Miraç Mucizesi:
(Dünden Devam)
Rasulullah (as) Efendimiz buyuruyor ki;
"Ben Mescid-i Aksa'nın kapısına, penceresine ve sairesine dikkat etmedim, çünkü benim gayem turistik bir seyahat değildi. Fakat Allah (cc) beni onlara mahcup ettirmedi. "Cebrail'e; "Mescid-i Aksa ile Habibim arasındaki haili kaldır" buyurdu ve "ben Mescid-i Aksâ'yı karşımda göre göre onların sorduklarını teker teker cevaplandırdım" buyurmuştur. (S. B. Tec, 10/59)
Günümüzde ilerlemiş fen ve teknik böyle mucizevî olayların gerçekliğini tasdik eder mahiyettedir. Çünkü insanoğlu, küçücük aklıyla aya, yıldızlara çıkmakta, o kadar uzak mesafelerden haberleşmeyi temin etmekte ve hatta oraların manzaralarını televizyon ekranından yeryüzüne seyrettirmektedir.
Kudreti sonsuz olan Rabbimizin, habibini kısa süre içerisinde Mekke'den Kudüs'e, oradan yüksek makamlara çıkarması ve esrar âlemini göstermesi ve dolayısıyle Mescid-i Aksâ'yı karşısına dikerek orayı seyrettirmesi, hiç şüphesiz, arzedilen maddi feza yolculuğundan, fennin icadından çok daha kolaydır.
Efendimiz (as)'ın haber vermesi mucizesi karşısında, tasdik edenlerin yanında, hala da inanmayanlar olmuştur ki bu bir hidayet işidir.
İsra olayı ile etrafı mübarek kılınan Mescid-i Aksâ'ya uğramasının bir çok hikmetlerinin yanında;
Hz. İbrahim (as), Cenab-ı Hak'kın mübarek kıldığı, bereket ihsan ettiği bir peygamberdir. Allah onun zürriyetine Arz-ı Mukaddes'i ihsan etmişti. Arz-ı Mukaddes'in hududu, Hz. İbrahim'e rüyasında gösterilmişti. Arz-ı Mukaddes'de iki ayrı şehir vardı; Mekke ve Kudüs. Mekke, İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'e, Kudüs de oğlu Hz. İshak'a verildi. Böylelikle İsmail'in sülalesi Mekke'nin, İsrail oğulları da Kudüs'ün muhafızı oldular. Hz. Muhammed (as), hem Mekke'yi hem de Kudüs'ü kıble edinip miraçta her ikisinde de namaz kılması, her iki mukaddes makamın bereketini kendisinde toplaması demektir. Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya götürülerek orada bütün peygamberlere imam olması, böyle yüksek bir mana taşır. (Daha geniş bilgi Hz. Muhammed Keskioğlu, 151-155)
Miraçta Teşri Kılınan Hükümler:
Miraçtaki ahkâm pek yücedir. O makamdaki ilahi tebligat, İslam dininin mihverini teşkil eder. İsra süresindeki o ayetlerin meali şöyledir:
"Rabbin ferman buyurdu ki, O'ndan başkasına asla tapmayın ve ana babaya da ihsanda, iyilikte bulunun. Onlardan birisi yahut her ikisi, yaşlanarak ihtiyarlık çağlarında senin eline baktıkları sırada, sakın onlara: 'Of, bıktım, usandım' deme, azarlama, onlara tatlı söz söyle, onlara merhametinden tevazu kanatlarını yerlere kadar indirerek de ki; 'Ya Rabbi, Onlar beni nasıl küçükken şefkatle büyüttülerse, sen de onlara öylece merhamet buyur, acı.
Rabbiniz sizin içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi ve salih kimselerseniz, Allah da günahtan dönüp tevbe edenleri yarlığayıcıdır.
Hısımlara, yoksullara, yolculara haklarını ver, amma malım israf ile saçıp savurma. Zira israf edenler şeytanların kardeşleridirler. Şeytan ise Rabbine karşı nankördür. Rabbinden umduğun bir rahmeti beklerken, onlardan yüz çevirecek olursan, tatlı bir söz söyleyerek gönüllerini al.
Elini boynuna bağlı imiş gibi kısıp sıkma, büsbütün de açma; yoksa, ya cimri diye kınanırsın veya elin boşa çıkar pişman olursun.
Rabbin dilediklerinin rızkım genişletir de daraltır da. Çünkü O kullarının her halinden haberdardır. Onları görücüdür.
Evladlarmızı fukaralık korkusuyla sakın öldürmeyin, biz onlara da size de rızıklarımzı veririz. Onları öldürmek hakikaten büyük bir suçtur.
Zinaya katiyyen yaklaşmayın, zira o fuhuştur ve pek kötü bir yoldur.
Allah'ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmeyin. Her kim nahak yere öldürülürse, onun velisine selahiyat verdik, o da katilde haddi tecavüz etmesin. Çünkü o bir kere yardıma ermiştir.