Bazı ehl-i diyanetin siyaset vasıtasıyla dini insanlara öğreteceğiz ve dinin düsturlarını hâkim kılacağız fikriyatı çok acı tecrübelerle çökmüş durumda.
Böyle bir iddia ile yola çıkanların geldikleri nokta her şeyin tersine gittiğini gösteriyor. Sonuç olarak kendileri dindarlıklarını muhafaza edemedikleri gibi kimsenin de dindarlaşmasına vesile olamadılar. Aksine insanların dinden uzaklaşmasına hatta dine düşman bir kesimin meydana gelmesine sebep oldular. Bütün bu yaşanmışlıklar sonucunda siyaset yoluyla ders-i din vermenin mümkün olmadığı mükerreren anlaşılmış oldu. Siyasette bu yol ve yöntemle ilerlemek isteyenlerin bu yolun çıkmaz bir sokak olduğunu görmesi ibretlik bir ders niteliğinde. Peki ders-i din nasıl verilir ve din hizmeti nasıl yapılır? Risale-i Nur eserlerinde ifade edildiği gibi; “İmanın kuvvetlenmesi için bu zamanda ve bu zeminde gayet şiddetli bir ihtiyaç-ı kat’î ile ders-i dinde bazı şahıslar lâzımdır ki, hakikati hiçbir şeye feda etmesin, hiçbir şeye âlet etmesin, nefsine hiçbir hisse vermesin. Ta ki, imana dair dersinden istifade edilsin, kanaat-i kat’îye gelsin.” Hakikatine uygun davranmakla yapılabilir.
Yani imanın kuvvetlenmesi için çalışacak olan şahıslar hakikati hiçbir şeye feda etmeyecek, hiçbir şeye âlet etmeyecek ve kendi nefsine hiçbir hisse vermeyecek kişiler olacaktır. Siyaset tarafgirliği içerisine girmiş şahıslar maalesef bu özelliklere sahip olamamaktadır. Bu nedenle siyaset yoluyla ve siyasetçi ağzı ile verilmeye çalışılan iman dersinden istifade edilmez. Din hakikatleri siyasetçilerin siyasi propagandasına dönüşür. Bizim siyasetimizi destekleyenler dindar bizi desteklemeyenler ise dinsizdir anlayışı ile toplumda tamir edilmesi zor yaralar açılır. Sonuç olarak dinin siyasete alet edildiği siyasi akımlardan ancak zarar elde edilir. Dine hizmet ediyorum zannı ile bu tarz siyasi akımların peşinden gitmenin aksine sonuçlar doğurduğu açık bir meseledir.