İYİLİK AYI RAMAZAN
HASBİLİK VE HESABİLİK
İyilik Ayı Ramazan’da belki en çok gündeme gelen ya da gelmesi gereken konulardan biri de hasbilik ve hesabilik kavram ve uygulamalarıdır. Zira hem oruç hem teravih ve hem de Kadir Gecesi gibi Ramazan’a özgü ibadet ve fırsatlar konusunda varid olan hadis-i şeriflerde imandan sonra bir de karşılığı/sevabı Allah’tan beklemek demek olan ihtisab vurgusu bulunmaktadır. Her üç konuda da “Kim iman edip sevabını Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutar, teravih namazını kılar, Kadir Gecesi’ni ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.” müjdesi verilmektedir. (1)
Diğer taraftan Yüce Rabbimiz, sevgisi cazip gösterilen dünya nimetlerinden en önde gelenleri saydıktan ve “Bunlar dünya hayatının geçici zevkleridir. Asıl varılacak yer Allah katındadır.” buyurduktan sonra Hz. Peygamber’e hitaben şöyle açıklamada bulunmasını emretmektedir:
(Dünyanın cazibesine gönlünü kaptıranlara) de ki: Size bundan daha güzelini haber vereyim mi? Takva sahiplerine Rabbleri katın da içinden ırmaklar akan Cennetler vardır; onlar orada ebediyen kalacaklardır, ayrıca tertemiz eşler de onlar içindir ve hepsinden önemlisi Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah, kullarının yaptığını görmektedir. (2)
Bir başka ayet-i kerimede de inananlara vadolunan cennet ve nimetlerini tanıtırken, “Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinden ırmaklar akan ve temelli kalacakları cennetler ve Adn Cennetlerinde hoş meskenler vadetmiştir. Allah’ın rızası/hoşnutluğu ise hepsinden daha üstün ve büyüktür. Asıl bahtiyarlık ve kurtuluş da işte budur.” (3) buyurmaktadır.
Görüldüğü gibi her iki ayet-i kerimede de “Allah rızası”, “en büyük karşılık/kazanç” olarak nitelendirilmektedir.
İhtisab ya da hasbilik, “karşılığı sadece Allah’tan beklemek” demek olduğuna göre “Allah’ın rızası peşinde olmak” anlamındadır. Nihai anlamını ve hedefini “rıza-i ilahi”de bulan gerçek ve sonsuz kazanç niyet ve hesabı yani “hasbilik”, peşin fayda ve karşılık beklemek demek olan “hesabilik”’ten çok çok farklı ve üstün imani ve ahlaki bir tavır ve erdemdir.
Bu tanımlar çerçevesinde ihtisab ve hasbiliği şöyle bir değerlendirmeye tabi tutmak mümkündür: Hasbilik, en akıllı ve anlamlı hesabiliktir. Çünkü hasbilik, “her türlü hayırdan daha büyük olan Allah’ın rızası”nı hedeflemektir.
“Allah rızası” kavramı hem dünya hem de âhiret nimetlerinin hepsinden üstün ve büyük olduğuna göre ihtisab ya da hasbilik bu en büyük nimet ve karşılığın peşinde olmak, hayır hasenat ve iyiliği en büyük karşılığı ile değerlendir me niyet ve teşebbüsü demektir. Bu da en akıllıca bir hareket ve aynı zamanda -tabir caiz ise- en büyük ve anlamlı hesabiliktir.”
Ramazan ayının böyle bir bilinci mümin gönüllere yerleştirme etkisi de onun ayrı ve değeri pek yüksek büyük bir iyiliğidir.
Ramazan’a iyilik ayı derken hasbiliği gönüllere hâkim kılma yönündeki etkisini göz ardı etmemek hem gereklidir hem de nimetin farkında olmak anlamında bir uyanıklık ve hakşinaslıktır.
“Allah’ın verdiği nimetleri saymaya kalksanız saymakla bitiremezsiniz.” (4) ayeti gereğince istatistiğe sığmayan ilahi nimet ve ikramların hepsinden büyük, en büyük karşılık Allah rızası olunca, bu amaçla yapılacak her iş ve davranış, en büyük olana talip olmak anlamında hem hasbi hem de en büyük hesabi bir tavır ve eylem demek olur.
Peşin ve büyük getiri elde etmek düşünce ve gayreti anlamındaki hesabilik, hasbilik aşamasının farkına varabilirse, gerçek ve akıllı bir hesabilik hâline dönüşmüş olacaktır. O zaman da ona artık hesabilik değil hasbilik demek gerekecektir. Yani hasbilik ve hesabilik bir yerde geçişli/yer değiştirebilen kavramlardır. Zira hasbilik de “en büyük hedef olan Allah’ın rızasından önce peşin çıkarları yeğler hâle dönüşürse hasbilik olmaktan çıkıp artık o da terim anlamında hesabilik olur.
