Coğrafi ve fiziki depremlerin en şiddetlilerini 6 Şubat’ta yaşadık. Üzerinden bir ay geçti. Zamanla organize olan devletimiz ve milletimizin büyüklüğü ile yaralar sarılmakta, bir yıla kadar kalıcı konutlarında çözümlenebileceği dile getirilmektedir.
65 yaş ve üzerlerinin hatırlayabileceği 70’li yılların GEDİZ depremini anımsıyorum. O yıllarda teknolojinin günümüze göre fevkalade geri olduğunu hatırlıyorum. Ama bu fiziki depremlerin, her seferinde ve değişik aralıklarla bizi tedbir ve ikaz noktasında uyarıları değişmez kaide gibi durmaktadır.
70’li, 80’li, 90’lı, 2000, 2010, 2020, 2023’lü yılların hemen her döneminde SEL, DEPREM ve MADEN KAZALARI olagelmiştir. Gediz Depremi sonrasında o günkü yetkililer, “Milletimize büyük geçmiş olsun, Devletimiz güçlüdür, en kısa zamanda yaralarımız sarılacak, eskisinden daha güçlü çıkacağız bu olaylardan” demiştir. El hak doğrudur. Hesapta olmayan büyük afetler sonrasında topyekûn imkanların seferber edilmesiyle yaralar sarılmıştır.
Milletimiz cefakârlıkta ve fedakârlıkta üzerine düşenleri her zaman yapmaktadır. Kaç bin yıllık geçmişe dayalı tarihe imza atan milletimiz ve onun kadim DEVLET anlayışı, her tehlikeli olayda kendini ispat etmiştir. Bu savaşta da, sel, yangın, deprem, maden kazalarında da hep böyle olmuştur. Allah, bu milleti böyle felaketlerle bir daha sınamasın duası milyonlarca kişi tarafından tekrarlanır. İnşallah ağzı dualı mazlumların duaları kabul görecektir.
Fiziki ve coğrafi bu depremler yalnızca bizim ülkemizde olmuyor. Okyanusların derinliklerin de, Japonya’da, Meksika’da, Şili’de, İran’da, Suriye’de ve daha bir çok ülkelerde de olmaktadır. Gelin görün ki şiddetine göre ölüm ve yıkımlar bizde daha çok olmaktadır. Meydana gelen sürekli ikazlar aynı oranda tedbirler almaya sebep olmamaktadır.
Kahramanmaraş merkezli bu iki büyük deprem ve sonrasındaki artçı depremler bölge insanını ve tüm Türkiye’mizi teyakkuzda tutuyor. Deprem dolayısıyla ülkemize gelen yabancı ülke kurtarma ekipleri memleketlerine dönmüşlerdir.
SOSYAL DEPREMLER
Hepimiz gördük yaşadık, çoğumuz da sıkıldık utandık belki de. Depremin ertesi gün çöken binaların arasından mal kaçıranları, dükkanları yağmalayanları, daha da ilginci milletimizin yardımlarını koordine eden AFAD yardımlarını dahi iç etmek isteyen nitelikli dolandırıcıları gördükçe Allah, bunları ıslah etsin deyip üzüldük.
Doğruluk, dürüstlük, komşu haklarına, kadın haklarına, çevreye, tabiata, aileye saygıyı ve daha nice erdemleri bünyesinde barındıran İslam-Türk kültürüne ters bu davranışlar bizim ülkemize hiç mi hiç yakışmıyor.
Bir milleti ayakta tutan değerler erozyona uğradıysa eğer, sağlam kiriş ve kolonlarımız gevşemiş demektir. İyiyi, güzeli, doğruyu anlatıp, kötülük ve çirkinliklerden vazgeçirmeye çalışanlar azaldıysa SOSYAL DEPREMLER kaçınılmazdır.
Dikkat ediniz böyle sosyal depremlerin enkaz kaldırma çalışmalarına yabancı ülke ekipleri de gelmez. Hatta yabancı ülkeler sizin ülkenizdeki sosyal depremleri tetikler. İlimden, teknolojiden ve kültürümüzden uzaklaşmamızın acı sonuçları kader değildir.
Fiziki ve coğrafi depremler yıkıma, enkaza, direkt ölümlere, yaralanmalara sebep olur. Sosyal depremler ise milletlerin sürünmesine, yerinde saymasına, kimliklerini ve ideallerini unutmalarına, Kızıl Elma ülküsünden uzaklaşmalarına sebep olur.
Sosyal depreme uğramış inşaatçı veya müteahhit çimentoyu eksik, demiri olduğundan ince, malzemeyi gerektiğinden daha az kaliteli kullanarak ölüm ve yaralanmalara kapı aralar.
1965’li yıllardan itibaren milletimizin karşı karşıya kalabileceği tehlikelere karşı MİLLET DAVASI’nın esaslarını belirleyen Bilge Lider Rahmetli hem şehrimiz AYKUT EDİBALİ, ömrünün büyük bölümünü MİLLETİM UYAN çağrılarıyla SOSYAL DEPREMLERE karşı teyakkuz için vakfetmiştir. O bu çağrılarıyla yalnız değildi ama tehlikeyi fark edip yardıma koşanları da çok değildi.
Ne mutlu Sosyal Depremlere karşı uyanık olanlara.
Ne mutlu Sosyal Deprem ikazcılarının peşinden giden millet dostlarına.
Himmet KASAL