FELAKETLE KARŞISINDA DURUŞUMUZ
Korana Virüsü ile Mücadele
Fert ve toplumların değişik dönemlerinde karşılaştıkları zorluklar karşısında takındıkları tavırlar iman, bilgi, tarihi miras ve hayata bakışları ile doğrudan alakalıdır. Hayat her insan ve toplum için değişik imtihanlar ile iç içedir. Dolayısıyla tek düze bir hayat yoktur. Bazen deprem veya sel gibi afetler, bazen düşman saldırısı gibi musibetler, bazen de içinde bulunduğumuz gibi genel sağlık problemleri ve salgınlar ile boğuşmaktır.
Bilgi Temeldir:
Bilgi Müslümanın hikmetidir. Hatta yitik hikmetidir. Onu nerede bulursa almalıdır. Yaptığımız her işte bilgiye dayalı davranmamız bizim temel şiarımızdır. İmanımız bize tedaviyi öğretir ve emreder. İtikadi anlamda sebeplere tevessül etme görevi biz kullara aittir. Yani insanlığın ulaştığı ortak akıl-bilgi düzeyinde hareket etmek ve elbette ki devamında dua ikliminde rabbimize sığınmaktır. Yaşadığımız virüs salgını ve devamında ortaya çıkan bilim insanlarının okumaları ve ürettiği bilgiler insanlık için ortak bir kazanımdır. Özellikle afetler karşısında hissi davranmak kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Bu sebeple bilginin ışığında yürümek görevimiz ve ortak sorumluluğumuzdur.
Bilgi de Ortak Akıl:
Bilginin kullanımı ve bilgide ortak akıl insanlık için önemlidir. Bilgi günümüzde çok çeşitlendi. Bu da bilgi yığını içinde neyi nasıl yapacağımızı ortak bir akılla yürütmenin zaruretini ortaya çıkarmıştır. Bilginin çeşitlendiği ve daha özel alanlara kaydığı bir dünyada ortak bir konu / dert hususunda bilgide ortak akıl son derece önemlidir. Konunun tarafı olan her ilim dalının insanlığın bu ortak problemi karşısında ortaya koyacağı ortak akıl ve bilgi birikimi hem bizim için hem de insanlık için son derece önemlidir.
Ferdi Düşünmemek ve Dayanışma:
Dayanışma biz Müslümanların ortak değerlerindendir. Bugün içinde bulunduğumuz durum ve dayanışma sadece zorda kalan bir veya birkaç kişiye yardım etmekle sınırlı ve yeterli değildir. Virüs problemi karşısında izolasyon, hastalığın bir başkasına ulaşmaması adına alınacak her türlü tedbir hepimiz için önemlidir. Kendi şahsi kanaatimiz farklı bile olsa toplumun tamamını yakından ilgilendirecek bir konuda indi / ferdi düşünmek öncelikle ahlaki açıdan doğru değildir. Özellikle her bireyin ortaya koyacağı tavır ve fedakarlık ülkemiz ve elbette insanlık için önemlidir.
Yaşadığımız bu felaket karşısında ibadetlerimiz ile ilgili alınacak kararlar da elbette ki önemlidir. En son Diyanet İşleri Başkanlığımızın camilerde cemaatle namaz ve Cuma namazı ile ilgili aldığı karar, kolay bir karar değildir. Ama dünyanın yaşadığı ve içinde bulunduğu fiili durum her birimizin konu hakkında ciddiyetle düşünüp bilim insanları ve devlet kurumlarının almış karar ve tedbirler doğrultusunda davranmak hepimizi için önemli ve bağlayıcıdır.
