İlkokula gidiyorum.
Okulun koridoru mozaik kaymak gibi.
Herkes koşup üzerinde kayıyor.
Bende öğrenciyim elbette benim de yapasım geldi.
Bir hayli açıldıktan sonra Allah ne verdiyse koşup kaymaya başladım.
Tam köşeye geldim okul müdürü karşıma çıkmaz mı.
Adam gerçekten çok mu iriydi bilmiyorum ama yarım metre kala durduğumda bana 3 metre gibi geldi.
Kolumdan tuttu tokatı yapıştırdı.
Ne yalan söyleyeyim birkaç damla kaçırdım.
Şengül Kalı diye bir öğretmenimiz var.
Hayatımda gördüğüm en güzel kadındı.
Kibar, naif, anacan, bırakın dövmeyi kızmaya bile çekinir.
Bir kere rahatsızlandı okula gelemedi bir süre.
Sınıftan 5-6 kişi toplanıp evine geçmiş olsuna gittik.
Üç tane kızı var.
Ben hayatımda ilk defa sütlü Türk kahvesini orada içtim.
Daha doğrusu hayatımda ilk defa Türk kahvesini orada içtim.
O günlerde yan sınıfın bir öğretmeni var.
Adam dayakla eğitmek üzerine yaratılmış.
Bir gün bizim sınıfı soba odunuyla elimizin içi su toplayacak şekilde dövdü.
Gidip ne anneme, ne de babama elimi gösterip bak öğretmen bizi böyle dövdü diyemedik.
Diyemedik, çünkü ne yaramazlık yaptınız da dövdü diye birde evde dayak yerdik.
Bizim kuşağın tüm çocukları yaz tatillerinde 3 ay haylazlık yapamazdı.
Mutlaka bir esnafın yanına çırak verilirdi.
Birkaç kez heveslendim simit satmaya çıktım.
Zarar etmedim ama karda yoktu.
Sonra demirci çırağı oldum.
O zamanlar bırakın ustayı kalfa bile size tokatı yapıştırırdı.
Askere gittiniz 20 yaşındasınız, onbaşı ve çavuştan tutunda subay astsubaydan dayak yerdiniz.
Ben çıtayı yükselttim Tuğ Generalden tokat yemiş adamım.
Bizim kuşak böyle yetişti.
Dayak cennetten çıkma derlerdi.
Çok doğru olmasa da.
Ama bizim kuşakta hiç veli okulu bastı öğretmeni dövdü.
İş yerini bastı ustayı dövdü.
Hastaneyi basıp doktor dövdü asla duymazdık.
Bizim kuşağın bu adamları ve kadınları ne olduysa, kendileri her ne kadar böyle yetişmiş olsa da sakın ha çocuğuna birisi bırakın dayak atmayı biraz sert çıksa gidip annesine babasına iletiyor.
Anne baba anlamadan dinlemeden, vay sen kim oluyorsun da benim çocuğuma kızıyorsun diye okulu basıp öğretmeni dövebiliyor.
Biz nasıl bu hale geldik.
Artık akşamları televizyonlarda haber izlemez oldum.
Her akşam haberlerin yarısı kavga, şiddet, cinayet.
Toplumsal olarak cinnet geçiren bir ruh haline büründük.
Yol vermedi kavga, yan baktı kavga, lan dedi kavga.
Herkes çok rahat elini kolunu sallayarak gidip okul basıp öğretmen dövebiliyor.
Herkes çok rahat elini kolunu sallayarak hastane basıp doktor dövebiliyor.
Polis gelip gözaltına alıyor, işlemler yapıldıktan sonra adliyeye, “Niye yaptın, bir daha yapma tamam mı” denildikten sonra salıver gitsin.
Durum böyle olunca şehir eşkıyası magandalar daha bir cesaretleniyor.
Nasıl olsa okul basmak öğretmen dövmenin bir cezası yok.
Nasıl olsa hastane basıp doktor dövmenin bir cezası yok.
Mesela diyorum birisinin kafası esse polis karakolunu basıp bir polisi dövse yine mahkeme salar mı?
Mesela diyorum birisi kafası esse jandarmayı bassa bir komutanı dövse yine mahkeme salar mı?
Mesela diyorum birisi kafası esse adliyeyi bassa bir hakimi dövse aynı mahkeme onu da bir daha yapma tamam mı diye serbest bırakır mı?
Sonuçta öğretmende memur, doktorda memur.
Poliste memur, jandarmada, hakimde.
Hepsi devletin memurları.
Bazı memurları ve kurumları basmak bu kadar kolay ve cezasızsa diğerine niye ayrıcalık yapılıyor?
Şiddetin her türlüsüne karşıyız.
Kim ne için olursa olsun başka birini dövme hakkı yok.
Hele de görevi başında olan öğretmen ve doktorlarımız başta olmak üzere.
Yasa yapıcılar bu tarz şiddet olaylarına caydırıcı cezalar vermediği sürece bunun önünü alamayız.
O bakımdan her yıl yüzlerce kadın hayatını kaybediyor.
Üstelik göz göre göre.
Kadın şiddete uğruyor şikayetçi oluyor ifadesi alınıp serbest bırakılanlar tarafından öldürülüyor.
Ondan sonra yasanın görevini yapması yetmez.
Ölen kadın için artık o yasanın hiçbir anlamı yok.
Polis, asker, mahkemeler önleyici kurumlar olmak zorunda.
Daha bir olayı olmadan çözüm bulan ve gerekli cezai işlemleri yapmak, önlem almak zorunda.
Olay olup bittikten sonra birileri hayatını kaybettikten sonra verilen cezanın bir anlamı yok.
Dayak yiyen yediği ile kalıyorsa adalet yok demektir.
Adaletin olmadığı yerde derebeyliği çoğalır.
Gücü yeten kendi adaletini uygulamaya başlar.
Hoca Ahmet Yesevi okulunda yaşanan öğretmenlere yapılan şiddet olayını kınıyorum.
Öğretmenlerim geçmiş olsun.
Umarım demek istiyorum.
Umarım siz son olursunuz.
Yargı o tür magandalara gerekli cezaları verdikleri günleri umarak bekliyorum.
Onları salan hakim ve savcı beyler biraz empati yapın.
Saldırı size, ya da bir meslektaşınıza yapılsa yine serbest bırakır mıydınız?
Olayı Antalya’nın efsane Milli Eğitim Müdürü Süleyman Akyüz’ün anlattığı bir olayla kapatalım.
Aynı zamanda Süleyman Akyüz’ü da rahmetle analım.
Karadeniz’de birisi bir kadına tecavüz ediyor.
Kadın şikayetçi, polis yakalıyor mahkemeye çıkartıyor.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra tecavüzcü serbest kalıyor.
Çarşıda kadın adamı görüyor öfkeden deliye dönüyor gidip adliyeye hakime diyor ki, “Bana tecavüz eden adam çarşıda dolaşıyor niye salındı?”
Hakim, “Devlet af çıkardı ondan serbest” diyor.
Kadın, “Hakim Bey o adam bana tecavüz etti devlete değil.
Benim rızam olmadan nasıl çıkartılır” diyor.
Dayak yiyen doktor ve öğretmenin affetmediğini kimse affetmemeli.