VATANDAŞIN MERAKI!
Günlük yaşamımıza rutin bir şekilde girmiş olan, bazı girişimler/yaptırımlar/söylemler, vatandaşın ilgisini oldukça çekip huzursuz olmalarına yol açarken, bu günlerde hâsıl olan bir uçağın da, sabahın erken saatlerinde ilimizin üzerinde uçması, vatandaşlarımızın merakına ve tepkisine neden olmuştur!
Neden olmasın ki?
Sabahın beş’inden beri, saatlerce şehrimizin üzerinde defalarca dolaşması ve insanlarımızı uykusundan etmesi oldukça ilginçtir!
Onun için anlaşmış gibi de soruyorlar, bu saatte bu motor gürültüsü neyin nesidir, hem de defalarca diye?
Hadi bizleri bırakın ama hastalar var, çocuklar var, bebekler var, el insaf yahu diyorlar!
Nedir bu, ne yapılmak isteniyor da, sabahın beşinden beri bu uçak ilimizin üzerinde saatlerce uçup milleti rahatsız ediyor, diye de sormadan edemiyorlar?
Eh vatandaşın huzurunu, sağlığını ve güvenliğini korumak kimin görevi ise, her hal de buna da bir açıklama getirirler ve de vatandaşlarımız bilgi sahibi olurlar.
Bekleyelim bakalım.
Umarım vatandaşlarımız haklı bir açıklamaya kavuşurlar.
***
DOĞA FELAKETLERİ!
Bu günlerde yine bazı istenmedik doğa olaylarına üzülerek şahit oluyoruz!
Hem de göz göre/göre!
Oysa akıl var, fikir var, düşünce var, plan var/proje var!
Ulu Tanrımız ne diyor?
“Ben sizi yarattım, akıl/fikir verdim, bir kitap ve bir elçi ile de bir yol çizdim. Bundan sonraki tercihler de size ait” evet böyle diyor!
Evet, akıl verdim demesi bile bizlere çok manalar ve doneler ifade ediyor.
Bize düşen görev de, okumak öğrenmek ve de bu tür olayların önüne geçebilecek veya az da olsa mani olabilecek şekilde gayret sarf etmemizdir.
Ama nerde o izan?
Biz, her şeyi bırakarak ve de vurdumduymaz olarak ancak her konuda Allah’a sığınmayı ve ondan korunmayı diler hale getirmişiz.
Doğru, doğru ama o yüce Rabbim de bizlere bunu söylemiş ve hatta ikaz bile etmiş!
Hani derler ya; “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” diye, işte tam da böyle be dostlar.
Ama bu doğa gerçekleri de maalesef bazı bölgelerimizde yaşanıyor.
Daha önce yine İstanbul’da “Ayamama” deresi bu afetler sonunda taşmış ve çevresine/halkımıza büyük zararlar vermişti!
Demek ki bundan da iyi ders alamamışız.
Oysa bu durumlar karşısında, halkın can ve mal güvenliğini korumakla görevli olan kurum ve kuruluşlar, bunun önüne geçebilecek şekilde ya da, az bir zararla çıkabileceğimiz konumda önlem alıcı yapıları devreye sokmaları gerekir!
Şimdi bana diyeceksiniz ki; bununla ilgili birçok kurum var!
Evet var.
Ama yalnız olaylardan sonra gündeme geliyorlar!
Ya olay öncesi alınacak önlemler?
Birçok yapılması gerekenler var!
Var mı böyle bir bakış?
Tasarıda var ama fiiliyatta yok.
O nedenle, ne demişler?
“Gözüken köy kılavuz istemez” demişler!
Ya ilimiz için ne dersiniz?
Sizleri bilmem ama gördüğüm kadarıyla, en küçük yağışta bile şehrin alt taraftaki yolları karşıdan karşıya geçemeyecek biçimde bir su yoğunluğuna maruz kalıyorsa, uzun çarşı da dükkanların alt birimlerini su basıyorsa, gerisini hiç düşünmek bile istemiyorum.
Ancak Allah derim!
Çünkü işimiz yalnızca ona kalıyor.
Vee şu günde bile rögarlar, mazgallar açık mı merak ediyorum doğrusu.
Çünkü bizde bir söz vardır, teşbihte hata olmaz derler hani,”Türk’ün aklı sonradan gelir” diye!
İşte öyle.
Yaya kaldırımlarına, yaya geçitlerine bakılmıyor ki rögarlara ve mazgallara sıra gelsin bakılsın.
Tanrım ilimizi ve insanlarımızı kazadan, beladan korusun.
Tek diyebileceğim bu.