1984’lü yıllar. 12 Eylül ihtilalinden sonraki normalleşme yılları. İhtilali yapanlar ABD’nün güdümüyle bunu yaptıklarının, daha sonra da ülkemiz insanının hayatını karartacak olayların hazırlıkçısı olacaklarından habersiz ve basiretsiz yöneticilerdi.
Bir sağdan, bir soldan cezalandırdık işte diyerek güya adaleti sağladıklarını söylemişlerdir.
84’lü yıllarda PKK isimli hain vatan bölücü hareket yeni yeni adını duyuruyordu. Yılanın başı küçükken ezilir deyişine mukabil zamanın güçlü devlet adamı Turgut Özal “Bir avuç terörist koskoca ülkeye ne zarar verebilir?” diyebilmiştir.
Kariyer sahibi diplomalı Devlet Planlama Teşkilatından gelen Turgut Özal’ın kurduğu Ana Vatan Partisi yurt genelinde hızla teşkilatlanmasını tamamlamış, iki seçimde de birinci parti özelliğini korumuştur. O zamana göre telekomünikasyon, iletişim ve haberleşme alanında hamleler yaptığını söylemek yanlış olmaz. Ancak teröre karşı müsamahalı davranışları, serbest piyasa anlayışı adına faizleri artırması, gülen adamı temsil eden İhlas Holding sahibi Enver Ören ile ağlayan adamı temsil eden Fethullah Gülen’e karşı yaptığı müsamahaları görmezden gelemeyiz. Çünkü ilerleyen yıllarda dini istismar ederek insanlarımıza yüklü maddi ve manevi zarar verenler bunlar olmuştur. Üstelik değer verdiğimiz İhlas ile yine değerli olan hizmet ve himmeti değersizleştirmeyi bunlar vasıtasıyla yaptıklarını görüyoruz.
O yıllara kadar enflasyon ve faizler düşük idi. İnsanlar birbirlerine borç verip alıyordu. Yine insanımız Karz-ı Hasen denilen ihtiyaç sahibi bir Müslümana Allah rızası için borç verebiliyordu. Esnaflığa yeni başladığımız bu yıllarda bisikletiyle su tesisatçılığı yapan rahmetli Süleyman Mısırlı amcamız bana; “Himmet fakir fukara su tesisatını yapamayacak olan varsa bana haber ver, ben yapıvereyim.” demiştir.
Faizlerin ve enflasyonun artması, tarikat, cemaat ve de diyanet erbabının kötülükler karşısında yeterli tepkiyi vermemesi üzerine insanımızda maddi manevi dejenerasyonlar 84’lü yıllarda başlamıştır. Özelleştirme furyasıyla devletin bin bir emekle kazandığı kurum, kuruluş ve fabrikalar yok pahasına özel sektöre verilmiştir.
Zamanın siyasetçileri, güçlü, ileri ve mutlu Türkiye yerine sen-ben kavgalarını benimsemişlerdir. Hatta Anayasa’ya aykırı bir davranış için “Bir defa Anayasa çiğnemekle bir şey olmaz.” diyen Başbakanımız; memurlar arasında rüşvet söylentisinden şikayete de, “Benim memurum işini bilir.” diyebilmiştir.
Tenkid ve eleştirimiz asla şahıslara değil yapılan yanlış uygulamalara olmaktadır. 21. Yüzyıl Türk-İslam çağı olması gerekirken, insanlarımızın maddi alanda biraz ilerlerken, manevi alanda çok şeyler kaybettiğini izan sahibi herkes görebilir.
Manevi alandaki çöküş bize enflasyon, hayat pahalılığı, terör, küresel ısınmaya bağlı yağmursuzluk, deprem, sel olarak geri dönmektedir.
Üzerinde taşıdığı sayısız nimetler ve güzellikler bilinsin ki insanımıza emanettir. Teknolojik gelişmelerin çevre sorunlarına, sanayi atıklarının ekolojik dengeyi bozmamasına çalışmak insanın elindedir ve görevidir. Görevi ihmal ve vurdumduymazlık, toprak, su ve havayı kirletip zehirlemektedir. Nice bitki ve hayvan türleri tükenmektedir.
Sosyal hayattaki bozulmada buna eklenince Allah’ın koyduğu emirleri dikkate almamanın acı faturalarıyla karşılaşıyoruz. Rabbim sonumuzu hayreyleye.
38 yıl öncesini kaleme almamız bizlere çok şeyi hatırlattı. Maksadımız iyinin, güzelin, doğrunun ve haklının yanında yer alınmasına hizmettir. Güçlünün, şarlatanın, bizi aldatmasına engel olmaktır. Hak bildiği doğru yolda dosdoğru ilerleyen muhteşem Türkiye sevdalısı milletin yanında yer almalı ve de millet dostlarını artırmalıyız.
Yazar himmet kasalın 29 Temmuz 2022 günlü 38 yıl önce makalesini okudum kendilerinden çok yararlandık Allah razı olsun kalemlerine yüregine beynine sağlık Teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım