Bir askerin anılarından Büyük Taarruz öncesinde neler yaşandı?. Musa Karadirek, dedesi Karadirekoğlu Ahmet’in anılarından yola çıkarak o günleri yazdı.
Askerler Şuhut’a nasıl geldiler?. Gece çalışıp gündüz ormanlık alanlarda Yunan keşif uçaklarından nasıl gizlediler. Büyük Taarruz’a nasıl başlandı?. Zafere giden yolun hikayesini gün gün saat saat yaşayacaksınız.
Kemal Paşa ve Kurmayları, Akşehir’den çıkıp, Çay Kasabası ve İnli Deresi’ni geçerek, Şuhut Ovası’na indi. Çok zor bir yolculuk olmuştu. Peş peşe gelen üç otomobil, Paşa’nın konaklaması için ayrılan evin önünde durdu. Hazırlıklar daha önceden yapıldığı için, sokaktan kuş uçurtulmuyordu. Kasabanın içerisi asker kaynıyordu. Paşa, yanındaki Kurmay Başkanları ve yaverleriyle birlikte çıktı iki katlı konağa. İçerisi çok iyi aydınlatılmış olduğu için, bütün pencerelerinde parlak ışıklar görünüyordu. Konak önündeki dar sokak, zabitler tarafından doldurulmuştu. Konak kapısında duran Paşa, yavaşça arkasına döndü. Peşi sıra gelen, Fevzi ve İsmet Paşa’yla göz göze geldi. Hafifçe:
-Yol bizi hırpaladı! Biraz dinlenelim! Acilen toplanmamız gerek! dedi.
-Biz hazırız Paşa’m! Bütün arkadaşların haberi var. Hazır beklemekteler.
Kemal Paşa, sönmekte olan sigarasını atarak, yeni bir sigara yaktı. Konağın ikinci katına çıkarak, odaları dikkatle inceledi. Salona, masa kıyısına dizilmiş koltuklardan birisine oturdu. Yaveri Salih Bey’e dönerek:
-Elimizi yüzümüzü yıkayıp serinlesek be çocuk! dedi.
-Emrin olur Paşa’m! Leğen’i buraya mı getirteyim? Yoksa avluda bir çeşme var. Oraya mı inmek istersiniz?
-Biraz hareket iyi gelir. Yol göster de çeşmeye inelim! Salih Bey, önden giderek yol gösterdi. Avlu, lüks ile aydınlatılmıştı. Yarım kalan sigarasından bir nefes daha alarak yere fırlattı. Ani bir hareketle eğilip, elini yüzünü yıkadı. Yaveri Salih’in uzattığı havluyu alıp, elini yüzünü silerek çıktı merdivenden. Havluyu yaverine vererek, koltuğuna yeniden oturdu. Kapıdan çıktıktan sonra geri gelen Salih Bey:
-Paşam, Kasabalılar yemek hazırlamış…
Sözünü tamamlayamadan, Paşa’nın sesi duyuldu.
-Ben aç değilim çucuk! Belki arkadaşlar yer. Bir an önce kurulsun sofra. Yemekten sonra, son hazırlıkları gözden geçirmeliyiz. Arkadaşların, en kısa zamanda burada toplanması gerek.
Salih Bey, aldığı emir gereği, diğer paşaları da çağırdı konağa. Görevli subay ve askerler, getirilen yemekleri tek tek kontrol edip, masayı donattı. Dışarı çıkan Yaver Salih Bey, hazır beklemekte olan Komutanları davet etti. Sırasıyla, İsmet Paşa, Fevzi Paşa, 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa, Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Paşa ve Kolordu Komutanları, sırayla gelerek, masa etrafına oturdu. Yemeklerin tadına bakıp, atıştırdılar. Masa üzerindeki yemekler, kısa sürede kaldırıldı. Toplantı için acele ediyorlardı.
Çok hareketli bir gece yaşamaktaydı Şuhut. Tabur tabur askerlerin yönü, Kocatepe’ye doğruydu. Amele taburları, yol yapım işlerini hızlandırdı. Yol, büyük topların geçebileceği şekilde genişletiliyordu. Cephane yüklü kağnılar, arabalar gelip gidiyordu. Yıldızlar, her günkünden daha parlak görünüyordu. Ağzıkara, Efe Köyü, Çakırözü Köyleri asker kayna-maktaydı. Kadanaların çektiği ağır toplar, Çakırözü Deresi’ni doldurmuştu.
Mermer masanın etrafı komutanlarla doldu. Kahveler gelmiş, sigaralar yakılmıştı. Gözlerin kendi üzerinde olduğunu gören Kemal Paşa, masadakilerin gözlerine baktıktan sonra:
-Arkadaşlar, şimdiye kadar işler yolunda gitti, dedi. Dilerim bundan sonra da iyi gider. Burada, son durumu bir kez daha gözden geçirmek için toplandık. Önce, gösterdiğiniz üstün başarıdan dolayı hepinizi kutlarım. Ne iç, ne de dış basın hazırlıklarımızı anlamadı. Düşmanın haberi olmadan, son aşamaya geldik.
İsmet Paşa, çocuk yüzüyle:
-Paşa’m, şu anda herkes sizi Ankara’da biliyor, diye güldü. Büyükelçiler ve yabancı basın, halâ Ankara’da olduğunuzu sanmakta.
Kemal Paşa, gelişmelerden oldukça hoşnut, hafifçe gülümsedi.
-Öyle bilmeye bir süre daha devam etsinler, dedi.
Masa üzerine, bölgenin ayrıntılı bir haritası geldi. İsmet Paşa, elindeki çubuğu kullanarak, o günkü durumu ayrıntısıyla özetledi. Sözlerini şöyle bitirdi:
-Her şey planlandığı biçimde devam ediyor. Asker, çok istekli ve kararlı! Yarın gece, eksiklikler de tamamlandığında, saldırı için hazır olunacak! Küçük topların taşınmasında bir sorun yok. Sorun, yol durumundan dolayı, büyük toplarda. Gerekli tertibat alınmış durumda. Fark edilmemesi için son geceye bırakıldı. Erzak için, merkezimiz bu kasaba olacak. Ekmek işini, Belkaracaören Köyü’nde kurulan fırınlarla halledeceğiz. Ağırlıklarımız Karlık Köyü’nde. İhaşe kısmı ise Ağzıkara Köyü’nde olacak. Birisi Efe Sultan’da, diğeri ise, Kuyulu Yayla’da olmak üzere, iki seyyar hastane kuruldu.
Sözü Nurettin Paşa aldı. Hangi Kolordu nerededir? Durumlarının ne olduğu hakkında ayrıntılı bir bilgi sundu. Cepheye yerleşen ve yerleşecek olan alaylar hakkında, son durumu özetledi.
Kemal Paşa, anlatılanları sessizce dinledikten sonra, Fahrettin Paşa’ya:
-Süvari Kolordusuna çok büyük bir görev düşüyor Paşa. Şu anda durum nedir? diye sordu.
Fahrettin Paşa, kocaman gövdesiyle, harita başına gelerek, konuşmaya başladı:
-Hazırlıklarımız tamamdır, diye başladı. Ahır Dağlarını kolayca aşacak olan süvarilerimiz, üzerine düşeni yapacaktır. İlk hedefimiz, tren yolları ve telefon bağlantılarını tahrip etmek olacak. Düşman, Uşak tarafından yardım alamayacak. Döğer yönüne doğru hareket edecek olan bir tümenimiz, düşman ihtiyatlarını baskı altına alacaktır.
Bütün Komutanları dikkatle dinleyen Kemal Paşa, elindeki çubuğu, Kocatepe üzerine birkaç kez vurdu.
-Yarın akşama doğru hareket edip, Kocatepe’ye ulaşırız. Şafakla birlikte hücuma kalkacağız, dedi. Düşman, durumun farkında değil. Uyandığında, iş işten geçmiş olacak. Buradaki gücümüz, düşmandan kat kat fazla. Hedefimiz bir an önce cepheyi yarmaktır. Eskisine göre, hava gücümüz oldukça iyi durumda. Düşmana havada da üstünlük sağlayacağız. Yalnız beni huzursuz eden, Döğer tarafındaki düşman kuvvetleri. Buradaki düşman ihtiyatları, bizi sıkıntıya sokabilir. İkinci Ordumuzun oraya doğru hücuma kalkması gerek. Böylece, yerlerinden kımıldayamayacaklardır. Trikupis Kuvvetleriyle olan bağlantılarını koparmalıyız.
Son durumu değerlendirme toplantısı, gece yarısı sona erdi. Toplantı bittiğinde, oldukça neşeli olarak dağıldılar.
Sabah olduğunda, geceki hareketlilikten eser kalmadı. Cepheye ulaşan askerler, ağaç altlarına çekilerek, gizlendi. Cepheye ulaşamayan askerler ise, kendilerine en yakın köylerde kaldı. Düşman keşif uçakları şüphelenmesin diye, amale taburunun yaptığı yollar, kesilen ağaç dallarıyla gizlendi.
Paşalar, erkenden kalktı. Kemal Paşa’nın kaldığı konağa gittiler. Salona girdiklerinde, Kemal Paşa’yı harita başında buldular. Birbirlerine hayırlı sabahlar diledikten sonra, şakalaşmaya başladılar. Haritayı kaldırmadan, planlarını son olarak, bir daha gözden geçirdiler. İşlerin yolunda gittiğinden emin olduklarında, yüzler gülmeye başladı. Sabah kahvaltısını birlikte yaptılar.
Şuhut içerisindeki Subaylar çok heyecanlıydı. Sadece Subaylar mı? Askerler ve durumun farkında olan kasaba halkı da çok heyecanlıydı. Halk, neler olup bittiğini, birbirlerine sorarak öğrenmeye çalışıyordu. Kasabanın sokakları ve çevresindeki ağaçların altı asker doluydu.
Elli arabalık kağnı kolu, Mahmut Köyü, kıyısındaki söğütlerin altında konaklamış, sabırsızlıkla, akşam karanlığını beklemekteydi. Kağnıların başındaki, Kara Nine, askerlerin neşe kaynağı olmuş, konuşmalarıyla moral veriyordu. Askerler, yeni bir isim de takmıştı nineye. Asker Nine diye takılıyorlardı.
Paşalar, yürüyerek geçti Altıgöz Köprüsü’nü. Çaydan, bir değirmen döndürmeye yetecek kadar su akmaktaydı. Yer yer avganlanan sular, küçük göletler oluşturmuştu. Çay kıyısındaki ağaçların altı asker doluydu. Paşaların geldiğini haber almış olacaklar ki, düzenli sıralar halinde bekleşiyorlardı. Büyükçe bir söğüt ağacı altında duran Paşalar, bir süre kendi aralarında konuştu. Atlara binerek, Çakırözü Köyü’ne geçtiler. Köyde bir süre oyalandıktan sonra, atlara binerek dere yukarı yürüdüler. Akşam karanlığıyla birlikte, Kocatepe’ye doğru çıkan yol birden canlandı. Hazır bekleyen amale taburları, yoğun bir çalışma içine girdi. Arabalar, kağnılar, atlı ve yaya askerler, Kadanaların çektiği, demir yığını ağır topların yönü hep yukarı doğruydu. Kocatepe’ye ulaşıldığında, Çadırlı Ordugâh hazırdı. Oldukça yorgun olan Paşalar, atlarından indi. Acil olarak toplandılar. Gelen raporlar, saldırı için her şeyin hazır olduğunu gösteriyordu. Yerlerinde duramıyordu Paşalar.
Piyadeler ve topçu bataryaları, sessizlik içinde mevzilerine yerleşiyordu. Kocatepe’de bunlar yaşanırken, Türk Süvarileri, Ahır Dağı’nın, o zor geçidini, tek sıra halinde geçmekteydi. Öncü bölükler, gündüzden geçerek, arkadan geleceklerin güvenliğini sağlamışlardı. Atlar yedekte, tek sıra halinde, su gibi akıyordu süvariler. Oldukça ormanlık olan geçit çok zorluydu. Bir yanı uçurum, diğer tarafı kayalık olan geçitte, az da olsa kazaya uğrayanlar da oluyordu. Çok tehlikeli yerlere, fenerler asılmıştı. İlk geçen Birinci Süvari Tümeni, kontrollü bir biçimde, Sincanlı Ovası’na doğru yayıldı. Öncü olan Akıncı bölükleri, anında ileri sürüldü. 14. Süvari Tümeni de geçerek, arkadan geleceklere güvenli saha oluşturdu. Kolordu, sorunsuz olarak geçti bu zor geçidi. Son olarak, 2. Süvari Tümeni geçecekti. Top bataryaları ile telsizlerin geçitten geçmesi olanaksızdı. İkinci Süvari Tümeni ile Kolordu topçuları, telsizleriyle birlikte, Kılandıras, Dumlupınar yolunu izleyip, Teke Alanı’na hareket etti.
15 kilometrelik Ahırdağı Geçidi zorlukla aşılmıştı. Gece yarısından itibaren, Çayhisar Sırtları işgal edildi. Tokuşlar, Çobanözü ve Kırka yönlerine, keşif kolları sürüldü. 1. Süvari Tümeni, Dumlupınar, Balmahmut arasında bulunan demiryollarını tahrip etti. Daha ilk saldırıda, telefon bağlantıları hedef alınmıştı. Süvarilerin bu ani baskınları karşısında toparlanmaya çalışan düşman birlikleri şaşkındı. Şafakla birlikte, Kocatepe’den taarruz haberinin duyulması, şaşkınlıklarını bir kat daha artırdı. Bütün cephe telaş içindeydi. Nereye hareketlenseler, karşılarına Türk Süvarileri çıkıyordu. Yunan Ordusu alârma geçti. Vurulan Kamyon kolları ile düşman karakolları, düşmanı panikletti.
Ahmet’le, Ali Osman’ında bulunduğu Akıncı Bölüğü, Hamirler Köyü’nü sardı. Köyde düşman askeri yoktu. Köylülere sorduklarında, köyün yukarısında, çadırlarında yüz kadar Yunan Jandarması olduğunu öğrendiler. Köyden aldıkları, kılavuzlardan yararlanıp, Yunan Karakolu’nu sardılar.
Silahların patlamasıyla, çadırlarından fırlayan düşman jandarmaları, hemen karşı ateşe başladı. İş işten geçmişti. Çatışma çok kısa sürdü. Teslim olmuştu çadırdakiler. Yarısı ölmüş ya da ağır yaralıydı. Esirleri alarak köy içine indiler. Bir kısmı ise, kaçmayı başarmıştı. Kurtulma umutları yoktu. Kaçanlar başka bir süvari bölüğünün kucağına düşmüştü. Düşman esirlerini köy içinde gören köylüler, taşlarla hücum etti. Köylünün öfkesi dinecek gibi değildi. Esirleri koruyan yine Türk Süvarisi oldu.
Köylüleri şaşırtan, gök gürültüsünü andıran seslerdi. Bu seslerin nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. Yüzbaşı’nın yüzü gülmeye başladı. Yanına yaklaşan köylülere:
-Sürekli gök gürültüsünü andıran sesleri merak ediyorsunuz değil mi? diye sordu.
Köyün muhtarı:
-He vallaha Yüzbaşı’m! Nedir bu ses böyle? diye sordu.
Yüzbaşı, gayet neşeli:
-Bu sesler, Afyon Cephesi’nden gelmekte, dedi. Şafakla birlikte, Ordumuz hücuma geçti. Bu uğultu gibi duyulan sesler, top sesleri.
Türk Ordusu’nun saldırıya geçtiği haberini duyan köylüler, sevinç içinde bağırarak koşuşturmaya başladı. Ortalık açılmış, Güneş doğmak üzereydi. Atların torbalarını yeni tak-tıkları için, sabırsızlıkla bekliyordu süvariler. Yarım saat kadar bekledikten sonra, atlara binerek, hızla ayrıldılar köyden. Afyon tarafından, duman çıkararak gelen bir düşman uçağı, köyün hemen altındaki tarlalara düştü. Peşinden gelen bir uçak ise, üzerinde bir yay çizdikten sonra, geldiği istikamete doğru çekip gitti. Geri dönen uçağın Türk uçağı olduğunu öğrenen köylüler, bu olayı alkışlarla karşıladı.
Afyon Cephesine yardım için harekete geçen bir düşman alayı, Tokuşlar Ovası’na doğru hücuma kalktı. Düşman alayıyla çatışmaya giren, süvari bölüklerinin zor durumda olduğunu gören Fahrettin Paşa, hazır kıta bekleyen, bin kişilik süvariyi hücuma kaldırdı. Süvariler, atlardan inerek, piyade gibi savaşa tutuştu. Etrafının sarılmakta olduğunu anlayan düşman alayı, savaşmayı bırakarak geri çekilmek zorunda kaldı.
Döğer tarafında bulunan düşman yedekleri, Afyon Cephesine takviye için harekete geçtiklerinde, karşısında Türk süvarilerini buldu. Baskıyı görünce, geri çekildiler. Düşman hücumunu durdurmakla kalmayan Süvari Tümeni, düşman üzerine yüklenerek hırpalamaya başladı. Süvariler her taraftaydı. Hızlı manevralarıyla şaşkına çevirmişti düşmanı. Düşman birlikleri, çareyi, kuzeye doğru çekilmekte buldu. Süvariler, bu kez de kuzeye doğru hareketlenerek takibe devam etti.
Kasabanın içi çalkalanıyordu. Ortalıkta, nereden çıktığı belli olmayan haberler dolaşmaktaydı. Öbek öbek olmuş insanlar, yeni haberler duyabilmek için, oradan oraya koşuşturup duruyordu. Ulucami yakınındaki kalabalık, Cinci Kocakafa’yı dinliyordu. İri gövdesi, beyazlaşmış gür sakalı, yeşil gözleriyle, oldukça heyecanlı: