Sonbahar çoktan veda etmiş olsa da yaprakların rengi, güneşi, havası, suyu, rüzgârın hüzünlü esintisiyle ve zengin manzarasıyla hala duygularımızı okşuyor. Gözümüze hoş görünen çiçeklerin güzellikleri, meyvelerin iştah cezbeden endamıyla baktığımız ağaçlar, şu anda yalın, sade, kuru hali ve uçuşan yaprakların hışırtısıyla kulaklara bir şeyler fısıldıyor.
Yıl boyunca kıpırdamadan durduğu mekânda çiçekleri, filizleri, tomurcukları, yaprakları ve meyveleri ile muhteşem gösteriler, güzellikler sergiledi. Yazın kavurucu sıcağında insanları gölgesine misafir etti, dinlendirdi, dallarından ikramlarda, ihsanlarda bulundu.
Şimdiki duruşuyla son bahar manzarası daha anlamlı, etkili ve düşündürücü ufuklar açıyor, mesajlar, fikirler veriyor. Güneşli bir günde ormanlar sarı, kırmızı, mor, turuncu renklerin, vadilere serpilmiş yaprakların alımlı desenleri, işveli, işlemeli süsleri, sanatlı yapıları, cazip manzaraları ara sıra esen rüzgârın sesiyle veda eden, uçuşan, kurumuş yapraklar sonbaharı anlatıyor.
İşte şimdi tabiatla baş başa kalmanın ve ağaçlarla konuşmanın, rüzgârları söyleşmenin zamanı. Çiçek görmek ve meyve koparmak beklentisi olmadan tam bir istiğna, istinat ve hulus-i kalb ile tevhidi tefekkür zamanı. Ağaçların uçlarından gökyüzünün derinliklerine, gri bulutların, ufuklardaki güneş kızıllıklarında kudret çizgilerine kadar İlahi muradın yazılarını, işaretlerini, beşaretlerini, sırlarını, hakikatlerini anlama vakti, bu mevsim.
Ressamların, tabiattan tuvale ve tabloya aktardığı kopyaların aslını çıplak gözle bütün boyutlarıyla görmenin ve gerçek sanatkârın eserindeki incelikleri, renkleri, süsleri, cilveleri, tecellileri, tezahürleri anlatan sonbahar hissiyatımıza sesleniyor. “Her şeyde Onun birliğine delil olan alamet vardır.” Şiir, yaşlı gezegenimizin, ihtiyarlamış zamanın, yaşlanmış arz sakinlerine sonbaharı yaşayan ağaçlar, ne kadar ibret dolu dersleri, manaları, mektupları, mesajları vardır, bilinmez.
“Evet, herkesin bu âlemde birer âlemi, birer kâinatı var.” Sözünde geniş manalarla âlemler, kâinatlar kişinin kendi aynası içindeki dünyasında maddi, manevi hazineler, varlıklar, zenginlikler Rabbimize olan irtibatımız, istinadımız, inancımızla artar ya da eksilir. Bahar çiçekleriyle bezenmiş gençliğimiz ve güzelliğimiz, meyveleri dallarından sarkmış ağaçlara benzeyen varlık, servet, evlad-ı ıyâl bunlar, gerilerde kalanlar! Ağaçların yalın hali gibi olacak sessiz yolculuğumuz…
Bülbül misal ağaçların minberlerinde gece gündüz hoş nağmeleriyle, güzel sesleri yüksek avazlarla ve sec’alarıylarıyla İlahi musikinin terennümlerini söyleyerek Rabbimizi ilan eden, zikreden, kaside okuyan, tesbihat yapan böcekler, sinekler, kuşlar, canlılar bu mevsimde başka âlemlere göçer, giderler.
Kalanlar da yeraltındaki dergâhlarında inzivaya çekilip hafi zikre, tesbihe, nutka devam ederler. Sonbahar sükûtu, sükûneti ve sessizliğiyle birçok hakikatleri, hikmetleri, vedaları, iftirakları, geçici ayrılıkları hatırlatır. Güz mevsimi ahir zamana, ikindi vaktine, ihtiyarlığa ve ölüme işaretler, tarifler, tembihler, telmihler eder.
“Şu kâinat yüzünde, hususan zeminin sahifesinde, gayet muntazam bir faaliyet görünüyor. Ve gayet hikmetli bir hallâkıyet (yaratıcı) müşahede ediyoruz. Ve gayet intizamlı bir fettâhiyet, yani her şeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek, aynelyakîn (görünür derecede) görüyoruz…”
O zaman şöyle tefekkürle bakmak lazım:"Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine,/ Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş."
Ya da söyle düşünmek gerekir: “Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kâim/ Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür daim.”
Muzaffer KARAHİSAR