6 Şubat 2023 günü sabaha karşı meydana gelen Kahramanmaraş merkezli iki şiddetli deprem dolayısıyla milletimizin başı sağ olsun. Hayatını kaybedenlere Allah rahmetiyle muamele etsin. Yaralılarımıza da acil şifalar versin inşallah.
Tabiidir ki bu deprem ne ilktir ne de sondur. İbret alıp dersler çıkarmadıkça acılarımız da azalmayıp artacaktır.
NEBE Suresi 6-7.ayetleri mealen şöyledir; “Biz yeryüzünü beşik gibi, dağları da (Arzın dengesini sağlamak için) kazık gibi yarattık.” Bu beşik gibi benzetmesi üzerinde durmak lazımdır.
Beşiklerin sallanması kolaydır. İnsan için beşiği sallamanın kolaylığı yanında, Alla-u Teala’nın değil Türkiye’deki 10 vilayeti dünyayı sallaması o derece kolaydır.
BEŞİĞİ NİYE SALLARIZ ?
Beşikte yatan bebek ağladığı, huysuzlandığı için ya da çabuk uyusun diye beşiği sallarız. Beşik gibi olan dünyada da insanlar yollarını şaşırdığında Cenab-ı Hak Dünya beşiğini sallamakta, bizleri uyarmakta, aklımızı başımıza almamızı öğütlemektedir.
Bize anlaşılsın diye gönderilen kitabında okumamız ilim öğrenmemiz ısrarla istendiği halde Kuran’dan ve ilimden uzaklaştığımız bir hakikattir.
İlmi hakkıyla kavrayan bilim adamları dünyanın beşik gibi (FAY HATLARI) olduğunu tespit edip ilan ediyorlar. Bu fay hatlarının yer altında gaz ve enerji sıkışıklığına sebep olacağını, sonucunda da bunun boşalması demek olan depremlerin olabileceğini beyan ediyorlar. Olası deprem bölgelerini ilan edip gerekli tedbirlerin alınmasını öngörüyorlar. Yaratılış gayesini unutan insanoğlu ne yaratıcının ne de ilim adamlarının sesine kulak veriyor; dere yatağına, fay hattı üzerine konutlar inşa edince çığlıklar, feryatlar, acılar peş peşe geliyor.
KIYAMETİ ANDIRAN DEPREM!
Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’in HAC suresi 1-2 ayetlerinin meallerine dikkatlice bakalım; “EY İNSANLAR! Rabbinize karşı gelmekten sakının. KIYAMET sarsıntısı olan DEPREM gerçekten büyük bir olaydır. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın, emzirdiği çocuğu unutacak, her hamile kadın, karnındaki çocuğu düşürecektir. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde, sarhoş gibi göreceksin. Çünkü Allah’ın azabı zorlu olacak!”
Öyle olmuyor mu? Herkes kendi derdine düşmekte, kimse kimseyi tanımamakta, can havliyle sağa sola koşuşturmaktadır.
Binlerce can kaybı, milyarlarca değerindeki can kayıpları, ızdırap, acılar, umutsuzluklar peş peşe gelmektedir. Bütün bunlar İBRET ve TEDBİR almamız için vesile olacakken çabucak eski halimize dönüveriyoruz. Halbuki bu ikazlar çok sık olmaktadır.
İslam’a göre dünyada hiçbir olay kendiliğinden ve sebepsiz yere olmaz. DEPREM, Yüce MEVLA’nın takdiridir. Kullar olarak bizler her türlü tedbiri aldıktan sonra sonucu Allah’a havale ederiz. Her nedense insanlar, yok edilen milletlerden, harabeye çevrilen şehirlerden bir türlü ibret almıyorlar. Konu hakkındaki Kuran’ın uyarısı Rum suresi 9.ayette mealen şöyledir; “Yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonu ne olmuş görmezler mi? Ki onlar kendilerinden çok daha kudretli idiler…”
17 Ağustos 1999 Büyük depreminden sonra depremde alınacak tedbirlerle ilgili birtakım düzenlemeler hayata geçirilmiştir. İnşaat kalitesinin beton ve demir kombinasyonunun yükseltilmesi bu tedbirler cümlesindedir. Nitekim o tarihten sonra yapılan binalardaki tahribatlar eski yapılara göre fevkalade azalmıştır. Keza depremden hemen sonraki müdahaleler için AFAD-AKUT gibi oluşumların düzenlenmesi de isabetli olmuştur.
Her şey yapılıyor ama bunların koordinasyonu lazım. Hele son yaşadığımız ve 10 vilayetimizi yaralayan böyle geniş yıkımlarda koordinasyon çok daha önemli ve ilmi çalışmayı gerektiriyor.
Enkaz haline gelen binaların bazılarına birkaç ekip müdahale ederken bazılarına hiç kimsenin müdahale edemediğinden ders almalıyız. Devletimiz bu konuda tedbir alacaktır.
300 Bin nüfuslu bir şehirde 50 Bin kişi direkt ya da dolaylı zarar görmektedir. Sağ olup, yaşamının kıymetini anlayan insanın depremzedelere maddi manevi yardımı o insanların şükrünün bir gereğidir. Yani inanmış, iman etmiş büyük çoğunluklar yaraların sarılmasında ENSAR gibi görev yapabilir. Kurtulmuş canın maddiyatla ölçülemeyeceğini düşünen insanların şehirleri kendi bölgelerinin insanlarına yardımı da yeterli olabilir.
Geriye kalan onarımlar ve tedbirler devletimizin görev alanındadır.
Himmet KASAL