Tarihten bir yaprak!
Bu yazıyı yazalı tam 9 sene olmuş!
Hayret değil mi?
İnsan ömrü işte; ne oldum diye değil, bu tür konulara ne olacağım diye bakarsak her halde en doğruyu yapmış oluruz.
Zaman insanlara neler yaşatıyor neler!
Yeter ki sağlıklı ve sağ ol.
Ama sakın şunu unutmayın!
Kul hakkı diye var olan bu kavramı da asla unutmayın.
Atalarımız bu konuda ne demiş?
“ Alma mazlumun ahını, çıkar aheste, aheste” demiş!
***
Dünya’ya şöyle bir bakın bakalım.
Bu evrende bulunup da, yaşayan Krallıkların, İmparatorlukların; güya demokrasi adına, güya gelişmişlik adına, insan hakları ve hukuka dayalı düşünceleri kapsayan gündemin, rejimsel olarak şeklen terki yapılmışsa da..!
Bu tür Devletlerde de bile; kültürün, bilimin ve hukuka olan saygınlığın gereği, yönetim biçimleri biraz olsun demokratik konuma gelmesine karşın, çıkarlarına dokunulduğu anda hukuksal olmayan savaşlarını da hiç beklenilmeyen anlarda yaşamış oluruz.
Veee, güç karşısındaki çaresizler de “ büyük balık küçük balığı yutar” felsefesiyle de umutsuzluktan sus pus olur…
Ya da, eş başkanlık gibi bir görevin cüppesini de sözde çıkarlarımız adına giymiş oluruz.
Ama niye giyeriz onu da bilmeyiz!
Çünkü doğa kanunu ne ise medeniyet dediğimiz sözde uygarlık kanunu da; “güçlü zayıfı ezer” babından bir farkı yoktur.
Aynı dünyada bu gün yaşananlar gibi.
Ama şu unutulmamalıdır ki; nerede olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın, insan ve kul hakkına baskı yaparak el atanlar da, asla ve asla onmamışlardır.
Hitler’ler, Mussolini’’ler, Peron’lar, İdi Aminler, Franko’lar, Hüsnü Mübarek’ler ve nihayet, Kaddafi’ler!
Düşündükçe bunları çoğaltmak mümkündür ama örnek olarak da bana göre yeterlidir.
Gelelim konumuza:
Bir devletin yönetimini öyle veya böyle bir şekilde ele geçirip de, halkını baskı altına alan…
Her türlü yaşam ve ekonomik çıkarlardan yararlanıp, tabiri caizse; krallar gibi yaşayıp sonunda kendi insanları, kendi halkı tarafından hiç tasvip edilmeyen bir şekilde yok edilmeleri o ülkenin geleceği adına kabul edilir bir yöntem değildir.
Hele hele Dünya tarihindeki yerini bu şekilde alacak olduktan sonra.
Paran olsa ne olur?
Şanın, şöhretin olsa ne olur?
Altın tabancan olsa ne olur?
İnsanlık ve kul hakkına sahip olmadıktan sonra var olsan ne olur?
Binlerce koruman olmasına rağmen, sonunda, (affedersiniz ama) adeta pislik çukurunda yakalanıp da barbarca öldürülmek gibi bir yaşam sonu olursa ne olur?
Bu ülkedeki rejimin değişmesi, insanlarının insan gibi yaşaması ve demokrasiye geçişiyle ilgili bundan mutluluk duyarken…
Merhum Kaddafi’nin, ne olursa olsun bu şekilde yaşamının son buldurulması asla kabul edilir bir olay değildir.
O da, Mısır Devlet başkanı Sayın Mübarek gibi yargı önüne çıkarılması gerekirdi!
Şimdi burada; sözde özgürlük adına bu ülkelerin rejim değişikliğine müdahil olan devlet başkanlarının üzerine düşen bir görev var!
Bir savaş suçlusu gibi Merhum Kaddafi’yi, insanlık dışı bir hareketle hunharca öldürenleri yargı önüne çıkarmak olmalıdır.
Bunun yapılması kaçınılmaz olduğu gibi, yakın ve orta doğuda bulunan ülkelerin de bundan ders çıkarması kaçınılmaz olacaktır.
Sözün özü:
Paran olsa…
Şöhretin olsa…
Devlet başkanlığın olsa…
Altın kaplama tabancan da olsa!
Halkın ve insanının hakkını yedikten ve onları baskı altına aldıktan sonra yaşam neye yarar ki?
Hani ne derler büyüklerimiz?
“ mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi”!
İşte bu böyle!
***
Bu tasvip edilmeyen olayı, tam 9 yıl sonra bir kez daha dillendirelim dedim.
Her zaman sağlıklı ve her zaman kazançlı olun ki o güzel yüzünüz hep güleç olsun.