin de mükemmel oluşu, etkili bir hatip olarak halkı Balıkesir’de, Ankara’da, Konya’da, Kastamonu’da yaptığı konuşmalarla uyandırışı mıdır? “Darülfünun”da edebiyat hocalığı, Mısır’da müderrislik yapması mıdır? Yoksa, İslamcılık ideolojisinin en kuvvetli temsilcisi oluşu mudur?
Hiç şüphesiz bunların her biri onun büyüklüğünün birer yönüdür ve daha ziyade onu tanımaya yönelik hususlardır. Âkif’i asıl büyük yapan ve Müslüman-Türk’ün kalbinde unutulmaz kılan inancı, idealleri, dürüstlüğü, çalışkanlığı; İslam’ı ve Kur’an’ı doğru anlayıp anlatmaya çalışmasıdır. Kısacası münevver bir şahsiyet oluşudur.
Âkif’i anlamaya yönelik hususlar açık ve net olarak eserlerinde dile getirilir. Âkif’i anlamak için onun Safahat'ını; Sırat-ı Müstakim, Sebilü’r-Reşad mecmualarında neşr edilen makalelerini; Kur’ân-ı Kerim’i Tefsiri’ni; Mev’ıza ve Hutbeleri'ni (Va’zlarını ve Hutbelerini) bilinçli olarak okumak gerekir. Bu mümkün değilse bile muhakkak Safahat'ı beyit beyit okumak, anlamak ve anlatılanları yaşayış haline getirmek; kimliğimizin ve şahsiyetimizin oluşması açısından şarttır. İnanmayan inandıramaz, anlamayan anlatamaz.
Yıllardan beri yad ettiğimiz büyüklerimizi hep tanımaya yönelik vasıflarıyla dile getirdik, ama onları anlayamadık, anlatamadık. Bir kişiyi anlamanın yollarından biri sözlerine, biri de yaşayışına bakmaktır. Büyükler buna “amel etmek” derler. Yani söylediklerini, inandıklarını, düşüncelerini yaşayış haline getirmek… Bu noktadan hareketle Âkif’i, anlayabildiğimiz kadarıyla anlamaya ve anladıklarımızı yaşayış haline getirmeye çalışalım…
İbadetleriniz makbul, dualarınız kabul, sağlığınız ve sofralarınız bereketli, Ramazanınız mübarek olsun kıymetli okuyucularım…
Yorumlar
Kalan Karakter: