MEN DAKKA DUKKA!
Siyaset öyle bir bakış/duruştur ki “iyi yaparsanız ülkece güzelliği, kardeşliği, insanca onurlu yaşamayı ve mutluluğu getirir!”
Ama kötü yaparsanız; “kini, nefreti, lekeyi, husumeti ve her alanda da başarısızlığı getirir!”
Bu benim söylediğim ve inandığım ilkelerimden biridir.
Bu biline.
***
17 Aralık’tan bu tarafa öyle iddialar, öyle ithamlar ortaya çıktı ve kamuoyu ile paylaşıldı ki; nereye oturtmak isterseniz oturtun, nereye koymak isteseniz koyun, hiçbir yere sığmayan yapıya geldi.
“Suçu allamışlar, pullamışlar, öyle güzel hale getirip gelin etmeye kalkmışlar ama kimse kabul etmemiş”!
Kötü, hem de çok kötü!
Dileriz; ahtapot’un kolları gibi ilimize kadar da uzanmasın!
Ama öyle şaibeler, öyle ithamlar ve öyle senaryolar fısıltı halinde ortalıkta dolaşıyor ki kuşkulu olmamak mümkün değil.
Biz yine bu kabul görmez rezaleti, çok ama çok inandığımız, şu günlerde kuşku duysak da hukukun üstünlüğü diye tepinip durduğumuz, olmazsa olmaz dediğimiz yargıya bırakıp bekleyelim bakalım.
***
MEN DAKKA DUKKA!
Halife Harun Reşit’in bir bahçesi, o bahçesinde de çok sevdiği bir de gülfidanı varmış.
Bir gün bahçıvanına şöyle demiş: “Bu fidana gözün gibi bak!
Güzel bir gül tomurcuklanıp da açıldığında bana haber ver.”
Bahçıvan geceleri bile gider, kontrol edermiş fidanı. Bakışlarından bile sakınır, üzerinde titrermiş.
Geceleri rüyalarına girdiği bile olurmuş. O da sevmeye başlamış fidanı. Tomurcuklar çıkmaya başlamış. Hele bir tanesi varmış ki, diğerlerinden çok daha güzelmiş. O güzelim tomurcuk açmış ve insanın bakmaya kıyamayacağı kadar güzel bir gül oluvermiş.
Bahçıvanın kalbi pır pır atmaya başlamış, içi içine sığmaz olmuş. “Hemen gidip halifeye haber vermeliyim” diye düşünürken, kuşun birisi o gülün üzerine konup başlamaz mı yapraklarını gagalamaya!
Bahçıvan bağırmış kuş kaçsın diye. Yerinden ok gibi de fırlamış. Ama nafile!
Mahvolmuş o nadide çiçek.
Nasıl haber versin halifeye? Nasıl izah etsin? “Yalan söylemiyorum ya gider anlatırım durumu olduğu gibi.”Demiş.
Varmış Harun Reşit’in huzuruna. Anlatmış durumu gözyaşları içinde!
Halife büyük bir olgunluk içinde dinlemiş ve tek bir cümle sarf etmiş: “Men dakka dukka!”
Ayrılmış huzurdan bahçıvan.
Aradan zaman geçmiş.
Bir gün görmüş ki, o kuş bir yılanın ağzında can vermiş aynı bahçenin içinde. “Allah’ım sen ne büyüksün” demiş ve soluğu halifenin yanında almış. Durumu anlatmış.
Halifenin dudaklarında yine aynı cümle: “Men dakka dukka!”
Aradan bir süre daha geçmiş. Bahçıvan bahçede yürürken o yılan ayağına dolanmaz mı? Kendisini sokacağından korkan bahçıvan, kafasını bedeninden ayırıvermiş yılanın elindeki kürekle.
Gene halifenin yanına koşmuş. Anlatmış durumu ve gene aynı cevabı almış: “Men dakka dukka!”
Eyvah demiş bahçıvan! Edip de bulma sırası bana geldi!
Gerçekten de öyle olmuş.
Bir zaman sonra, bahçıvan hiç istemeden kendisinden beklenmeyecek kötü bir iş yapmış.
Halife de onu cezaya çarptırmış. Çarptırılmış çarptırılmasına, ama gel gelelim bizim bahçıvan yerinde duramaz, zıplar durur, bas bas da bağırırmış.
Bir tek şey istermiş ısrarla: Halifeyle acilen görüşmek!
Ne dedilerse olmamış ve sonunda çıkarmışlar halifenin huzuruna: “Sana haksız bir ceza verildiğini mi düşünüyorsun?” demiş halife, “Hayır” demiş bahçıvan. “Benim derdim o değil. Ancak bana bunu reva gördüğünüz için, ettiğini bulma sırası size de gelecek. Onu hatırlatayım dedim! “ Men dakka duka”!
***
Şunu unutmayın ki; hiçbir suç, kabahat işlendiğinde veya insanlık adına düsturu bozmaya kalktığında, asla ve asla cezasından kaçamaz!
Bu kim olursa olsun.
Hukuk öyle bir bakıştır/duruştur ki; insanın var olup yaşadığı yerde, her zaman, her kese lazım olan bir unsurdur.
Yaşamımızın olmazsa olmaz koşullarından biridir.
Ne kadar, döndürseler de, ne kadar kıvırsalar da, hiç kimse bu yaptırımdan kurtulamaz.
Bekleyip görelim bakalım.
Sevgi ve saygı bizden olsun.