2010 yılında bir hafta sonu Afyonkarahisar folklor araştırmaları, halk türküleri, saz sanatçısı Ömer Yarşi Huzurevinde bulunan sakinlerimize konser vermişti. Unutulmaya yüz tutmuş eski halk türkülerini ve oyunlarını araştırıp, derleyip, çalıp, söyleyen sanatkâr, o gün programa Efe tabir edilen folklor kıyafeti ile gelmişti.
Yaşlıların çocukluklarından beri duyup, zaman zaman terennüm ettikleri eski türküleri çaldı, söyledi. Ona sazı ve sözü ile eşlik eden Huzurevi sakini rahmetli Osman Olçun da “Genç Osman, Bolu Beyi” gibi kahramanlık türküleri söylemişti. Emekli Öğretmen Aytekin Bey de Afyonkarahisarın tarihinden, kültüründen, adet ve geleneklerinden güzel anekdotlardan, hatıralardan örnekler vererek anlatmıştı.
Sohbetler, muhabbetler, alkışlarla akıp giden program içersinde bir şiir vardı ki, ölümü ve ölüm ötesini ibretle farklı bir şekilde anlatıyordu. “ Ölüden Gelen Mektup” ismini taşıyan şiir, Şair Ali Yarşi 18.11.1962 yılında yazmış ve kardeşi Ömer Yarşi’ye göndermiş. Merhum Ali Yarşi bu şiirden yaklaşık kırk sene sonra da vefat etmiştir. Bakalım vefatından önce, Rahmetli Şair Ali Yarşi’nin gideceği yerle ilgili gitmiş gibi anlattığı enteresan mektup sizlerde nasıl bir duygu, düşünce uyandıracak ve neler hissettirecek.
Sazıyla, sözüyle Huzurevi yaşlılarına yaptığı programlarla renk katan, moral veren Kültür Bakanlığı Mahalli Sanatçısı Ömer Yarşi’ye sağlıklı uzun ömürler, mutluluklar ve esenlikler dilerim.
ÖLÜDEN GELEN MEKTUP
“Dün ölmüştüm ben, sene-i devriyemdi dün.
Hâlâ kefenim bozulmadı, saçlarım duruyor.
Yalnız kalbim vurmuyor,
Memnunum buna.
Karnım acıkmıyor, su içmiyorum.
Akşam eve eli dolu dönmüyorum.
Çocukların bağrışmaları kafamı şişirmiyor,
Ekmek elden, su gölden
Ye Mehmet ye misali
Arada bir sizleri düşünüyorum,
Teneşire çıkışımı.
O zaman hatırladım:
Doğduğumda ebe,
Öldüğümde hoca yıkıyordu.
Demek bu kadar kirli mi idim ben
Musalla taşına varınca sessizce
Müezzinin sesi,
“Er kişi niyetine”
Diye
Bağırıyor hoca efendiye
Saflar Düzeliyor, namaz kılınıyordu.
Ve hocanın sesi duyuldu:
-Ey cemaat merhumu nasıl bilirsiniz?
-İyi biliriz.
-Hakkınızı helal edin
-Helal olsun dediniz.
Bir gürültü, bir sarsıntı gidiyordu.
O günü hatırladın değimli? Kardeşim.
Sonra mezar denen yere getirdiniz.
Açtınız kapaklarını
Ve ne dediniz bilirmisiniz!
Ne halin varsa gör.
El birliği ile koydunuz,
Öbür âlemdeki evime.
Sarıldınız kazma ile küreğe
Depe, depe örttünüz üstümü
Belki korktunuz, çıkar diye.
Bu kadar mı kızdınız bana
Dünyada imam!.....
Ahrette ben,
Talkını dinliyordum.
Ne olduysa o zaman oldu işte,
Bunca çileden sonra.
Aradan demek bir sene geçti
Siz hâlâ dünyalık telaşesindesiniz
Ben ise rahat!
Ekmek isteyen yok, yağ isteyen yok
Niye didindim durdum dünyada.
Bunca sene
Ben sizleri hatırladım, andım.
Sizlerde beni dünden unutmuşsunuz bile
Dün ölmüştüm ben sene-i devriyemdi dün.”