Savaş yıllarında, insanların cepheden cepheye savrulduğu, yokluk ve kıtlık yıllarında 1922 de bir şehit çocuğu olarak hayata gözlerini açmış Hasan Amca. Doksan bir yaşında olmasına rağmen hala konuşkan, zinde, hareketli, hafızası berrak, ibadetle, istikametle hayata tutunuyor.
Annesinin yanında büyümüş. O dönemdeki 3 yıllık ilkokulu bitirmiş. Kendi kasabasında çiftçilik, bakkallık, hayvancılık gibi işler yapsa da sade yaşamayı, kanaatkâr olmayı ve yardım severliği kendisine şiar edinmiştir. Bu yaşantısını 1963 yılında seçildiği Belediye Başkanlığında da bozmamış.
Belediye Başkanlığından sonra çalışmayı ve ticareti bırakmış. Çocuğu olmadığı için tarlalarını başkalarına ortağa vermiş. Hayatını okumaya, ilim tahsil etmeye ve ibadete vakfetmiş. Sade, kanaatkâr ve mütevazı bir insan olarak, İslamın emirlerini nefsinde yaşamak, anlamak ve tebliğ etmenin gayreti içersinde olmuş.
Huzurevine geldiği gün, yakınıyla yaptığı telefon görüşmesinde evinden Kur’an-ı Kerimini ve gözlüğünü acele getirmesini isteyince, O’nun hayatı, hafızası ve zindeliği ile ilgili bilgilerin ipuçları kendini gösteriyordu.
Hayatında israf, olumsuz davranış, gov-gıybet bulunmayan Hasan Amca, doğruluktan ayrılan insanın dünyada ve ahirette işinin rast gitmeyeceğini söylüyor. Bu mütevazı insan, yüksek tepelerle, yalçın kayalıkların sur gibi çevirdiği küçük bir kasaba olan Balçıkhisar’da sünnet-i seniyye dairesinde münzevi bir Müslüman olarak yaşamış. Hayatında banka işlemi olmamış, televizyon seyretmemiş. Kendisini dinimizin ilimlerini okumaya ve anlatmaya, söylemeye, duyurmaya vermiş.
Eşi vefat ettikten sonra dünyanın insanı cezbeden tarafına değil de, ahirete teşvik eden, rıza-ı İlahiyi kazandıracak hayır hasenat, ibadet yönüne talip olmuş. Bütün malını, tarlalarını ve varlığını satıp hayra tasadduk etmiş. Fakir ve yardıma muhtaç insanlara hep el uzatmış.
Hiç kimsenin kendisini ibadetten ve Kur’an okumaktan ayıramayacağını söylüyor. Devletin din aleyhinde koymuş olduğu yasaklara ve devlet adamlarının islama uymayan kanunlarına ve yaşantılarına çok kızıyor.
İmanla ve istikamet ölçüleri ile yaşayan insanların manevi hayatındaki mutluluk ve huzurun güzellikleri tevekkül ve teslimiyet içersindeki konuşmasında, bakışlarında ve yaşantısına yansıdığı gibi; vücudundaki sağlıkta ve sağlamlıkta da görülüyor.
Huzurevinde yaşayan insanlardaki hafıza zayıflığını, unutkanlığı ve Alzheimer rahatsızlıklarını görünce kendi durumuna bakıp şükrediyor. Hiç boş durmadan etrafındaki insanlara hakkı tebliğ ediyor, peygamberimizin tavsiyelerini söylüyor. Ayet mealleriyle, hadis-i şeriflerle, dini hikâyeler ve menkıbelerle sözüne cazibe ve güzellik kazandırıyor. Bu hali vefat edinceye kadar devam etti!...
Kendi halinde ve manevi dünyasında yıllarını iman yolunda, Peygamberimizin(S.A.V.) izinde kanaviçe gibi işleyen, sevaplarla süsleyen Hasan ÖZDEMİR’İN 91 yıllık ömrüne bakınca Hz. Peygamberimizin hadis-i Şerifini hatırlamamak mümkün değil:
“Bir mümin kırk yaşına ulaşınca Allah onu belalardan emin kılar. Mümin elli yaşına gelince, Allah ondan soracağı hesabı hafifletir. Altmışına basınca Allah onu tövbe ile rızıklandırır. Mümin yetmiş yaşına erişince melekler onu sever. Seksenine gelince Allah onun günahlarını yazmaz. Doksanına gelenin, geçmiş ve gelecek günahları affedilir, ailesine şefaat etme hakkı verilir.”