Allahu teala biz kullarını bu fani dünyaya imtihan için göndermiştir. Bu nedenle biz insanlar nereden geldik, nereye gideceğiz. Dönüşümüzde bize ne gibi amellerin lazım olacağını devamlı düşünmek ve ona göre kendimize çeki düzen vermek zorundayız. Kavuştuğumuz tüm nimetleri Allahu tealanın bir lütfü olarak bilmeli, verilen bu nimetler asla bizi Allahtan uzaklaştırıp geçmişimizi unutturmamalıdır. Mal, mülk, mevki, makam gelip geçicidir. Bu gün varsa yarın yoktur. Onun için bize emanet olan kazanımlarımız asla bizi azdırmamalı, öz benliğimizi yok etmemelidir.
Toplumumuzda geçmişini unutmak bu günlerde sanki moda oldu. Nerede ve nasıl yaşadığını ve nereden geldiğini çok iyi bildiğimiz adam, olur ya felek yürü ya kulum diyerek iyi bir göreve, güzel makamlara gelir. Bu insan eski günlerini, eski dostlarını unutur, haşa ufak dağları ben yarattım pozisyonuna düşer. Onlara üst dereceden bakmaya başlar. Dünyada kazandığı para, mevki ve makamın kölesi olarak kendi öz benliğini unutur. Ne oldum delisi olur. Geçmişinden kopar tanınmaz hale gelir. Mevki ve makamı yükseldikçe gönül gözünün daha aşağılarda olması gerektiğini idrak edemez.
Sevgili okurlar Konumuzla ilgili dostum eğitimci Erol ÖZSOY'un köşesinden okuduğum geç miste yaşanan bir kıssadan kısaca bahsederek konumuzu daha iyi anlatmak istiyorum. Eski zamanlarda Üç samimi arkadaş Medresede eğitim görürler. Medrese eğitimi bittikten sonra, Üç arkadaşın ayrılmaları oldukça zor olur. Ayrılırken ne şartta ve ne görevde olurlarsa olsunlar birbirleriyle irtibatlarını kesmeyeceklerine, adaletten, doğruluktan, dine, vatana, Millete hizmetten ayrılmayacaklarına dair söz verirler. Dünyada her şey değişiyor Zamanla şeklimiz şemailimiz değişebilir ileride birbirimizi tanımak zor olabilir diyerek de aralarında "Ben O'yum" diye bir parola belirleyip ayrılırlar.
Aradan uzun yıllar geçmiş üç arkadaştan birisi ünlü bir Müderris (Prof.),Diğeri hatırı sayılır zengin bir tüccar, diğer arkadaşları da bir şehre Mutasarrıf (Vali) olur. Tüccar olan şehir şehir dolaşırken bir ile vardığında arkadaşlarının o ilin Valisi olduğunu öğrenir. Buraya gelmişken birde arkadaşımı görüp eski günleri analım diyerek Valiliğin yolunu tutar. Valiliğe vardığında görevlilere Vali beyle görüşmek istediğini, Medreseden Vali beyin arkadaşı olduğunu anlatır. Görevliler sırasını beklemesi gerektiğini söylerler. Bir müddet bekler, bakar ki sıra gelecek gibi değil. Aklına daha önce arkadaşlarıyla birbirlerini tanımaları için kararlaştırdıkları parola gelir. Hemen bir kağıda "BEN O'YUM" diye yazıp görevliye vererek "Bunu Vali beye verin beni tanıyacaktır" der. Görevli isteksizce kağıdı alır Vali beye götürür. Beş dakika sonra Valinin yanından götürdüğü kağıtla geri döner. Adam kendi yazdığı kağıdın geri geldiğini görünce şaşırır. Görevli adama yazdığı kağıdını geri verir. Adam yazılı kağıdını aldığında şaşkınlığı bir kat daha artar. Yazdığı kağıdın arkasına Vali bey "SEN O OLABİLİRSİN AMMA BEN O DEĞİLİM" diye yazmıştır.
Evet sevgili okurlar bazı insanlar hasbel kader bir yerlere gelip, parayla, makamla, şöhretle tanıştığında evvelki durumlarını, eşini, dostunu, arkadaşlarını unutup "BEN O DEĞİLİM" çizgisine gelerek tanınmaz hale gelebiliyorlar. Dünyanın malı mülkü, mevkii, makamı bizi aldatmasın. Vefa İstanbul’da bir semtin adı olarak kalmasın. Mevkimiz makamımız ne olursa olsun geçmişimizi, eşimizi, dostumuzu unutmayalım. Allahu tealanın verdiği nimetleri insanların refah ve mutluluğu için kullanalım. Kendimizden üstün olanları değil, altta olanları örnek alalım. Veren elin alan elden üstün olduğunu idrak ederek devamlı verenlerden olmaya gayret gösterelim. Ne ekersek onu biçeceğimizi hiçbir zaman unutmayalım. Ben ben demekten vazgeçip, biz demeye özen gösterelim. Kendimizi egodan kurtaralım . Ebedi alemde sevap terazimizin ağır gelmesini istiyorsak, hayır ve sevaplarımızı çoğaltalım. Allah cümlemizi mevki makam hırsına kapılıp geçmişini unutan zavallılardan eylemesin.