İYİLİK AYI RAMAZAN
İYİLİK ÇEŞİT ÇEŞİTTİR
Hayır ya da iyilik hiç şüphe yok ki pek çok çeşidi olan yahut farklı boyutları bulunan zengin bir kavramdır. “Sünnette İyilik” genel başlığı altında hadis-i şeriflerde açık tan iyilik olduğu yer almış bazı tutum ve davranışları burada değerlendirmek, “İyilik Ayı Ramazan” tanımının da bir ölçüde açılımı demek olacaktır.
Abdullah b. Amr b. el-Âs radıyallahu anhüma’nın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Olgun/İyi Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir.” (1)
Görüldüğü gibi hadis-i şerif zararsızlığın bir iyilik türü olduğunu ortaya koymaktadır. Zira “dilinden ve elinden öteki Müslümanların emin oldukları kişi” her şeyden önce “zararsız kişi” demektir. Buradan hareketle zararsızlığı, Müslümanlar arası ilişkilerin asgari şartı, bir başka ifadeyle iyiliğin başlangıç noktası diye tanımlamak mümkün olmaktadır. Yani zararsızlık bir anlam da başlı başına bir iyiliktir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz ile ashabı arasında geçen şu konuşma bu durumu açıkça ortaya koymaktadır:
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sadaka verip iyilikte bulunmak her Müslüman için bir görevdir.” Sadaka verecek bir şey bulamayan ْ kimse varsa? dediler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “O. eliyle çalışır (amelelik yapar), kazanır, hem kendi yararlanır hem de tasadduk eder.” buyurdu. Peki, buna gücü yetmezse? dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: leyhi ve sellem: “Sıkıntıya düşmüş bir ihtiyaç sahibine َ (eliyle) yardım eder.” buyurdu. Buna da gücü yetmezse? dediler. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Hayrı veya hakkı tavsiye eder (sözle yardımcı olur).” buyurdu. O kişi: Bunu da yapamazsa? dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “O takdirde kötülük yapmaktan uzak durur, bu da bir sadaka ve iyiliktıir.” buyurdu. (2)
Bu açıklamalarıyla Peygamber Efendimiz pek tabii ve ger çekçi bir yaklaşımla sosyo-ekonomik durumu ne olursa olsun her Müslüman’ın yapabileceği bir iyilik bulunduğunu ortaya koymuş olmaktadır.
Hâli vakti yerinde olanlar elbette zarar vermemekle yetinmeyecekler, yapabildikleri iyilikleri Müslümanlara ulaştırmaya gayret edeceklerdir. Fakat bütün iyilik türlerinin temelinde Müslümanlara faydalı olma düşüncesi ve tavrı mutlaka bulunacaktır.
Diğer taraftan hadisi şerif, Müslüman’ı sosyal ilişkilerde özellikle Müslümanlara diliyle ve eliyle zarar vermeyen kişi olarak tanımlamakla, hoş geçimli olmayı, herkese karşı dürüst davranmayı öğütlemiş olmaktadır. Zaten bir başka hadisinde de Sevgili Peygamberimiz “hoş geçimli olmayan kişide hayır olmadığını” (3) bildirmiş bulunmaktadır.
Hadis-i şerifte önce “dil”in zikredilmesi Müslümanlara zarar vermekte dilin, elden önce geldiğine işarettir. Fiilen zarar vermek daha zor, fakat sözle zarar vermek daha kolay ve yaygındır. Dil yarasının onulmazlığı atasözlerimize kadar geçmiştir. Çoğu kişi çevresinde “Allah kimseyi onun diline düşürmesin!” diye kendisinden kaçınılan kimselerin bulunduğunu bilir. Bu sebeple Peygamber Efendimizin önce “dil”i zikretmesi boşuna değildir. Alay etmekten, tekfir, yani Müslüman’ı küfre nispet etmeye kadar her türlü dile ait yasaklara riayet etmek, yine Peygamber Efendimizin bir hadisine göre kurtulmaktır. O sallallahu aleyhi ve sellem, “Dilini tutan kurtuldu.” (4) buyurmaktadır.
Açık bir gerçektir ki aleyhte konuşmalar, Müslümanların karşılıklı güven duygularını zayıflatacak ve giderek Müslümanlar, birbirlerine daha uzak insanlar hâline geleceklerdir. Bu sebep le Müslümanların aleyhinde konuşmaktan dilini tutmak ya da Müslümanları dilinin vereceği zararlardan emin kılmak, özellikle günümüzde iyiliğin ve dolayısıyla iyi Müslüman olmanın en önde gelen şartlarındandır.
Esasen “ya hayır söylemek ya da susmak” (5) zaten Allah’a ve âhirete inanan Müslüman’ın görevlerindendir. Bu görev, öncelikle Müslüman’ı Müslüman aleyhinde bulunmaktan alıkoymaktadır. Hatta aynı durum daha önceki Müslümanlar hakkında da geçerlidir. Onları da hep hayırla yâd etmek ve iyiliklerini söylemek, onlara dua etmek gerekmektedir. (6)
Ancak ortada, toplumun sakındırılması gereken bir büyük hata varsa bu takdirde o hatanın söylenmesi, Müslümanlar aleyhinde bulunmak değildir. Emir bi’l-ma’ruf ve nehiy ani’l-münker görevi usulüne uygun şekilde her zaman yapılacaktır.
Yazı ile Müslümanlar aleyhinde bulunmak da dil ile Müslümanlara zarar vermek sayılır. Hatta bir kötü sözün yazıya geçirilmiş, dijital ortamlara kaydedilmiş olması, işi daha da ağırlaştıracaktır. Bu yüzden ilgili mecralarda söz konusu bu hususa daha fazla dikkat gösterilmesi gerekmektedir.
Hadis-i şerifte yer alan eliyle Müslümanlara zarar vermemek meselesi, Müslümanların fiilen zararsızlığının ilkesidir. Aslında “el”in zikredilmesi, fiilî zararların genellikle el ile yapıldığından ötürüdür. Her türlü güç, kuvvet ve imkân; makam mevki ve nüfuz, adam kayırma, hatır gönül gibi etkileme vesileleri de “el” kapsamındadır.
Türkçemizde söylediğimiz şekliyle “elinden ve dilinden Müslümanları emin kılmak”; jest, mimik ve bakışlarıyla kimseyi rahatsız etmemeyi de gerektirir.
İyilik çeşitlerini göstermesi bakımından şu hadis-i şerif dik kat çekicidir:
“İnsanların her bir eklemi için her gün bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adâletle hükmetmen sadakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan kaldırman da sadakadır.” (7)
Bu hadis-i şerifte dargın iki Müslüman’ın arasını bulmak, hayvanına veya arabasına binmeye çalışana yardımcı olmak, eşyasını yüklemekte, taşımakta güçlük çekenlere yardım etmek, camiye namaz için giderken yürümek gibi bazı hayır yolları ve imkânları sayılmaktadır. Bu ve benzeri hadis-i şerifler İslam’da hayr ve iyilik yollarının gerçekten pek çok olduğunu göstermektedir.
İyilik çeşitlerine verilen örnekleri tek tek saymaktansa konuyu mücmel de olsa bütünüyle kapsayan bir hadis-i şerifle özetlemek mümkündür: “Her meşrû ve güzel iş bir iyilik/bir sadakadır.” (8)
İYİLİĞE NİYET ETMEK DE İYİLİKTİR
İyilik kavramının içeriğini oluşturan iyilik davranışlarının bir başka ifade ile iyiliğin boyutlarına yönelik tespitlerin en başında ya da temelinde iyilik niyeti bulunur. Bu sebeple iyilik niyeti, uygulanamamış bile olsa bizzat bir iyiliktir. Yani iyiliğe niyet etmek, başlı başına bir iyilik demektir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz uzunca bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Dünyada dört çeşit insan vardır:
Birincisi: Allah’ın kendisine mal ve ilim verdiği kişidir. Bu kişi elindeki imkânları Allah saygısı içinde değerlendirir, akrabasını görür gözetir. Malında Allah’ın hakkı olduğunu bilir. Bu, derecelerin en yücesindedir.
İkincisi: Allah’ın kendisine ilim verip mal vermediği kişidir. Bu kişi, iyi bir niyetle, ‘Eğer benim malım olsaydı, ben de şu (birinci) kişi gibi güzel ameller işlerdim.’ der. Bu kişi de niyetinin karşılığını görür; binaenaleyh, bu iki kişinin alacağı sevap birbirine eşittir.” (9)
Bu iki kişiden birincisinin iyilik yapmak suretiyle elde ettiği sevabı, ikinci kişinin sadece niyet etmekle aynen kazanmış olması, iyi niyetin Müslüman’a nasıl bir iyilik imkânı sağladığını o iyiliği yapmış gibi sayılma şansı tanıdığını göstermektedir.
O hâlde elinde iyilik yapacak imkânı olmayanlar, içtenlikle iyi niyetli, iyiliğe niyetli olurlarsa sırf bu sebeple iyilik yapmış gibi muamele göreceklerdir.
Ramazan ayında iyilik gibi iyilik niyetinin de değeri kat kat artmaktadır. Bu da Ramazan ayının zengin fakir herkes için iyilik ayı olduğunu göstermektedir.
O hâlde Ramazan, İslam’ın hayat ve toplum dini olduğunun her zamandan çok daha büyük ölçüde görünür hâle geldiği büyük bir iyilik ve hayır ayıdır.
PROF. DR. İsmail Lütfi ÇAKAN
DİPNOTLAR:
- Buhârî, Îmân, 4-5, Rikâk, 26; Müslim, Îmân, 64-65; Ebû Dâvûd, Cihad, 2; Tirmizî, Kıyâmet, 52, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8-9, 11; Dârimî, Rikâk, 4,8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 160, 163, 178, 191, III, 154, 372, 391, 440; IV, 114, 385; VI, 21, 22.
- Buhârî, Zekât, 30, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 55; Nesâî, Zekât, 56; Dârimî, Rikâk, 34; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 395, 411.
- bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 500; V, 335.
- Tirmizî, Kıyâmet, 50; Dârimî, Rikâk, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 159, 177.
- bk. Buhârî, Edeb, 31, 85, Rikâk, 23; Müslim, Îmân, 74, Lukata, 14; Ebû Dâvûd, Edeb, 123; Tirmizî, Kıyâmet, 50; Mâlik, Muvatta’, Sıfatü’n-nebî, 22; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 174, 267, 433; IV, 31,VI. 69, 384.
- bk. Haşr, 59/10.
- Müslim, Zekât, 56. Ayrıca bk. Buhârî, Sulh, 11, Cihâd, 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 12, Edeb, 160.
- Buhârî, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb, 60; Tirmizî, Birr, 4.
- Tirmizî, Zühd, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 231.
Yorumlar
Kalan Karakter: