Liberal kapitalizmin babası sayılan Adam Smith, 1776’da “Toplumların Refahı”nı yazıp “Laissez faire, laissez passer!” (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!) düşüncesini savundu. İktisat derslerinde az-çok herkesin kulağına yerleşen bu söz benim kulağımda “boş ver sal gitsin” olarak yankılanıyor. Bu yazı bir ekonomi yazısı olmadığından Adam Smith’in bu sözünü başka bir mesele için kullanmak istiyorum. O meselede bildiğiniz üzere mülteci meselesi. Her şeyden öte bir insan olarak herkesin canı, malı, ırzı, hukuku kıymetlidir ve onlara dokunulamaz. Hangi ırka, hangi millete, hangi topluma ait olursa olsun insanlar arasında yaratılış itibari ile ayrım yapılamaz. Bu konuda hepimiz hem fikiriz diye düşünüyorum. Göç, göçmen ve mülteci meselesi süreç ve sonuçları itibari ile bir devlet politikası gerektirir. Ne kadar mülteci kabul edeceğiniz, bunların ekonomik ve sosyal etkileri, nüfus planlamaları, geri dönüş hesapları hepsi en ince ayrıntısına kadar yapılır ve kamuoyu ile paylaşılır. Eğer böyle yapılmış olsaydı şimdi ülkemizde göçmen ve mülteci konusu bu kadar büyük bir sorun haline gelmezdi. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, bırakınız gelsinler, bırakınız kontrolsüz çoğalsınlar, bırakınız gündelik toplum yaşamını rahatsız etsinler dediğinizde işin rengi değişir. Toplumun birçok konuda uzlaşamayan farklı kesimleri bile bu konuda uzlaşır. Büyük bir rahatsızlık halinin dışa vurmasına ve tepkisel söylemlerin artmasına sebep olur. Tüm bu gelişmelerin önüne geçilebilmesi için bu konuda ortak bir irade sağlanmalı bir hükümet politikası değil bir devlet politikası oluşturulmalıdır. Yoksa toplumsal barış her geçen gün zarar görecek ve sarsılacaktır.