GAYYA KUYUSU! (3)
Gayya kuyusu konusunu, her Müslüman’ın bilmesi adına okuması gereken bilgileri sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım.
Okumak ve bilme zeminini sizlere hazırlamak bizden, ötesi sizden.
***
Önceki yazımızın devamıdır:
Kur’an da geçen kelimeler; kavramlar Kur’an da geçmeden önce de Arapların kullandığı kelimeler, kavramlardı.
Kur’an Allah dediğinde neyi kastettiği, domuz dediğinde ne olduğu, miras deyince mirasın ne olduğu, vasiyet deyince vasiyetin ne olduğu biliniyordu.
Kur’an evvelden var olan kelimelerle geldi.
Kur’an’ı okuyan bir kimse bu apaçık gerçeği rahatça kavrar.
Kutsal olan Arapça veya kelimeler değil; Allah’ın bu kelimelerle kavramları oluşturduğu Kur’andır.
***
Arapçası kutsallaştırıp, dinin anlaşılmadan yaşanmasına sebep olanların düştüğü komik durumun bir örneği şöyledir:
“Arap bedevi kadınları ellerinde defler, yanık sesle türküler söylüyorlardı.
Türkülerin konusu da deve etinin lezzetiydi!
Bu etin kebabının, haşlamasının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğu yanık/yanık makam içinde anlatılıyordu.
Töreni tertipleyen Osmanlı Teşkilatı mahsusu Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı Bey bir de gördü ki hazır ol vaziyetinde olan Anadolu’nun Aslan yapılı Osmancık Taburunun erlerinden bazılarının Arapça deve eti kasidesini dinlerken gözyaşları şıpır/şıpır damlıyordu.
İyi Arapça bilen Eşref Bey şaşırdı, bir ere; Oğlum ne ağlıyorsun diye sordu?
Hazır ol vaziyetindeki Mehmetçik durumu değiştirmeden cevap verdi.
“ Kumandanım bakın ne güzel Kur’an okunuyor!”
Bu saf, pırıl/pırıl yürekli Anadolu çocuğunun duyguları önünde gözleri dolan Eşref Bey dayanamıyor; Oğlum o bedevi kadınları kendilerine dağıtılacak olan deve etinin lezzetini anlatan kasideyi makamla okuyorlar, sil gözyaşlarını” diyor. (Cemal Kutay, Türkçe ibadet, sayfa 61).
Görüldüğü gibi inanç, manası bilinmeyen kelimelerin, içi boş ve anlamsızlaşmış ritüellerin bir araya gelmesiyle oluşan bir sorun küpü haline gelmiş.
Toplum ise bu ezberler öncülüğünde “Gayya seferine” çıkmıştır.
Gayya, bu gibi ezberlerin bütününün adıdır!
Bu inanç, ideoloji ve her türlü düşünsel akım ile mümkün bir haldir.
Yeter ki işin işçinde “ ğurür” ve “ğırre” olmasın.
Bu iki kavram ( ğurür ve ğırre); “ Uyanık halde iken aldatma” manasına gelen, Türkçemizde gurur olarak çevrilen, Kur’an da Allah ile aldatmaya dikkat çeken ayetlerdeki “ aldatma” kelimesine karşılık gelen ifadelerdir.
Sadece Allah ile değil, Karl marx ile Mustafa Kemal Atatürk ile kısacası herkes ile aldatılabilirsiniz.
Nitekim bu gerçek bugün gözler önündedir.
Bir örnek daha vermek daha vererek konuya devam etmek isterim.
***
Mevcut ezberlerin üzerine cesurca yürüyen araştırmacı – yazar Hakkı Yılmaz, İzmir’de ikamet etmektedir. Kayınvalidesi hanım efendinin kemik erimesi rahatsızlığını işiten Hakkı Yılmaz, kendisi ile görüşür;
Kayın validesi çarşaflıdır. Bunu inançları gereği uyguladığını ifade etmekte ve rahatsızlığına rağmen buna devam etmektedir.
Hakkı Yılmaz, kendisine, çarşaf giymemesini güneşe çıkmasını ve bu şekilde kemiklerinin güçleneceğini ifade eder.
Yaşlı bayan, bu nerede yazıyor diye sorunca, Allahın kitabında diye bir yanıt alır.
Hakkı Yılmaz’ın aldığı yanıt da çok ilginçtir!
“ Öyle Allah mı olur hiç”!
***
Toplumumuzun genel durumu böyledir, kulaktan dolma din algısı, aklın ve mantığın kabul edemediği inanışlar vs.
Üstelik bunu belirttiğimizde de, “ evet ya bilgimiz hep kulaktan dolma”, diye bir ilgisizlikle de karşılaşabiliriz.
Bu düşünceyi üreten fikir; “ Lâ ilâhe illallah diyen herkes cennete girer” sözünden ileri gelir.
Şunu açık biçimde belirtmek gerekir ki bu imkânsızdır!
Lâ İlâhe illâllah ifadesini yaşama geçiren herkes cenneti yaşar!
Evet bu doğrudur ancak, bu ifadeyi yüzeysel biçimde heceleyip, yaşamdaki binlerce “ ilâh” karşısında boyun bükenlerin bu daire içersinde olacağını düşünmek hatalı olur.
Bu, söylem ile eylem arasındaki eleştiriyi kavrama noktasında önemli bir tavırdır.
Tıpkı bakmak ile görmek arasındaki ince fark gibi.
Eylem, söylemi zenginleştirmedikçe, söylem havada kalmaya mahkûm olur.
Bu meseleyi, kitabın şirk bölümünde çok daha iyi anlatacağımızı umuyorum.
Devam edecek.