NELERİ SEVERİZ VEYA SEVMELİYİZ-2
Kur’anı kerimde dünya hayatının bize sevdirildiğinden haber verilir. Ama sevgimizi kontrol edemez isek, o zaman da bu durum aleyhimize olacağı aşikardır. Bu itibarla biz neleri sevmeli ve nasıl sevmeliyiz?
- Rabbimizi severiz: Allah sevgisi mümin için birinci önceliktir. Bizim Rabbimizden korkumuz O’nun sevgisin kaybetme korkusudur. Mümin kişi ben nasıl bir yanlış yaparımda Rabbimin sevgisini kaybederim endişesi taşır. Yani sevgilinin sevgisin kaybetme korkusudur. Çünkü bizi yaratan O’dur. Rızık veren sayısız nimetler veren O’dur. Bize peygamber ve kitap nimetini veren O’dur, bizi Müslümanlardan kılan O’dur.
- Peygamberleri ve Peygamberimizi severiz. Bizim için bütün peygamberlere iman esastır. Ve son peygamber efendimiz Muhammed Mustafa as’dır. Rahmet peygamberidir. Biz onunla medeni olduk. Eğer hayatımızda O varsa, rahmet var, O yoksa ayrılık ve azap var.
- Ehl-i beyt ve Ashabı severiz :
- Öğretmen ve İlim adamlarını :
- İbadetleri sever :
- Tarihi şahsiyetlerimizi severiz: Tarihi, kahramanlarla ve nice yiğitlerle dolu olan bir milletiz. Uzak ve yakın tarihimizde toplumumuzun hizmetinde olmuş olan tarihi şahsiyetlerimiz bizim için önemlidir. Elbette onları da severken ölçüsüz değil, insan olduklarını unutmadan ama bu millete yaptıkları iyilikleri de her daim hayırla anarak severiz. İnancımıza göre günahlardan ve hatalardan korunan sadece peygamberlerdir.
- Şühedayı ve gazilerimizi severiz: Şehitler, Bizim dillerimizle söylediğimiz kelime-i şehadeti bedenleri ile söyleyen ve kendilerine medyun-u şükran olduğumuz o büyük insanlar. Allah hepsini rahmetiyle muamele eylesin ve makamları ali olsun.
- Anne-babalarımızı severiz: iki aziz insan, anne ve baba. Ana gibi yar olmaz, ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar. Ve daha nice güzel sözler. Ama en güzeli Kur’an’ımıza ait değil mi? Onlara “ öf “ bile demeyin, diyerek onlara olan sevgi ve saygıyı zirveye çıkardı. Hz peygamber değil mi cennet annelerin ayakları altında diyerek onlara olan sevgiyi bize öğreten.
- Eşlerimizi evlatlarımızı, akrabalarımızı severiz :
- Komşularımızı ve diğer insanları severiz :
- İnsanı severiz: Yalnız bu sevgi hümanist bir anlayışla olan ve ölçüsüz sevgi değildir. Yaratılanı severiz yaratandan ötürüdüstürü bizim için önemlidir. Sevgimizin kaynağı kulların sahibine olan hürmetimizdendir. Hz. Ali Efendimize ait olduğu ifade edilen şu söz ne kadar da manidar: inanan insanlarla dinde kardeşiz, diğerleri ile yaratılışta kardeşiz. Bir defasında Medine’de Müslümanlarla birlikte otururken önlerinden geçen bir cenaze önünde ayağa kalkmıştır. Onun bu tutumu karşısında “Ey Peygamber o ölen bir Müslüman değildi” denilmesi üzere “o da bir can taşımıyor muydu?” diyerek insanlar arasındaki en temel asgari müşterek olan insan olma niteliğinin önemini vurgulamıştır...
- Vatanımızı, bayrağımızı severiz: Bu uğurda fedakarlık yaparız. Şehitlik ve gazilik kavramı bununu için vardır. Çünkü vatan üzerinde ecdadımızın kabirleri var, ulu mabetler var, namusumuz var. Bayrak sıradan bir eşya değildir. Onun taşıdığı sembol değerler toplum olarak bizim öz değerlerimizdir.
- Çocuklarımızı, Küçüklerimizi severiz ve büyüklerimizi sayarız: çocuklarımızın en temel ihtiyaçlarından birisi de onları sevgi ile büyütmektir.
- Günümüz dünyasında bir koşuşturma var ki, evdeki çocuklarımız ile neredeyse günler geçer göz göze gelemezdik. Şimdi evlerimizde kalınca birçoğumuz fart ettik ki çocuklarımız var.
- Onların bizim sevgimize ve ilgimize ihtiyaçları var. Diplomaları oluyor, dünyalıkları oluyor, ama sevgisiz büyürler ise , bir tarafları eksik kalıyor.
- Hz. Peygamber'in çocuklarla ilişkisinde dikkat çeken hususlar çocuk sevgisi ve onlara karşı hoşgörüsü, onlara değer vermesi, kız-erkek ayrımı yapmaması ve onlarla oynayıp şakalaşmasıdır. Yoğun bir telaş içinde geçen günümüz hayat şartları açısından ailelerde, çocuklarla ilişkilerde bu konular daha da bir önem taşımaktadır.
- Hz. Peygamber’in torunlarına karşı sevgisi, ibadet mahalli olan mescitte ve namaz esnasında dahi görülmektedir. Bugün toplumumuzda zaman zaman ve yanlış bir uygulama olarak camilerde çocuklara karşı sergilenen tavır düşünüldüğünde, hz. Peygamberin namaz esnasında torunlarının kendi sırtına çıkmalarına ses çıkarmaması gibi bir davranış hayli anlamlıdır.
- Öncelikle ifade etmek gerekirse sevgi ve rahmet peygamberi olan Hz. Peygamber, hem kendi çocuk ve torunlarına karşı şefkat ve içtenlikle davranan bir baba ve dede hem de diğer çocuklara karşı olan sevgi ve hoşgörüsü bilinen örnek bir şahsiyetti. Bu konudaki bir örneğe göre, toplam üç erkek ve dört kızdan oluşan yedi çocuğundan birisi olan oğlu İbrahim'in Medine'nin kenar mahallelerinin birisinde oturan bir sütannesi vardı. Sütannenin kocası demirci idi. Hz. Peygamber oğlu İbrahim'i ziyaret için gittiği zaman, demircinin dumanla dolu evine girer ve o ortamda onu kucağına alır, öper ve koklardı. (Müslim, Fedail, 63)
- Hz. Peygamber’in diğer çocuklara karşı olan sevgisi konusunda, Medine’deki kız çocuklarından herhangi birisinin Hz. Peygamber’in elinden tutup istediği tarafa götürdüğüne dair rivayet (Buhârî, Edeb, 61) güzel bir örnek oluşturmaktadır. Bu durum aynı zamanda, Hz. Peygamber ve çocuklar arasındaki karşılıklı diyalog açısından da önem taşımaktadır. Zira olumlu ilişkilerin gelişmesi için, ilk etapta iki taraf arasında yakınlık hissinin bulunması gerekmektedir. Nitekim kapının eşiğine düşüp yüzünü yaralayan Üsâme’nin yüzündeki kanı bizzat kendisi temizlemiş ve şayet kız olsaydı takılarla süsleyip güzel elbiseler giydirerek onu güzel ve cazibeli bir hale getireceğini ifade etmiştir. (İbnMâce, Nikâh, 49)
- Bu örneklerde, Hz. Peygamber’in hiçbir ayrım yapmadan çocuklara sevgi ve merhametle yaklaştığı görülmektedir. Zira çocuk, ancak sevgi ve merhametle yaklaşıldığı zaman kendisiyle sağlıklı ilişkiler kurulabilecek bir varlıktır.
- Hz. Peygamber’in çocuklara karşı ilgi ve sevgisi konusunda özellikle torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile ilgili olan örnekler daha çok göze çarpmaktadır. Bu örneklerde, Hz. Peygamber’in çocuk sevgisi, onlara nasıl hoşgörü ile yaklaştığı ve şakalaşıp oynadığı görülmektedir.
- Bu örneklerden birisine göre, Hz. Peygamber’i torunu Hz. Hasan’ı sevgi ve şefkatle sevip öperken gören Akra’ b. Hâbis’in “Benim on çocuğum vardır, onların hiçbirisini öpmedim” sözlerine karşılık “Şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?” buyurduktan sonra “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” diyerek karşılık vermiştir. (Buharî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 65)
- Bir başka seferde ise, “Küçüklerimize sevgi, şefkat ve merhamet; büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir” (Tirmizî, Birr, 15; EbûDâvûd, Edeb, 66) buyurarak İslam toplumunda bu konunun ne kadar önemli olduğunu ifade etmiştir. Zira büyüklerle küçükler arasında saygı ve sevgi çerçevesinde bir ilişkinin kurulması, toplumun sağlıklı olması açısından büyük önem taşımaktadır.
- Dünyayı ve içindekileri severiz: dünya sevgisi fıtridir. Ama bu sevgimiz ölçülüdür. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “ Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır“ (Kehf, 18 / 46)
- Dünyaya olan sevgimiz ölçülü dedik. Evet ölçüyü kaçırır isek, o zaman helal-haram dengesini kaçırırız.
- Hayatımızı devam ettirmek için belli bir dünyalığa ihtiyacımız var. Arzu ve heveslerimiz var, ve elbette olacaktır. Ama biz meşruiyyet çizgisine dikkat ederiz.
- Biz bir dünyalık hususunda üç hususu unutmayız. Elde ederken, elimimizde bulundururken ve elimizden çıkarırken. Her üç halde de imanımızın bize yüklediği sorumluluk çerçevesinde dünya ile ilişkilerimizi kurmaya ve korumaya çalışırız.
ŞÜKRÜ KABUKÇU
İL MÜFTÜSÜ