Geçmiş yıllarda biraz idealist takılan bir öğrenci, “Bu dinde karşılıksız hiçbir şey yapılmaz mı? Hep şu kadar sevap bu kadar iyilik, diye karşılık ve getiriden söz ediliyor.” demişti. Ben de kendisine burada söz konusu olan ihtisab teriminden ve hasbilikten bahsetmiş, karşılığı Allah’tan beklemek ve Allah rızası kavramlarını hatırlatmış, hesabilik gibi görünen söylemlerin aslında hasbilik eğitimi niteliğinde olduğunu, fakat çoğu insanın o teşvik rakamlarına fıtraten ihtiyaç duyduğu için onlara biraz fazla düşkünlük gösterildiğini ve sıkça dile getirildiğini söylemiştim. Gerçekten hasbilik ve hesabilik karşılaştırması yapılabildiği zaman bu iki terimin geçişli bir niteliğe sahip bulunduğu ve gerçek amacın ihtisab bilinci ve hasbilik olduğu anlaşılacaktır. Hiç kuşkusuz Ramazan ayı, bu açıdan da duygu eğitimi zamanı olması dolayısıyla büyük bir iyilik mevsimidir.
Dünya sınırlı bir sınav sahnesidir. Sınav, dünya hayatının, sonuçları âhirete uzanan olmazsa olmaz bir gerçeğidir.
Dünya değerleri ve nefislerdeki bunlara yönelik sevgi/düşkünlük duyguları, sınav vesilesi olmak üzere insanlara verilmiştir. Eğer bunlar, temel görevi Allah’a kulluk olan insanoğlunu, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun yaşamaktan alıkoyar ve Allah’a kulluk yapmaktan uzaklaştırırsa bu, dünya ve nimetlerinin geçici ya da yalancı cazibesine kapılıp yanılmak anlamına gelir ve her yanılgı gibi insanın aleyhine neticelenir. Şu ayet-i celile bu acınası durumu açık açık haber vermektedir:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, yakın akrabanız, kazandığınız mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret ve sevdiğiniz meskenleriniz size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise o zaman Allah’ın azap emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, yoldan çıkmış topluluğa aslâ doğru yolu göstermez.” (5)
Bu sayılan dünya nimetleri, Allah’ı ve O’na kulluğu unutturmaz ise o zaman kul için başarı ve kurtuluş vesilesi olur. Nitekim “Süleyman, ‘Ben bu güzel şeyleri Rabbimi hatırlattıkları için severim.’ dedi ve atlar gözden kayboluncaya kadar onları seyre daldı.” (6) ayeti ile “O evlerde öyle yiğit adamlar vardır ki ne ticaret ne de alışveriş, onları Allah’ı zikretmekten, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı bir günden korkmaktadırlar.” (7) ayet-i kerimesi, sınavda başarının sırrını, hayatın âhiret boyutunu ihmal etmeyip ahiret ve hesap kaygısını sürekli canlı tutmaya bağlı olduğu uyarısında bulunmaktadır.
Kul için “Allah’ın hoşnutluğu”, bütün nimetlerden ve her şeyden önemli hiçbir şeyle mukayese kabul etmez en büyük ikrâm ve ihsandır.
Samimi bir teslimiyetle tam, -gerçek ve akıllı bir hesabilik anlamı da taşıdığına işaret etmeye çalıştığımız- hasbilik duygusunu imsak disiplini ile hayatımıza yerleştirip güçlendirmek fırsatını getirmiş olması Ramazan ayının bize yönelik en büyük iyiliği olsa gerektir.
AHLAK GÜZELLİĞİ: ET-TA’ZÎM Lİ EMRİLLAH VE’Ş-ŞEFAKATÜ ALÂ HALKİLLAH
İyiliği ahlak güzelliği olarak tanımlayan (8) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu tespitinden hareketle Ramazan ve güzel ahlak ya da ahlakın güzelleştirilmesi imkânını değerlendirmek bu aydaki kazanımların önemli bir boyutunu dile getirmek olacaktır.
Yaratıklar içinde sadece insanlara ait olan ahlak, İslam’da inanç, ibadet, muamelat gibi dinin ana bölümlerinden biridir. Bizzat Sevgili Peygamberimiz “ahlaki üstünlükleri tamamlamak için gönderildiğini” (9) bildirmiştir. Yüce Kitabımız da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i “en üstün ahlaka sahip” (10) olarak tanıtmıştır.
Hadis kitaplarımızın “edeb” bölümlerini dolduran yüzlerce hadis, ahlaki üstünlükleri tanıtan belgelerle (hadisler) doludur. İşte onlardan biri de “Müslümanların iman yönünden en olgunu, ahlakı en üstün olanlarıdır.” (11) hadisidir.
