Rasulullah (SAV)in mucizelerinden birisi de Recebi Şerifin 27 ci gecesi (13 Nisan Cuma akşamı) Miraç kandilidir.
Miraç, lugaten yükseğe çıkmak, uruc etmek, yücelmek manasına olmakla birlikte Arapça'da ismi alet, yani uruc aleti, yükseğe çıkma aleti anlamına gelir ki insanların ruhlarını semaya çıkaran manevi bir asansördür, denilmiştir. (Sahih-i Buhan, Tecrid)
İsra; Peygamberimiz (as)'in Mescid-i Haram'dan, Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya kadar olan gece yürüyüşüne denir ve bu olay İsra suresinin ilk ayetiyle bildirildiği için inkârı küfürdür.
Miraç; Efendimizin Kudüs'ten Miraç denilen manevi asansörle dünya semasına, oradan Cibrilin kanadıyla SidretülMüntaha'ya, oradan da Refref ile huzuru ilahiyeye kadar olan yolculuğuna denir ki, bu kısım Sahih-i Buhari ve diğer hadis kitaplarında bildirilen hadislerle sabittir. İnkarcısına bid'at ehli denir.
Yine bu kısmın, Necm süresindeki ayetlerde de bildirildiğini görüyoruz. (Elmalı tefsiri)
İsra süresindeki ilgili ayete gelince:
"Kulunu, geceleyin Mescid-i Haram'dan alarak, ayetlerimizi göstermek için, etrafını (civarını) mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı (noksan sıfatlardan) münezzehtir. İşiten ve gören odur." (İsra: 1)
Miraç olayı anlatılırken, Kudüs'ten yedi kat semalara, oradan daha yukarılara Sidre'ye, oradan da Allah'ın huzuruna çıkarıldı denilince, insanın kafasına haşa Allah yukarılarda imiş gibi mekan isnadı hatıra gelebileceğinden dolayı, sûreye (sübhane) ile başlanmıştır ki, mekandan ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, has kulu Muhammed'ini Mescid-i Haram'danMescid-i Aksa'ya götürdü, buyurmuştur.
Ka’be'nin altın oluk tarafında hatim denilen yerde yatarken, Hz. Allah (cc) Habibini teselli etmek üzere Cebrail (as)'a;
"Ya Cebrail!.. Cennetin Burak denilen binitini al Habibime git, onu rıfk ile uyandır ve Allah'ın hiçbir kişiye nasip etmediği şerefle şereflendirileceğini kendisine söyle ve 'Rabbın seni zat-ıakdeslerine, huzuruna davet ediyor' de."
Cebrail (as) bu emri yerine getirmek üzere eyeri vurulmuş, dizginleri çekilmiş olan Burak'ı alıp Rasulullah'ın yanına geldi. Onu uyandırıp durumu arzetti ve kalbini yararak içini zemzemle yıkadı, ilim ve hikmetle doldurduktan sonra onu kapattı. (Bu manevi ameliyat herhalde gideceği manevi âlemlere tahammül edebilmesi için yapılmıştı. Bu, şimdiki feza yolcularına özel elbise ve oksijen tüpleri hazırlamalarına benziyor).
Sonra Rasulullah, iki rekât yol namazı (vuslat namazı) kıldı ve hazır bekleyen Burak'a bindi. Hatta Burak serkeşlik edip şahlanmak istemiş de Cebrail (as) kulağına; "Bunu Muhammed'e mi yapıyorsun? Yallah, sana bundan daha hayırlısı binmemiştir" demesiyle haya ve utancından terler içinde kalmıştır.
Nihayet Efendimiz (as) çölleri, ovaları aşarak kuzeye doğru ilerledi. Hz. Musa'nın ilahi vahye mazhar olduğu Sina dağında durdular. Oradan Hz. İsa'nın doğum yeri olan Beytu'lLahm'e uğradılar. Rasulullah'ın etrafından türlü sesler geliyordu. Zira bu mübarek misafirin şerefine bütün zerratı cihan gelmiş, güllerin, bülbüllerin yüzü gülmüş, dağlar taşlar, yerler, semalar ilahi tecellilere gark olmuş, denizlerde balıklar, fezada felekler, cennetlerde melekler neşelerinden raksa kalkışmışlar, bütün mahlûkatı "ol" emriyle yaratan Mevlayımüteal de, bütün cihetleri lütfü keremiyle bezemişti. Yüzbinlerce melek, ellerinde meşaleler olduğu halde Rasulullah'ı takip ediyorlardı.
Gözü ile gördüğünü kalbi yalanlamadı. Siz onun ‘örüp bildiği şeyde onunla mücadele mi edersiniz? Peygamber onu bir kere daha Sidretül müntehada da görmüştü. Cennetülme'va da onun yanındadır. O zaman sidreyi neler sarmıştı neler!. Fakat o peygamberin gözü bir tarafa kaymamış, sağa sola dönmemiş ve Allah'ın en büyük kudret ve alametlerini görmüştü.” (Necm Suresinin 1-18)
Hadis, fıkıh ve kelam âlimlerinden cumhurun mezhebi, İsra ile Miracın bir gecede, rüyada değil, uyanık iken Rasulullah'ın nübüvvetinden sonra ruhuyla ve cismiyle bir defa vaki olduğu merkezindedir.