Asıl adı Ahmed olan Niyazi Mısri Hazretleri hicri 1027 tarihinde Malatya'nın Aspozi kasabasında doğdu. Mısrî ilmiye sınıfına mensup bir sûfidir. İlmî birikimini tasavvuf alanında kullanmış ve bu yüzden çok güzel eserler vermiştir. İlim tahsili için bir süre Mısır'da kaldığı için ve Niyazi mahlası ile bilindiği için Niyazi Mısri olarak tanınmıştır. Şeyh Mısri diye tanınmıştır. Babası nakşibendi dervişi olmasına karşın kendisi halveti şeyhine intisap etmiştir. Hicri 1050 miladi 1640 yılında kahreye gidip el her medreselerinde ilim tahsil yapmıştır. Burada şeyhuniyye külliyesindeki kadir'i tekkesinin şeyhine intisap etti. Rüyasında Abdulkadir Geylani hazretlerini görerek kendisini irşad edecek mürşidini bulmak için İstanbul'a geldi. İstanbul'da kısa bir süre uşşaki asitanesinde misafir kaldı. Hicri 1057 yılında uşak'a gelerek Ümmü sinan'a intisap etti ve onunla birlikte dergahının bulunduğu elmalı'ya gitti. Seyri sülükünü tamamlayan Niyazi 1066 tarihinde şak çal ve Kütahya'da irşat faaliyetinde bulundu. Daha sonraları Bursa'ya gelen Niyazi eski camide vaat ettiği sırada söylediklerinden dolayı hücreye kapatıldı. Yaklaşık 9 ay olarak 1085 tarihinde cifre dayalı bazı bilgilerden bahsetmesinden dolayı sürgüne gönderildiği de söylenmektedir ancak asıl sebebinin devlet adamlarına yönelttiği eleştiriler olduğu da söylenmektedir. 9 aylık hapis hayatından sonra serbest kalmıştır ancak daha sonra devlet adamları hakkında konuştuklarından dolayı 15 yıla yakın Limni adasında sürgün hayatı yaşamıştır. 2 Ahmet'in fermanı ile istediği yere gitmesi yönünde izin verilince Bursa'ya dönmüştür ancak daha sonra Avusturya seferine çıkılması nedeniyle 200 müridiyle birlikte savaşa katılma isteğini padişaha bildirmiştir.
Niyazi Mısri halvetiyenin 4 Ana kolundan biri olan Ahmediyye'nin Mısrıyye şubesinin Piri olarak kabul edilmektedir. Bursa ulu cami'nin Güney kısmında niyazi'nin sağlığında inşa edilen hasethanesi 20 yüzyılın başlarına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür ancak daha sonra bakımsızlıktan dolayı yıkılmıştır. Niyazi mısri'nin 30 u aşkın eseri bulunmaktadır. Bunlardan biri Mevâʾidü’l-ʿirfân. “Mâide” adlı yetmiş bir bölümden oluşan eserin altmış sekizinci bölümü Türkçe’dir. Eserde bazı âyet ve hadislerin yorumuyla Ehl-i beyt’in faziletinden, Hz. Hasan ile Hüseyin’in nübüvvetinden bahsedilmektedir. Bir başka eseri olan Ed-Devretü’l-ʿarşiyye fî aḥkâmi’l-ferşiyye (Devre-i ʿArşiyye)’dir. Üç bölüm ve bir hâtimeden meydana gelen eserde burçlar, kıyamet ve kıyamet alâmetleri, haşir gibi konuları anlatılmıştır. Mehmed Nûrullah eseri 1323 (1905) yılında Türkçe’ye çevirmiştir. Önemli bir diğer eseri de bütün tarikat çevrelerinde beğenilen divan’dır. Eserin, Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin sohbetlerinden derlenen metinlerin sadeleştirilmesinden oluşan iki şerhi bulunmaktadır.
Mısrı’ye göre insan alemin ruhu olup insan, alem ve Kur'an birbirinin aynasıdır. İnsan kemale erdikçe mükemmel bir ayna haline gelerek alemdeki her şey o aynaya yansır. Mısri şeriat-tarikat-hakikat ilişkisini güzel bir şekilde eserlerinde izah etmiştir. Verdiği örneklerdeki ana fikir tedrici bir süreçte insanın şeriattan tarikata, oradan da hakikate ermesinin zorunluluğudur. Mısrı'ye göre mürşid bulmak seyrü süluk yapacak bir mürid için zorunlu olmakla birlikte bu görüşünü büyük cihad-küçük cihad karşıtlığı ile açıklamaktadır. Ledünni ilmine hakim olan Mısri ilm-i ledünnü anlatırken, şu hadis-i şerifi temel aldığı bilinmektedir: “İhlaslı olarak, Allah (cc) için kırk gün sabahlayan bir kimsenin, kalbinden diline ilim pınarları fışkırır (gelir).” Ve ekler; İlmi, kesb olarak kazanmak birikinti su gibidir. Kesbî ilim, durgun, hareketsiz vaziyette olduğu için zamanla değişir, kokuşur. İlm-i ledünnîyi elde edebilmek için üç şart yerine getirmenin gerektiğini söyler. Bunlar 1. Şeriatı yaşayarak ihlaslı olmak, riyadan kaçınmak, 2. Makam sevgisinden uzak durmak, 3. Kendini beğenmek/ucubdan kurtulmak. Her kim Hızır’ı (as) örnek alıp makam veya makam sevgisini terk ederse İbrahim Edhem Hazretleri gibi sonunda Hızır’ın (as) ilmini (ilm-i ledünn’ü) elde eder. Tasavvufi yolda ilerleyebilmek için kişinin kendini geliştirmesi gerekmektedir. Kişinin kendisini geliştirmesi ilim ile mümkün olmaktadır. İlmin geliştirilmesi için nefsi ve ruhu terbiye etmek gerekmektedir. Nefis ve ruhun terbiyesi için de kamil bir mürşide Hz. Musa ile Hızır hikayesinde olduğu üzere tabi olmak uygun olsa gerek.
Kaynakça:
Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi 33. Cilt, ss.166-169.
Ethem Cebecioğlu, 2016, Niyaz-ı Mısrî'ye Göre Hz. Musa ve Hızır: Çocuğun Öldürülmesi, Akademiar Dergisi, Sayı:1 - ss.49-78
Muzaffer Ertuğrul, 2021, Hz. Mûsâ-Hızır (as) Kıssasının Tasavvufî Yorumu, Doktora Tezi