Yıllar önce Avusturalya’da yaşayan İbrahim Kazal’ın bana aktardığı bilgileri bir yazıda toplamıştım.
Ankara’dan bir üniversite öğretim üyesi aradı, Gülnazik hikayesini tiyatro yapmak istiyoruz izniniz olursa dedi.
Hikaye benim değil yaşanmış bir olayı anlatmaya çalıştım dedim.
Sizinki kadar detaylı bir bilgiye başka bir kaynakta bulamadık, o bakımdan sizin referans almak istiyoruz dediler.
Memnuniyetle ne gerekiyorsa yapın dedim.
Sonra yıllarca neden Afyonkarahisar’da bu olayı müzikal bir projeye dönüştürmüyoruz diye çok düşündüm.
Belki bu güne kadar zamanı değildi, bir taraftan ben şehirde bu kadar sanatsal faaliyet yaparken, bir taraftan etrafımızda bu kadar kültür ve sanatla uğraşan insan varken tam zamanı diye düşünüyorum.
İbrahim Kazal olayı şöyle anlatmaya başladı.
1955-1965 Yıllarında Emirdağ Suvermez köyünde sağlık memurluğu yapan rahmetli Mahir Sakı’dan 1979 yılında bir olay dinlemiştim.
O zaman gençtim dikkatimi çekmedi.
Ama aynı hikayeyi Emirdağlı tarihi donanımı olan Selehattin Erenoğlu dostumdan 2014’de bir kez daha dinledim.
Bende seninle paylaşmak istiyorum.
Bu hikaye artık kulaktan kulağa değil belgelere geçsin istiyorum.
Tamam ağa bakarız sen bir anlat hele.
“Yumurtanın kulpu yok gözlerimde uyku yok” diye bir türkü var bildin mi?
Bildim neşeli güzel bir türkü.
O türkü neşeli değil, aslında bir ağıt.
Adı da Atina türküsü.
Ağa nereden çıktı bu şimdi.
Ben türkü araştırmacısı değilim dedim.
Dur da beni dinle sonra konuş dedi.
Dinledik.
Tam bir saat anlattı.
Olay şöyle oluyor.
Yunan’ın Afyon ve yöresini işgal ettiği zamanlarda meydana geliyor.
Emirdağ’ın Suvermez köyünde dünyalar güzeli 15-16 yaşında bir kız var.
Güzelliği dillere destan.
Kızın güzelliğine bakan gözlerini alamıyor.
Dönüp bir daha bakıyor.
Yunan’ın işgal ettiği yerlerden birisi de Emirdağ.
Yunan askerleri zaman zaman köylere de musallat olarak ne kadar ev, ahır, samanlık, ekmek odası her yeri arayıp değerli ne varsa savaş ganimeti olarak el koyarlar.
Evlerinin birinde değerli hiç bir şey yoktur.
Aile kıt kanat geçinen garip bir köylü ailesi.
Tek varlıkları çocukları.
O çocuklardan biri dünyalar güzeli Gülnazik.
Adı gibi gül gibi bir kız.
Daha 15-16 yaşında.
Gülnazik’in ailesi Yunan askerleri kızlarına göz koymasın diye yufka yaptıkları ocağın bacasının içine gizli bir bölme yapar.
Gülnazik o bölmenin içine gizlenir.
Kızın bir hafta yeme içme ihtiyacı azık olarak yanına konulur.
Kızın üzerinden duvar örülür ve saklanır.
Duvar sıvayla kapatılır.
İşgalci Yunan subayı ocaklığa girdiğinde bakar ve ocağın önü yeni sıvanmış olduğunu görerek yıktırır.
Gizli bölmenin içinde altın mal mülk beklerken dünyalar güzeli Gülnazik’i görünce kıza aşık olur.
Kızın güzelliğinden Yunan komutan neredeyse yere yıkılacak.
Dizlerinin bağı çözülür.
Aile şaşkınlık ve panik içinde gözyaşı dökmeye başlar.
Yunan komutan dünyalar güzeli Gülnazik’i kolundan tutar ve yanında götürmeye karar verir.
