Adanalı Ziyâ’nın İnancı
Ziyâ’nın hayatını ve şahsiyetini doğru anlayabilmek için üzerinde özellikle durulması gereken bir konu onun inancı ve tasavvufî yönüdür. Hakkında yazılanlarda daha ziyade o, inancı ile işrete düşkünlüğü konusunda tenkit edilmiş, şiirleri dikkate alınmadan hakkında ileri geri sözler söylenmiştir.
Ziyâ, hayatında ve eserlerinde görülür ki, bir beklentisi olmaksızın Allah’a candan bağlıdır ve inancını felsefi boyutuyla yaşamaya çalışmıştır. Bu itibar ile hayatında ve eserlerinde, dinin ödül veya ceza boyutundaki kavramlarından uzak olduğu; eserlerinde melek, şeytan, cennet, cehennem, sırat vb. kavramlara pek yer vermediği görülür. Dine, bir sofu, bir zahit gibi yaklaşmayan, cennet beklentisi veya cehennem korkusu içinde olmayan Ziyâ, şiirlerinde aşkın da dinin de felsefesini yapar. O, âyetlerde ve hadislerde önemle üzerinde durulmasına rağmen -her nedense- bazı çevrelerce pek önemsenmeyen “akl”ı önemser; yaşayışında ve eserlerinde aklı öne çıkarır. Âlemlerin tek sahibi ve yaratıcısı Allah'a “aşk” ve “akıl” ile ulaşmaya çalışır.
Ziyâ ile ilgili yazılanlarda üzerinde pek durulmayan “Tevhid” ve “Münacat”ları ile “Terkib-i bend”, “Muhammes” gibi bazı manzumeleri bu konuda dikkate şayan şaheserlerdir. Ziyâ, “Tevhid” manzumesinde Allah’ın hakim-i mutlak oluşuna “Râzık”, “Hâlık” sıfatlarına, “Münacat” manzumesinde Allah’ın bağışlayıcı oluşuna “Rahman”, “Rahîm”, “Kerîm”, “Gaffar”, “Muîn”, Gafûr”, “Settar” sıfatlarına yer vermekle inancının sağlamlığını gösterir.
Ziyâ’nın inancı hususunda, akademik seviyede yapılan tek çalışma olan ve uluslararası hakemli bir dergide yayımlanan “Adanalı Ziyâ’nın Tevhîd ve Münâcât Manzûmeleri” (Asos Journal -The Journal of Academic Social Science-Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 7, Sayı: 94, Temmuz 2019, s. 91-122.) adlı makalede Ziyâ’nın, “Cüst ü cûy-ı hakıkat” başlıklı manzumesinde Allah’ın, Hâlık, 'Allâm, Semî', Basîr, Kâdîr, Muhyî, Mümît vb. isim ve sıfatlarının zikredildiği dikkate sunulur.
Şu beyitler, Ziyâ’nın “vahdet-i vücut” anlayışına, Allah’a içten yalvarışına, inancının derinliğine ve samimiyetine birer delildir:
“Dîde-i hikmetde bir Allah'dır mevcûd olan
Âdemi var etdi yokdan emridir mescûd olan
**
"Kıyâmet kopdu her yerde bir nişân-ı hayret almışdır
Meded hey Erham Allahım Ziyâ zulmetde kalmışdır"
Bir beytinde, Özü yitirip şekle önem verenlere seslenen Ziyâ, mâbette imâma uymanın yeterli olmadığını, asıl gâyenin Allah'ın huzurunda alçak gönüllü olmak gerektiğini söyler:
"Rabt-ı kalb et hâşî' ol Allaha ey sûret-perest
Sahn-i mâbedde imâma iktidâ' kâfî değil"
Şiirleri incelendiğinde Ziyâ’nın Allah’a olan inancı, Allah’tan başka kimseye minnet etmeyişi, Allah’ın âdemi yoktan var edişine ve bütün mevcûdatın Allah’tan ibaret oluşuna inancı, Allah’a samimi, sade ve içten söyleyişle yalvarışı görülecektir:
Medârım kalmasa sehm-i gam-ı cân-gâhdan başka
Cihânda minnet etmem kimseye Allah’dan başka”
**
Hˇâb-ı gafletdir eden âdeme telkîn-i şürûr
Yeter et âlemi bîdâr-i salâh Allah’ım”
**
“Ey münezzeh pâdişâhı cümlenin
Senden özge var mıdır ‘âlem-penâh”
**
"İlâhî etme kapından beni red
İlâhî İlâhî İlâhî meded"
Ziyâ, şiirleri anlaşılmadan, alkole düşkünlüğü, rintmeşrep yaşayışı sebebiyle tenkit edilmiş ve “amel yönüyle zayıf” olduğu söylenmiştir. Şiirleri incelendiğinde görülecektir ki, o, itikadı sağlam bir mümindir. Hiç bir gün alkolün emrine girerek aklını kaybetmemiş; akıllı geçinenlerin cesaret edip söyleyemediği adaletsizlikleri, kul hakkına girmeleri, devletin ve milletin haklarının gasp edilişini büyük bir cesaretle dile getirmiştir.
Herkesin dini, inancı, günahı ve sevabı kendini bağlar. İnancından dolayı birine müdahale etmek, onu övmek veya kınamak kimsenin hakkı olmamalıdır. Ziyâ üzerine yazılanların bazılarında onun hep pejmürde, sarhoş, isyankâr gibi menfi sıfatlarla tavsif edilmesi; onun vatanperver, halkçı, felsefî, dinî ve tasavvufî yönü üzerinde pek durulmayışı, Ziyâ'nın hakkıyla anlaşılmadığını ve anlatılamadığını gösterir. Ziyâ, "Âgâh Ol" adlı tasavvûfî ve felsefî gazelinin matla ve makta beyitlerinde şöyle der:
"Gitme dûra olduğun mevkî de vuslat-gâhdır
Dîde-i hak-bîne karşı her taraf Allah’dır"
(Allah'ı tanımak, O'nu görmek ve O'na kavuşmak için, uzağa gitmeye gerek yok; bulunduğun yer de ona kavuşma yeridir. Doğruyu, gerçeği gören göze her taraf Allah'tır)
"Lâşelikden kurtul isbât-i hayât eyle Ziyâ
Âtıl-ı ten-perverin encâm-ı kârı âhdır"
(Ey Ziyâ, "leş" gibi yaşamaktan kurtul, yaşadığını, canlı olduğunu ispat eyle; Rahatını düşünen, üşengen tembelin sonu "âh"tır, pişmanlıktır)
Ziyâ’nın sanatını, dilini, aşkını, felsefesini ve inancını doğru anlamadan; önceki çalışmalarda yapılan yanlışları tekrarlamak suretiyle yeni çalışma yapmak ona faydadan çok zarar vermiş ve Ziyâ’nın ziyâsını karartmıştır.
(Bu konu, yakında yayımlanacak olan “ADANALI ZİYA ve ŞİİRLERİ” adlı kitabımızda kaynakları ile birlikte daha geniş ele alınmıştır).
(YARIN DEVAM EDECEK)