Ölmeden Önce Kabir Hazırlığı:
İnsanın nerede öleceği belli olmadığı için kendine kabir hazırlaması, lüzumsuz yere meşguliyet sayıldığından pek doğru görülmemiştir. Fakat kefen nerede olursa olsun lazım olacağı için onu hazırlamakta sakınca yoktur. Hatta kabir hazırlamak Ömer Bin Abdülaziz gibi bazı selefde vaki olduğu için onda da beis görülmemektedir ve belki ölüme hazırlık bakımından me'cur bile olur.
(Nimeti islam)
Hazırlanan kabir yapımında, lükse ve israfa kaçmadan hiç değilse uzun süre dayanıklı kalabilecek şekilde yapılmalıdır. Üzerine kime ait olduğu belirtilen yazı yazılmasında sakınca yoktur.
Kabrin müsait olan kısmına uygun ağaç, fidan, çiçek dikilmesi güzeldir. Ta ki onların lisanı haliyle Allahı zikir ve teşbihte bulunmasıyla kabirdeki-lerin bağışlanmasına vesile olur.
Kabir hazırlığında mümkünse salih kimselerin yanından kabir edinmeli, tıpkı ev alırken iyi komşuların yanından tercih edildiği gibi. Zira asi kişilerin uğrayacağı kabir azabından yanındakinin rahatsız olabileceği bazı kitaplarda mesela Kurtubi Tezkere 28'de geçmektedir.
Cenazeyi Öldüğü Yerden Başka Beldeye Götürmek:
Ölen kişinin ölümünü mütaakiben teçhiz ve tekfin işlerinde acele edip, bir an önce kabre götürülüp defnedilmesi sünnettir. Hadis-i şerifte: “Ölüyü defnetmede acele ediniz...” buyurulmuştur. Onun için sebepsiz yere cemaat çoğalsın diye, Cuma'ya veya vaktin namaz sonrasına geciktirilmesi mekruhtur. Ancak yakınlarından birinin gelmesi için bekletilmesinde beis olmadığı gibi, kokma tehlikesi yoksa, öldüğü beldeden aile kabrinin bulunduğu beldeye götürülmesinde de sakınca yoktur. Nitekim Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman, Şam'da öldüğü halde Mekke'ye götürülerek defnedilmiştir. (Dürret-ül Fahire - Diy. Fetva)
Kabir Suali:
Ölü mezara konup üzerindeki toprak tesviye edildikten sonra ölüye 'Rabbin kimdir, Dinin nedir, Peygamberin kimdir?' gibi sorulan sormakla görevli bulunan Münker ve Nekir denilen iki melek korkunç kıyafetle gelirler, sordukları sorulara cevap veren müminler için, kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olur, kendileri cennetten açılan pencereye bakarak kıyameti zevk-i sefa içerisinde beklerler.
Korkunç kıyafetleriyle kâfir ve münafıklara gelirler, şiddet ve hiddetle onları uyarırlar. Ancak etrafında, müminleri müdafa eden namazları, oruçları, zekâtları, sadakaları, hac ve cihadları gibi yardımcıları olmadığı için, onları görünce korkar ve şaşırırlar da net cevap veremezler. Melekler de onlara -hay bilemeyesiceler- deyip, demir topuz ile ense köküne vururlar. Feryadını ins ve cin dışında her yaratık duyar ve kabre sık sıkabildiğin kadar derler, kaburga kemikleri birbirine girer ve o kabir, cehennem çukurlarından bir çukur olur ve cehennemden açılan pencereden azapları seyrederek kıyamet gününe kadar azap içinde kalırlar.
(Ahiret Günü-A.Kadir Rahbabi)
Kabir Suali Görmeyenler:
Peygamberlere, çocuklara kabir suali olmadığı için telkin verilmesi gerekmez.
Küffarla savaşta öldürülen şehide, sınır bekleyerek veya taun hastalığına tutularak ölen kimselere, Cuma günü veya gecesi ölene, her gece mülk suresini okuyana, ilim tahsilindeyken ölene sual olmayacaktır
Sualin hikmeti, müminin şerefini ve kâfirin çaresizliğini Ortaya koymak İçindir.
(İbni Abidin Nimeti İslam)
Kabir suali, önceki âlimlerin çoğunluğuna göre bu ümmete mahsus olmadığıdır. Bazılarına göre bu ümmete has kılınmıştır. Camiüssağir şerhinde bu görüş tercih edilmiştir. (İbniAbidin Tahtavi)
Kabir Azabı Haktır:
Buhari ile müslimin Hz Aişe'den rivayet ettiği hadisi şerifte:
"Kabir azabı haktır ve onlar kabirlerinde öylesine azap görürler ki hayvanat onların azap seslerini duyarlar. Yine İbni Abbas'tan rivayete göre Resulü Ekrem (sav) iki mezara uğradı ve: şunlar azap oluyorlar, halbuki azap olmaları büyük günahlar sebebiyle değil (sizin önemsemediğiniz) günahlar sebebiyle azap görmektedirler ki bunlardan biri söz gezdirir, diğeri de bevlinden sakınmazdı" buyurmuştur. Bunun gibi kabrine yılanları musallat eder ve kıyamete kadar zehirler dururlar. Yine bir hadisi şerifte R. Ekrem Efendimiz:
Kâfire mezarında 99 tane büyük yılan musallat olup kıyamete kadar onu sokar ve zehirlerler. Bunlardan bir tanesi dünyaya bir üflese zehirinden bir yeşillik bitmezdi,
(fani Mace Ebu Hureyreden)
Bu azaplar; o âleme göredir, biz onları bilemeyiz göremeyiz. Nitekim rüya halinde gördüğü korkunç ve sıkıntılı durumdan ağlayan olur. Uyanınca ohh çekip gördüğüm rüyaymış deyip derin bir nefes alır. Hatta onun sıkıntısını uyandıktan sonra bile hisseder, yanındakinin hiç haberi olmaz. Yine rüya halinde sevinç ve zevkli şeyler görür ve bundan haz duyduğu için, kendisini o anda uyaran kişiye niye uyardın o kadar tatlı şeylerle meşguldüm der ki, bunuda hissedemeyiz. Bunlar ruha tattırılan fakat bedene de hissettirilen şeylerdir.
Bazen, müminlere yapılan kabir azabının başkalarının ibret alması için bazı kişilere gösterildiğide olabiliyor, bunlarla ilgili haberleri kitaplardan okuyoruz yani Cenab-ı Hakk tarafından azap içindeki kişinin, ne ile azap edildiği tecessüm ettirilerek gösteriliyor, mesela; birisi kabirde kesesini unutmuş, onu almak için mezarı açtığında başucundaki kerpici, tahtayı kaldırınca ateşten bir halkanın veya zehirli bir yılanın boynuna dolanmış olduğunu görür ve bunu başkalarına anlatır.
Kâfire yapılan azaptan mümine gösterilmeyip de, mümine yapılan azaptan gösterilmesinin sebebini soran birisine, H. Basri Hazretleri cevabında:
Kâfirin kesin olarak cehennemlik olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Fakat müminlerden azap olan bazı kimselerin gösterilmeleri, ondan ibret alıp kendisine çeki düzen vermek içindir. Mesela ateşten halka boynuna dolanan kimsenin zekât borcunu ödemeyen kimse olduğu anlaşılır. Zira zekât vermeyenlerin böyle azap olunacağı Ali İmran suresi 180. ayetinde haber veriliyor.
(Devamı haftaya)