İnsan oğlu doğar büyür. Yıllarca okullarda okur, sanat öğrenmek için ustaya gider. Nihayet okul bittiğinde memuriyete yahut iş hayatına atılır. Kar demez kış demez aralıksız en az yirmi beş sene ara vermeden çalışır. Bu çalışması onun ileride muhanete muhtaç olmamak, ihtiyarlığında ona buna el açıp yardım dilenmemek için, emeklilik hakkını elde etme arzusundan kaynaklanmaktadır. Emekli maaşını alabilmesi için yıl ve pirim miktarının tamamlanması gerekir. Devlet aldığı maaştan tıkır tıkır emekli keseneklerini keser. Emekli devlete yük değildir. Emekli maaşını bütçeden değil yıllar boyunca ödediği primlerden alır.
Sevgili okurlar bildiğiniz gibi daha önceki maaş artırımlarında Memura: %17.55+ 8.077. TL, Seyyanen (%86), işçiye:%45, Asgari ücretliye %34 zam yapıldı. Maalesef binlerce emekli bu artırımdan nasibini alamadı. Memura bir kalemde verilen 8.077. TL. bile en düşük memur maaşının üstünde kaldı. Haklı olarak emekliler feryat etmeye başladı. Çalışma gücünden düşmüş, seçimden seçime hatırlanan emeklilerin bu feryadı hiçbir şeyi değiştirmedi. Nihayet feryatları Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN duydu. Biz emeklilerin ağzına bir parmak bal sürerek "Bürokratlara talimat verdim. Emekliler için çalışmalar başladı. Onları da mağdur etmeyeceğiz" deyince "Hah şöyle. Allah razı olsun cumhurbaşkanımızdan deyip" sevindik.
Aylarca iyi bir zam alabilmek için umutla bekledik. Geçtiğimiz günlerde emekliye verilecek zam açıklanınca emekli bir daha hüsrana uğradı. Açıklanan zam bir defaya mahsus 5.000. TL olunca emekli şaşkına döndü. Dahası var keşke bu beş bin lira bütün emeklilere verilebilseydi. Bankomatlara ikramiyeyi almak için giden emekliler paranın yatmadığını görünce bir daha yıkıldı. Kimisi ilgili birimlere, kimisi de bankalara koşup parasının ikramiyesini sordu.
Neymiş efendim. Geçinemediği için bir işte çalışıyormuş. Ne yapsın hırsızlık mı
yapsın. Adam ihtiyaç sahibi olmasa 50 yaş üstü bir emekli niçin çalışsın. Huzurla evinde oturmak onun hakkı değilmi. Muhtaç olmadan maşıyla geçinse hiç onun bunun kahrını çeker mi. Adam yıllarca dükkân çalıştırmış. Dolayısıyla odalara üye olmuş. Bu odalar üyelerden aidat almadan başka ne iş yapar onu da anlamış değilim. Üye olduğu için sanki fabrika işletiyormuş gibi buna da beş bin lirası ödenmemiş. Dağ başında ekilmeyen bir dekar tarlan dahi olsa sağolsun para alabilmek için Ziraat odaları bunları üye yapıyor. Adamın doğru dürüst bir geliri yok. Bu kimselere de sanki çiftlik ağasıymış gibi paraları ödenmedi. Ödenseydi bunca israfa rağmen bütçemi batardı acaba. Yok, emeklinin halinden kim anlar. Bu kanunu hazırlayan halktan kopuk, emeklinin durumunu bilmeyen, bir eli yağda, bir eli balda olan bürokratlar Cumhurbaşkanımızım da yanıltıyorlar sanıyorum. Bir simidin 12 liraya satıldığı bir memlekette hakikaten emekli zor durumda. Emekli doğru dürüst bir kahveye gidip çayını içemiyor. Onu cami avluları ve park bankları paklıyor. Doğru dürüst taksiye arabaya binemiyor. Bedava gidebilmek için saatlerce belediye arabasını beklemek zorunda kalıyor. Giydiği tek elbisenin renkleri birbirine karışmış. Üzerine elbise dahi alamıyor. Doğru dürüst tuvaletini bile yapamıyor. Nerede bedava tuvalet var arayıp geziyor. Ama bunu bilmeyen, en az birkaç yerden hakkı huzur adi altında devletten para alıp cebini doldurun bu garip gurabanın durumunu bilemez.
Peygamber efendimiz bir hadislerinde "HEPİNIZ ÇOBANSINIZ. GÜTTÜĞÜNÜZ SÜRÜDEN MESULSÜNÜZ" buyuruyor. Bizlerden mesul devlet büyüklerimiz. Hz. Ömer (R:A) bu hadisi şerif ışığında halifeliği zamanında geceleri fakir semtleri geziyor, yeri geldiğinde sırtında çuvalla un taşıyordu. Emeklinin fazla bir şeyde gözü yok. Sadece adam gibi yaşayıp huzur içinde canını mevlaya teslim etmek istiyor. Bir zamanlar Marie Antoinette'nin halk ekmek bulamıyor dendiğinde ekmek bulamazlarsa pasta yesinler dediği gibi emekliye üvey evlat muamelesi yapılmasın. Emekli kırılmasın, gücenmesin, huzur içinde son günlerini yaşasın. Emekliye yapılan yatırım kesinlikle boşa gitmez. Emeklinin duası bu millete yeterde artar bile.