Kıza aşık olmuştur.
Gülnazil bir yandan anası, babası, kardeşleri diğer yandan feryat figan çığlıkları duvarda yankılanır.
Ama Yunan komutan hiç birine aldırmaz Gülnazik’i kolundan çekerek sürükleyerek alıp götürür.
İlk fırsatta kızı Yunanistan’a gönderir.
İşgal biter Yunan arkasına bile bakmadan çakmak zorunda kalır.
Kaçarken arkasında ne varsa yakıp yıkar.
Yakılan yıkılan her şey onarılır.
Ama Emirdağ’ın Suvermez köyünde Gülnazik’in ailesinin kaybının telafisi yoktur.
Aile yıllarca kızlarının hasretiyle yanıp tutuşur.
Derken yıllar geçer.
Yunan subay kaçırdığı Gülnazik ile evlenir.
3 çocukları olur.
Bir süre sonra Yunan subay hayatını kaybediyor.
Gülnazik vatan ve aile hasretine daha fazla dayanamaz.
Savaş ganimeti olarak kaçırıldığı Yunanistan’dan bir gemiyle Türkiye’ye doğru denize açılır.
Gülnazik, gemide ailem bu çocuklar Yunan diye kabul etmezler düşüncesiyle çocuklarını denize atmayı düşünür.
Ama bir türlü buna cesaret edemez.
Gece hava karardığında yanında çocukları ile dışarı çıkar.
Gözlerinden sicim gibi yaş gelir.
Yüreği yanar ama yinede çocuklarını Ege’nin karanlık sularına bırakacaktır.
Bu anlayan çocuklar Gülnazik’e yalvarmaya başlar.
“Ne olur yapma anne.
Anne bizi denize atma, Türk dedemize götür bizi” diye yalvarırlar.
Gülnazik kafasına koyduğunu yapar çocuklarını bir bir denize atar.
Ege’nin karanlık sularında çocukların çığlığı birkaç kez kulaklarında yankılanır.
Bağrına iki elini bastırarak kaçarak uzaklaşır.
Sonra aşağıda da yer alan ağıdı yakar.
ATİNA TÜRKÜSÜ
Otomobil boyandı
Atina’ya dayandı
Allı kızı görünce
Kafir Yunan dayandı.
Ah turnam allı turnam
Ben Atina’da durmam.
Atina’nın hamamı
İçindedir dumanı
Kimsecikten şüphem yok
Öldürsünler imamı.
Ah turnam allı turnam
Ben Atina’da durmam.
Yumurtanın sarısı
Yere düştü yarısı
Atina’ya gideli
Oldum Yunan karısı.
Turnam al beni turnam
Ben Atina’da durmam.
Top zülüfler yanımda
Tecellim var alnımda (Tecelli-Alin yazisi)
Çocuklarım sorarsan
Balıkların yanında.
Turnam al beni turnam
Ben Atina’da durmam.
Atina’nın üzümü
Ben tutmadım sözümü.
Çocuklarım atarken
Yumdum iki gözümü.
Turnam al beni turnam.
Ben Atina’da durmam.
Yumurtanın kulpu yok
Gözlerimde uyku yok
Çek kayıkçı kayığın
Yunanlıdan korkum yok.
Ah turnam allı turnam
Ben Atina’da durmam.
Atina’nın urganı
Kalın olur yorganı
Üç çocuğumu sorarsan
Balıkların kurbanı.
Turnam al beni turnam
Ben Atina’da durmam.
İşte böyle hikaye ve ağıt bu şekilde.
Yıllardır bu konuda bir şeyler yapmak istiyorum.
Belki zamanı şimdi.
Afyon türküleri eşliğinde Cumhuriyet’in 100. Yılının kutlandığı bu sene Gülnazik Müzikali yapmak istiyorum.
AKSAM İbrahim Alimoğlu başta olmak üzere Afyon’da bulunan tüm koro ve şeflere çağrımdır.
Gelin bu konuda birlikte bir şeyler yapalım.