Miraç Mucizesi:
Efendimizin bu mübarek iltifatı Rabbaniyeye mazhar olduğu miraç hadisesini kısaca anlatmaya çalışalım;
Miladi 621 yılında yani hicretten birbuçuk sene evvel Efendimiz (as)'ın 52 yaşlarına basmak üzereyken yani Peygamberliğinin 10. senesini aştığı halde ve yaptığı çetin mücadelelere rağmen, kavminin çoğunun Hakk'ı kabul etmemiş olmaları, diğer taraftan zevcesi Hz. Hatice'nin ve amcası Ebu Talib'in vefat etmiş olmaları onu üzüntü içinde bırakmıştı. Taif halkını İslam'a davet için yanına aldığı Zeyd ile birlikte gitmiş, netice alamayarak, hatta Taif li gençlerin taarruzuna uğrayarak ayakları kan revan içinde kalmıştı. Bu haliyle Mekke'ye döndüğünde, amcasının kızı Ümmühani'nin evine gelmiş, orada istirahat buyururken diğer bir rivayette de Ka'be'nin altın oluk tarafında hatim denilen yerde yatarken, Hz. Allah (cc) Habibini teselli etmek üzere Cebrail (as)'a;
"Ya Cebrail!.. Cennetin Burak denilen binitini al Habibime git, onu rıfk ile uyandır ve Allah'ın hiçbir kişiye nasip etmediği şerefle şereflendirileceğini kendisine söyle ve 'Rabbın seni zat-ı akdeslerine, huzuruna davet ediyor' de."
Cebrail (as) bu emri yerine getirmek üzere eyeri vurulmuş, dizginleri çekilmiş olan Burak'ı alıp Rasulullah'ın yanına geldi. Onu uyandırıp durumu arzetti ve kalbini yararak içini zemzemle yıkadı, ilim ve hikmetle doldurduktan sonra onu kapattı. (Bu manevi ameliyat herhalde gideceği manevi âlemlere tahammül edebilmesi için yapılmıştı. Bu, şimdiki feza yolcularına özel elbise ve oksijen tüpleri hazırlamalarına benziyor).
Sonra Rasulullah, iki rekât yol namazı (vuslat namazı) kıldı ve hazır bekleyen Burak'a bindi. Hatta Burak serkeşlik edip şahlanmak istemiş de Cebrail (as) kulağına; "Bunu Muhammed'e mi yapıyorsun? Yallah, sana bundan daha hayırlısı binmemiştir" demesiyle haya ve utancından terler içinde kalmıştır.
Nihayet Efendimiz (as) çölleri, ovaları aşarak kuzeye doğru ilerledi. Hz. Musa'nın ilahi vahye mazhar olduğu Sina dağında durdular. Oradan Hz. İsa'nın doğum yeri olan Beytu'l Lahm'e uğradılar. Rasulullah'ın etrafından türlü sesler geliyordu. Zira bu mübarek misafirin şerefine bütün zerratı cihan gelmiş, güllerin, bülbüllerin yüzü gülmüş, dağlar taşlar, yerler, semalar ilahi tecellilere gark olmuş, denizlerde balıklar, fezada felekler, cennetlerde melekler neşelerinden raksa kalkışmışlar, bütün mahlûkatı "ol" emriyle yaratan Mevlayı müteal de, bütün cihetleri lütfü keremiyle bezemişti. Yüzbinlerce melek, ellerinde meşaleler olduğu halde Rasulullah'ı takip ediyorlardı.
Söyleşirken Cebrail ile kelam
Geldi Refref önüne verdi selam
Aldı ol şahı cihanı ol zeman
Sidreden aldı ve götürdü heman
Süleyman Çelebi merhum burasını anlatırken böyle demiştir.
Huzuru ilahiye varınca; "Ettehıyyatü Lillahi Vessalavatü Vettayyibat" "Dil ile yapılan, beden ile yapılan ve mal ile yapılan bütün taat ve ibadetler sana mahsustur. (Ey Rabbim)" diye selam verdi. Cenab-ı Hak (cc) buna mukabil; "Esselamü aleyke eyyühennebiyyü Ve rahmetullahi ve Berakatühü" "Selamım, rahmetim, feyiz ve bereketim senin üzerine olsun ey Nebiyyi Zişan" buyurdu. Bunun üzerine Peygamber (as):
"Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin" "Ey Rabbim!. Senin selamın benim üzerime olacağı gibi salih kullarının üzerine de olsun" dedi. O zaman Cenab-ı Hak Hazretleri;
"Habibim buraya ne bir nebiyyi mürsel, ne de meleki mukarrep yaklaştı. Biz ancak seni soktuk ve sen de salih kullarımı ve ümmetlerini yadettin. Biz de kabul ettik" buyurunca Cebrail ve âlemi melekut;
"Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abdühü ve Rasulüh" diyerek "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed (as)'in onun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ettiler."
İşte bu tahiyyatı yani selamlaşmayı, mü'minin miracı olan namazın sonunda yadediyoruz.
Oradan Refref ile tekrar geri döndü. Cebrail (as) onu Sidre'de beklemekte idi. Efendimiz onu Hira'da gördüğü gibi, ikinci kez Sidre'de 600 kanadıyla melek kisvesinde gördü. Ancak kendisine daha önce yapılan manevi ameliyat sebebiyle onu görmeye dayanabildi. Hâlbuki Hira'da görünce bayılmıştı.
(Devamı Yarın)