Kıymetli okuyucularım. Bugünkü yazımda, akıtılan kan, verilen can, geçtiği zaman bakımından bir benzeri bulunmayan “Çanakkale Muharebeleri”nin şiire yansımasına değinmek istiyorum.
Çanakkale muharebeleri başlar başlamaz İstanbul halkında-özellikle de varlıklı ailelerde- bir telaş görülür ve çeşitli bahanelerle Anadolu’ya göç başlar. Kafalarda, “Düşman donanması istihkâmları geçebilecek mi?” sorusu vardır. Halkın maneviyatını yükseltmek, “Mehmetçik”in şahlanışını ve İstanbul’un nasıl müdafaa edildiğini göstermek için tanınmış şair, yazar, bestekâr ve ressamlar Çanakkale’ye davet edilir. Çanakkale’de 14 gün kalarak en ileri siperlere kadar giren; kumandanından erine kadar müdafaanın bütün kademeleriyle konuşan ve 23 Temmuz 1915 tarihinde İstanbul’a dönen heyet, şeref defterini imzalarken gördüklerini bir cümlede toplayıverir: “Düşman Çanakkale’yi aşamayacaktır”. Heyette, Mehmet Âkif, Mehmet Emin, Enis Behiç, Celal Sahir, Yusuf Akçura, Ağaoğlu Ahmet, Ali Canip, İbrahim Alaaddin, Ömer Seyfettin gibi edipler bulunmaktadır.
Çanakkale’de gördüklerini milli hisleriyle birleştirerek eserlerine yansıtan şairler; söyledikleri ve yazdıklarıyla hem milli uyanışı alevlendirmişler hem de Türk’ün şahlanışını günümüze kadar yansıtmışlardır. Bu eserlerin şüphesiz en manidar olanı;
“Şu boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.”
mısralarıyla başlayan Âkif’in şiiridir. Âkif’in, Çanakkale muharebeleriyle ilgili başka bir şiiri Safahat’ın “Berlin Hatıraları” kısmında yer alan “Mehmetçik”in dilinden söylenmiştir. İstiklal Marşı gibi “Korkma!” diye başlayan şiirde “Mehmetçik” azmini ve kararlılığını haykırmaktadır:
“Korkma!
Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun?
Meğer ki harbe giren son nefer şehîd olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar;
Değil mi cephemizin sînesinde îman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cephe yıkılmaz!
...............................................................”
Çanakkale cephesini ziyaret eden şairlerden İbrahim Alaaddin’in,“Çanakkale İzleri” adlı eserindeki “Siperden Mektup” şiiri dikkate şayandır. Yine “Mehmetçik”in dilinden yazılan şiirde halka, azimli ve kararlı oluşun mesajı verilir:
“Allah’a dua et, düşman tırpanı,
Devlet ağacını yolmasın, anne.
Altında dökülsün oğlunun kanı,
Bayrağın gül rengi solmasın anne.
Köyden biri geldi taburumuza,
Meğer söz kesilmiş muhtarın kıza,
Gece niyet tutup baktım yıldıza,
Artık söyle o iş olmasın, anne.
................................................”
Düşmanın hedefi İstanbul, Osmanlı ve Türk’ün yok edilmesidir. Bu gerçeği gören İbrahim Alaaddin, başka bir şiirinde de payitahta seslenir:
“Ey İstanbul, için dolu hicranla
Eteğine geldim yine hüsranla,
Gönlümde var acı, derin bir düğüm.
.....................................................
Çocukların feda olsun sen kurtul,
Ey cihanın pırlantası İstanbul!...
..................................................”
Padişah Sultan Mehmed Reşad da Çanakkale üzerine bir gazel yazmıştır:
“Savlet etmişdi Çanakkale’ye bahr ü berden
Ehl-i İslamın iki hasm-ı kavısi birden
............................................................”
Çanakkale’yi yansıtan şiirlerden biri Abdülhak Hamid’in, “Çanakkale Zaferi üzerine yazılmıştır” notunu düştüğü “İlham-ı Nusret” şiiridir:
“Bildin mi bugün haddini ey düşmen-i mağrur
Ey düşmen-i hayret-zade, ey düşmen-i makhur,
Gördün mü ki Türk ordusu isterse edermiş,
Alçakları bir kat daha alçalmaya mecbur!...
...............................................................”
Enis Behiç Koryürek,“Çanakkale Şehitliğinde” başlıklı şiirinde şehitlerimize seslenir:
“Ey şimdi köyünden pek çok uzakta,
Ey şimdi bir yığn kara toprakta
Uyanmaz uykuya dalan yiğitler!
Şehidlik şanını alan yiğitler!
............................................”
Mehmet Ziya Gökalp şiirinde, bazı milletlerin istiklali ve müstemleke olmaktan kurtulmayı bu savaşla öğrendiklerini dile getirir:
“Çanakkale, dört devlete
Galebeyi sen çevirdin!
Çar kölesi yüz millete
İstiklali sen getirdin!
................................”
İdris Sabih’in “Kardeşime” başlıklı duygulu, sade ve samimi şiirinde ise Çanakkale Muharebelerinde şehit düşen bıyığı yeni terlemiş binlerce gencimiz dile getirilir:
“O kadar yandı mı bağrın ey çocuk,
Ecelin sunduğu şerbeti içtin?
Sırayı saygıyı unuttun çabuk;
Sebep ne, ağandan ileri geçtin?
..............................................”
Arıburnu’nda şehit düşen Boyabatlı Ömer oğlu Mustafa’nın, memleketine göndermeye vakit bulamadığı, kanlı cebinden çıkan destanını da zikretmek isterim:
“Üç yüz otuz sözüm Hakkın kelamı,
Padişahın geldi büyük selamı,
Enver beyin düşman kırmak meramı
Bugün bizden vatan razı olacak
Nefer şehid, ordu gazi olacak!...
...............................................”
Muharebelere katılmış, memleketine gazilik unvanıyla dönmüş Şereflikoçhisarlı İbrahim Oğlu Ömer’in Şehitler Sırtı Destanı ise Türk askerinin savaşa, düğüne gider gibi gidişini ve savaşı, bir düğün gibi görüşünü ifade etmesi itibariyle dikkat çekicidir:
“Yürüdük yetiştik Çanakkale’ye
Oradan geçildi Karşıyakaya
İki gün sonra da girdik vak’aya
Dinleyin ideyim size beyanı...
Dediler askerler haydi düğüne
Anamız doğurdu ancak bu güne
Zabitler, amirler geçtiler öne
Hep tuttuk sür’atle reh-ı revanı...
.................................................”
Şehitlerimizi ve şairlerimizi rahmetle yad ediyorum. Ruhları şad mekânları cennet olsun...