Konu ile ilgili Başkanlığımız Din işleri yüksek kurulu üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaman hocamızın değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Hocamızın değerlendirmesi şöyle:
“ İnsanın huzur ve güven içerisinde yaşamasını hedefleyen İslam’ın temel ilkelerinden biri de hayatı korumaktır. Bu ilke gereği insanın canına ve vücut bütünlüğüne kastetmek dinimizce en büyük günahlardan biri olarak görülmüş, başta kişisel temizliğe ve sağlıklı beslenmeye özen göstermek yoluyla koruyucu hekimliğe önem verilmiş ve hastalıklara karşı şifa aranıp tedavi olunması istenmiştir. Bulaşıcı hastalıklara karşı gereken tedbirleri almak da bu bağlamda bizzat Hz. Peygamber tarafından emredilmiştir. “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa o bölgeden de ayrılmayın!” buyuran (Buhârî, Tıp 30; Müslim, Selâm 32/92-96.) Hz. Peygamber “Hastalık taşıyan kişi sağlam kişinin yanına gitmesin!” (Buhârî, Tıp, 53) diyerek de salgın hastalığa karşı tedbirli olunmasını vurgulamıştır. Bulaşıcı hastalığı bulunan bir kişiyle musafaha yapmayarak geri göndermesi (Müslim, Selâm, 36/126) onun, toplum sağlığını korumak yönündeki kararlığını göstermektedir.
Bu bağlamda, sağlık otoritelerince “küresel salgın” olarak ilan edilen bir hastalık zuhur edince hem kişi hem toplum sağlığını tehlikeye maruz bırakmamak ve bu yolla İslam’ın vazgeçilemez değerde gördüğü “hayatı korumak” ilkesini gerçekleştirmek amacıyla özellikle yüksek risk grubunda bulunanların cemaatle namaza ve Cuma namazlarına katılmaları caiz olmayacaktır. Zira toplu halde eda edilen bu ibadetlere katılmak için sağlıklı olmanın yanında başkasını rahatsız etmemek de dinimizde temel bir duyarlılık olarak kabul edilmiştir (Buhârî, Ezan, 160; Müslim, Mesâcid, 17/68-77; Ebû Davud, Salât, 217). Soğan ve sarımsak yiyenlerin camiye gelmemelerini isteyen Hz. Peygamber’in (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 40) “İslâm’da zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur” (Muvaṭṭa, Aḳdıye, 31; Müsned, I, 313; İbn Mâce, Ahkâm, 17) buyruğu da bunu gerektirmektedir. Nitekim doğal afet veya salgın hastalık sebebiyle cemaate katılmanın zor veya tehlikeli olduğu zamanlarda sahabe-i kiramın, ezandaki “Haydin namaza!” ifadesi yerine “Namazı evinizde kılın!” cümlesini okuttukları bilinmektedir (Buhârî, Müslim). Asr-ı saadet ve sahabe-i kiram dönemlerine ait bu bilgi ve uygulamalara dayanan İslam âlimleri toplu halde eda edilen ibadetlere katılmak için sağlıklı olmanın yanında başkasını rahatsız etmemenin de gerekli olduğunu belirtmişlerdir (Serahsî, Mebsût, II, 22-23; Kâsânî, Bedâi, I, 258; Şirbînî, Muğni, I, 474, 537; İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 661).
Bulaşıcı hastalık tehlikesinin bütün bir toplumu ve hatta insanlığı tehdit eden küresel bir boyut kazanması durumunda kamu otoritesinin toplu alanlarda bulunmayı ve toplu faaliyet yapmayı yasaklama yetkisi yanında toplu ibadet yapmayı da geçici olarak durdurma yetkisi vardır. İslam’ın “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!” (Bakara 2/195); “Kendinizi öldürmeyin!” (Nisa 4/29); “Sizden olan yöneticilerin emirlerini yerine getirin!” (Nisa 4/59) buyrukları doğrultusunda, devletin bu kararına uymak da farzdır.”
Duamız odur ki, Rabbim bu ve benzeri felaketlerden bizi , âlem-i islamı ve bütün insanlığı korusun.
Şükrü KABUKÇU
Afyonkarahisar İl Müftüsü