Hadis-i şerif huy güzelliğini, ahlak üstünlüğünü iman olgunluğunun göstergesi olarak nitelendirmektedir. Bazı hadislerde de “En hayırlınız, ahlakı en üstün olanınızdır.” ifadeleri yer almaktadır. Yani hayırlı olmak, ahlaki üstünlük ve güzellikle değerlendirilmektedir. Her iki grup hadisin ortaya koyduğu ölçü aynıdır: Dinimizde iman olgunluğu ve hayırlılık ancak ahlak güzelliği ile anlaşılabilen bir erdemdir.
Ahlak-iman ilişkisi böylesine birbirinden ayrılmaz olunca ahlaki davranış ve yaşayış da hiç şüphesiz, İslam’a yani Kur’an-ı Kerim’e ve sünnet-i seniyyeye uygun olan davranış ve yaşayıştır. Bu iki kaynağa aykırı olan her davranış gayri ahlakidir. Yani ahlakın kaynağı dindir; İslam ahlakının yegâne kaynağı ve ölçüsü İslam’dır.
Ahlakı üstün Müslüman da İslam’a göre ahlaklı olandır.
İslam ahlakının en kısa ve en özlü tanımı “et-ta’zîm li-emril lah ve’ş-şefakatü ala halkillah” = “Allah emirlerine saygı/tazim ve yarattıklarına şefkat” diye yapılmaktadır.
Bu tanım gerek bireysel gerek sosyal ahlakın bütün detayını içine alacak ve her türlü ahlâkî davranışı anlatacak genelliktedir.
Bu tanımın aslını Kur’an-ı Kerim’de “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru hareket edenler” (12) anlamındaki ayet-i kerimelerde ve “İslam’ı bana öylesine anlat ki bir daha başkasına sorma ihtiyacını duymayayım.” diyen sahabiye, Peygamber Efendimizin “Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol!” (13) diye verdiği cevapta bulmaktayız.
Allah emirlerine saygı, her türlü hayrın ve ahlaki davranışın başıdır. Yegâne Yaratıcı’ya, gizli açık her şeyi bilen Allah’a karşı derin bir saygı duymayan, kulluğunu sadece O’na sunmayan insanın, ciddi şekilde saygı duyacağı başka ne olabilir? Allah emirlerine saygısızlık edenin, beşerî değerlere saygı göstereceğini kim garanti edebilir?
Yüce Rabbimiz, «Allah katında en değerliniz, Allah saygısı en üstün olanınızdır.” (14) buyurmakla, “en büyük kurtuluş” (15) diye tanıttığı Allah’ın hoşnutluğuna ancak Allah saygısı yerinde olanların ulaşabileceğini duyurmuştur.
İttika veya Allah emirlerine saygı, bireysel davranışların düzenleyici prensibi ve ahlakilik ölçüsüdür. Bütün faziletlerin kaynağı da Allah’a saygıdır.
Hikmet, şecaat, iffet, adalet, cömertlik, alçak gönüllülük ve sabır gibi bütün güzel huylar ve faziletler teker teker incelendiği zaman, Allah emirlerine saygıya dayandıkları görülecektir. Zira “Her türlü hayrın başı Allah korkusudur.” (16)
PROF.DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN
DİPNOTLAR
- bk. Buhârî, Îmân, 25, 27, 28, 35; Savm, 6, Teraâvîh, 1; Leyletü’l-kadr, 1; Müslim, Müsâfirîn, 173-176; Ebû Dâvûd, Ramazan, 1; Tirmizî, Savm, 1; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 3; İbn Mâce, İkâme, 173, Sıyâm, 2; Mâlik, Muvatta’, Ramazan, 2; Dârimî, Savm, 54; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 61, 195; II 232; V, 218,321, 324.
- Âl-i İmrân, 3/15.
- Tevbe, 9/72.
- İbrâhîm, 14/34; Nahl, 16/18.
- Tevbe, 9/24.
- Sâd, 38/32.
- Nûr, 24/37.
- Müslim, Birr, 14, 15: Tirmizî, Zühd, 52.
- bk. Mâlik, Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 8.
- bk. Kalem, 68/4.
- Dârimî, Rikâk, 74; Ayrıca bk. Buhârî, Edeb, 38, 39; Ebû Dâvûd, Sünnet, 14; Tirmizî, Radâ’, ll, Îmân, 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 250, 472, 527; V, 99; VI, 47, 99.
- bk. Fussilet, 41/30; Ahkâf, 46/13.
- Müslim, Îmân, 62; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 413; IV, 385. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd, 61; İbn Mâce, Fiten, 12; Dârimî, Rikâk, 4; Mukaddime, 19.
- Hucurât, 49/13.
- bk. Tevbe, 9/72.
- Bilgi için bk. Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 421 (No: 1350).
Yorumlar
Kalan Karakter: