Son yazımızda bayram için yolculuğa çıkıyorum demiştim.
O zaman ilkyazımız da bayram tatili ile devam etsin.
Yaşı benimle aynı olanlar ve daha büyükler “Nerede o eski bayramlar” derler.
Eskiden her şey daha güzel, daha anlamlı, daha samimiydi.
Sonra?
Sonra tabiî ki her şey değişti, hayat değişti, alışkanlıklarımız değişti, işimiz gücümüz değişti.
Dünya değişti, ülkemiz değişti.
Oyuncaklarımız değişti oyunlarımız değişti, görgü kuralları değişti.
Karı koca ilişkileri değişti.
Anne, baba, çocuk ilişkileri değişti.
Yediğimiz değişti, içtiğimiz değişti.
Tamam da sevgili dostlar her şey değişirken bayramların değişmesine niye laf ediyoruz.
Sen eski sen değilsin ki bayram eski bayram olsun.
Bayrama günler kala, bayram tatili kaç gün olacak heyecanı yaşıyoruz.
Oysa bayram 4 gün.
Niye 9 gün olsun diye bekliyorsun?
Çalışmak istemiyoruz.
Tatile gidelim yan gelip yatalım istiyoruz.
Oysa eskiden en uzak gidilen bayram yolculuğu köydeki ananın babanın yanıydı.
Tüm aile orada toplanır babanın etrafında çoluk çocuk, torun torba, gelinler damatlar bir arada olurdu.
Ya şimdi?
Bayramlarda ziyaret yerleri ya Ege sahilleri, ya Akdeniz.
Anne baba cep telefonunu aç görüntülü ara o kadar.
Bayramlar değişmedi değişen bizleriz.
Neyse bayramdan önce hazırlandık yola çıkacağız.
Şoförümüz Hafize Özmen, araç sorumlusu Alparslan Özmen sabah 09.00’da bizi almak için geldiler.
Bizde hazırlık önceki geceden tamamlanmıştı.
Çantaları araca koyduktan sonra yolculuk başladı.
Daha Hafize Özmen kontağı çevirmeden biz başladık çocuklarla, “Onun arabası var güzel mi güzel, şoförü de var Özel mi özel” diye şarkı söylemeye.
Yani neşeli bir şekilde yola çıktık.
Yollar henüz boş daha bayram yoğunluğu yok.
Sandıklı, Keçiborlu derken Burdur’u geçtik gidiyoruz.
Bir yerlerde kahvaltı yapmak için yer bakıyoruz.
Dedim ki o iş bende.
Çeltikçi ile Bucak arasında çam, ceviz ve çınar ağaçları altında harika bir yer var orada duralım.
Birincisi ben çay içmem ama harika çayları olduğu söylenir.
İkincisi çok huzurlu ve güzel bir ortam.
Çamlaraltı denilen mola yerine girdik.
Kahvaltılar yapıldı onlar çay ben kahvemi içtikten sonra yeniden yola koyulduk.
Bu kez Antalya’ya girmeden Korkuteli, Elmalı üzerinden Finike’ye gideceğiz.
Bucak’tan sonra dağ yolu dedikleri Korkuteli yoluna döndük.
Korkuteli’ne varınca Adem Durmaz’ı aradım.
Korkuteli’nin meşhur yanık dondurması var.
Hele bir o dondurmadan yiyin, sonra kesinlikle daha önceki yedikleriniz için, “Bu dondurmaysa öncekiler neydi” diyeceksiniz.
Adem Korkmaz’a, “Korkuteli’ndeyiz yanık dondurma nerede yenir?” dedim.
Adem, “Neredeyseniz park edin beni bekleyin” dedi.
Olduğumuz bir yere park edip bekledik.
Adem benim gazeteci arkadaşım.
Çalıştığım gazetenin Korkuteli muhabiri.
Adem geldi, ama benim bildiğim Adem iki katı olmuş, enlemesine büyümüş.
Nur Pastanesinin önüne geldik.
Ön tarafta oturacak yer yok, içeri girdik oturacak yer yok, üst kata çıktık balkonda bir yer ayarladılar.
Masaya iki tabakta yarım kilodan bir kilo dev bir dondurma koydular.
Önce gözümüz doydu, sonra kokusu daha tatmadan nefis görünüyordu.
Kaşıklarla daldık dondurmaya.
Beş dakikada bir kilo dondurmayı mideye indirdik.
Hafize ve Alparslan Özmen’in gözleri parladı resmen kendilerine geldiler.
Neyse o harika dondurma molasından sonra Korkuteli’nden Elmalıya oradan da Finike’ye doğru yola çıktık.
Aile ziyareti, bayram sabahı, mangal, deniz faslı, balık ziyafeti, yanık dondurma ve Afyon.
Temmuz ortasında Finike’de 6 gün kaldım, denize gidip yandım, şehirde gezdik.
Ama hiç terlemeden geldim.
Biliyorsunuz bayramda birçok yerde sel baskınları oldu.
Afyon’da yağmurdan nasibini aldı.
Hala ilkbaharı yaşıyoruz.
Yaz bitti, yazı yaşayamadan geri kışa geçiş yapacağız.
Nereye gitti iklimler.
Hani nerede o eski bayramlar diyenler var ya.
Ne değişmedi ki bayramlar değişmesin.
Havamız suyumuz iklimimiz değişti.
Bu vesileyle bir kez daha bayramınızı kutlarım.
ORTAK AKIL DEĞİL “EMİR AKIL”
Afyonkarahisar’a atanan ve seçilen herkes mikrofonu her eline aldığında, “Afyon basını güçlü” diye bahseder.
Bu aslında, “Afyon basını biz ne dersek onu yazar” anlamına geliyor gibi bir şey.
Vali hanım geldiğinde bir ortamda, “Afyon basınında hiç özel haber, araştırma haber göremiyorum” diye bir konuşması var.
Çünkü yok.
Afyonkarahisar’da gazetecilik Valilik, Belediyeler, Üniversite açıklama bültenleri ile yapılıyor.
7 yıl kadar önce bir yazımda bültenler gelmese gazete çıkmayacak diye biz yazı yazdım.
Önceki gün gazetecilerin haberleştiği bir gurup var oraya birkaç kaynaktan şöyle bir duyuru düştü.
“Değerli meslektaşlarımız, Sayın Vali Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşi’nın girişimleri ve TRT’nin destekleri ile önümüzdeki günlerde haber yazımı, kamera ve görüntü çekimi, haber montajı, diksiyon, habercilik etiği, Basın Ahlak Yasası, sosyal medya gibi alanlarda Afyonkarahisarlı meslektaşlarımız için eğitim programı düzenlenecektir”
Bu duyuruyu okuyunca çok üzüldüm.
Afyonkarahisar’a ilk geldiğim yıllarda 12 yıl önce ATSO eski binasında ATSO Meslek Komiteleri toplantısına Ömer Elçi ile birlikte katılmıştık.
ATSO Başkanı Hüsnü Serteser’e, daha sonra o zamanki Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Emin Güzbey’e, sonra Afyonkarahisar Gazeteciler Dayanışma Derneği Başkanı Mehmet Abdioğlları’na ve son olarak da patronlar kulübü haline gelen yeni Afyon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sezer Küçükkurt’a, Türkiye Foto Muhabirleri Derneğinden TRT, NTV, Hürriyet, Sabah, Reuters gibi yerlerden haber fotoğrafı, haber yazımı, sayfa sekreterliği, haber kameramanlığı konuların da bir eğitim çalışması yapalım dedim.
İyi olur dediler ama hiç birisi bir adım atmadı.
Daha iyi habercilik, daha nitelikli gazetecilik nasıl yapılır gibi bir çaba hiç kimsenin yoktu.
Bu eksikliği Vali hanım’da gördüğü için Afyon basını için eğitim faaliyetlerine başladı.
Olay şu Afyonkarahisar’da “Ortak Akıl” işe yaramıyor.
Çünkü Afyonkarahisar, “Emir Akıl” hakim.