Dünya üzerinde siyaset yüzlerce hatta binlerce yıldır yapılan bir yönetim şekli.
Çok başarılı olduğu dönemler var.
Yetersiz kaldığı dönemler var.
Başarısız olduğu dönemler var.
Vasat olduğu dönemler var.
Demokrasi dünyadaki en ideal yönetim şekli.
Binlerce yıllık tecrübeyle sabit.
Ancak demokraside çok kolay kazanılan, elde edilen bir şey değil.
Onun için halklar büyük mücadeleler verdiler, bedeller ödediler demokrasiyi elde ettiler.
Onun için birçok halk için demokrasi çok önemli ve kutsaldır.
Bazı ülkeler ise demokrasi, insan haklar, hak ve özgürlükler için fazla bir çaba harcamadı.
O bazı ülkelerden birisi Türkiye.
Yüz yıllarca beyliklerle yönetilmiş göçer bir toplumdan gelen genlerimiz var.
Bey istemiş yollara revan olmuşuz o yurt senin bu yort benim gezip durmuşuz.
Savaşlara girmiş, ülkeler kazanmışız.
7 cihana hükmeden imparatorluklar kurmuşuz.
Hiç sorgulamamışız göçüyoruz, göçmüşüz.
Savaşıyoruz savaşmışız.
Yurt kurmuş, imparatorluklar kurmuş, devletler kurmuş binlerce yıllık derin bir kültürümüz var.
Ancak?
Hala demokrasiyi tam olarak içimize sindirememiş bir toplumuz.
Çünkü bunun için halk olarak bir mücadele vermemişiz.
Bunun için bedel ödememişiz.
Ülkeyi işgalden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları işgal edilmiş bir ülkenin küllerinden yeni bir vatan kurdular.
Mustafa Kemal Atatürk, “bundan sonra padişah benim” dese elleri patlayacak kadar alkışlayacak bir kitle vardı.
Ama o, demokrasi ve cumhuriyet dedi.
Demokrasi ve Cumhuriyet halkın kendi kendini yönetmesi.
100 yıl geçti.
Halk hala kendi kendini nasıl yöneteceğini tam olarak sindiremedi.
Hala tek adam rejimi devam ediyor.
Bakın etrafınıza şehrinizdeki STK, Parti, Dernek, Muhtarlar.
Siyasi parti başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları seçimle göreve gelen hiç kimse kolay kolay o koltukları bırakmıyor.
Afyonkarahisar’da 4 dönem, 5 dönem 6 dönem mahalle ve köy muhtarlığı hatta belediye başkanlığı yapanlar var.
Sendika ve dernek başkanlarına bir bakın?
Onlarda da durum aynı.
Kazara bile göreve gelen bir daha o koltuktan kalkmak bilmiyor.
Çünkü genlerimiz tek adam yönetimine kodlanmış.
Oba beyi savaş demiş savaşmışız, göçüyoruz demiş göçmüşüz.
Demokrasi ve Cumhuriyet bize biraz fazla.
Binlerce yıllık genlerimiz ve alışkanlıklarımız 100 yılda değişmiyor.
Koltuğa oturan bir daha kalkmıyor.
Peki bu konuya nereden geldik?
CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu olayı.
Bildiğiniz gibi 2 seçim geride bıraktık.
20 yılda ilk defa muhalefet çok rahat kazanacağı bir seçimi kaybetti.
Kaybetti fakat “Yenildik ama ezilmedik” edebiyatı yapıyorlar.
6 parti bir araya gelmişsiniz, + birkaç partiden daha destek alıyorsunuz.
Neredeyse beni aday gösterseler benim bile kazanacağım bir seçimi kaybettiler.
Sonrada “Kaybettik ama ezilmedik” ya bir gidin oradan be.
Seçim kazanılmak üzerine yapılır.
Sadece kendi koltuklarını korumak üzerine değil.
CHP’de yayınlanan bazı isimler var.
7 dönem, 6 dönem, 5 dönem milletvekili.
7 dönem 6 dönem ne demek 30 yıl 35 yıl demek.
İnsan ömrünün yarısı.
Adamlar partiye öyle bir çöreklenmişler ki başkasının o sistemin içine girmesi imkansız.
Daha önce Afyonkarahisar’da CHP’de delege baronları diye bir yazı yazmıştım.
Onu yeniden bulup paylaşmak isterim.
Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybeden 6’lı masada tek tartışılan parti CHP.
Gerisi?
İYİ Parti biraz sarsıldı ama şimdilik işi rölantiye almışlar.
Sadet, Deva, Gelecek, DP bunlar seçimlerin tek kazananı onlarda sorun yok.
Burada büyük ağabey konumundaki CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu tartışmanın odağında.
Kılıçdaroğlu’da bir yandan herkes genel başkan adayı olabilir diyor, başka bir yandan da, sen aday olursan İstanbul düşer, sen aday olursan falan olur diye kendisini tek bırakmaya çalışıyor.
İl başkanlarını topladı Genel Başkanımızın arkasındayız.
Belediye Başkanlarını topladı Genel Başkanımızın arkasındayız.
Parti içi bazı kişilerin koltuklarını değiştirdi.
Bu bir değişim değil.
Değişim köklü olur, sen 100 yıllık geçmişi olan Türkiye’nin ilk siyasi partisisin.
Senin ilk genel başkanın Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü.
100 yıllık bir parti bu seviyelerde olmamalı.
Ben bir Antalyalı olarak elbette Deniz Baykal’ı iyi bilen, tanışan ve her Antalya’ya geldiğinde görüşen bir gazeteci olarak sever ve destek olan biriyim.
Deniz Baykal’la başlayan halktan kopuk, salon ve burjuva partisi CHP’yi % 25’ler seviyesine hapsetti.
CHP Halktan kopan bir parti oldu.
Her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu halka ulaşmaya çalışsa da bunu başaramadı, inandıramadı, ortada bir güven sorunu var.
O bakımdan CHP’de değişim sesleri yükselmeye başladı.
Değişim parti yönetimindeki aynı isimlerin koltuklarını birinden alıp diğerine vermekle olmaz.
CHP özüne dönmek zorunda.
Delege baronlarına son verip 3 dönem kuralını koymalı.
En başarılısı bile olsa en fazla 3 dönemden sonra o koltuklardan kalkmasını bilmeli.
Ön seçim mutlaka yapılmalı.
Öyle delege bazlı, bazı illerde değil.
Tüm Türkiye’de kayıtlı üyelerin tam katılıyla yapılmalı.
O zaman delege baronlarına gerek kalmaz, milletvekili adamlarına gerek kalmaz, genel başkan destekçilerine gerek kalmaz.
Tüm yurtta ve tüm üyelerle açık ve şeffaf yapılmalı.
İşte o zaman gerçekten halkın içinden sevilen, bilinen isimler kazanmaya başlar.
Kazananlarda Genel Başkana değil seçmene güvenerek parti için demokrasi daha iyi işler.
Hak eden hak ettiği koltuklara gelir.
Genel başkan torpillileri değil.
25-30 yıl aynı koltuklarda oturanlar değil.
Partinin ve ülkenin önünü açacak bilgili donanımlı isimler gelir.
Halkta karşılığı olan ve inandırıcı güvenilir insanlar olursa yıllardır alamadığınız iç Anadolu oylarını alabilirsiniz.
Kendi koltuklarınızı değil ülkenin geleceğini düşünüyorsanız bunu yaparsınız.
100 yıllık CHP diğer partilere de örnek olur.
Yoksa genel merkezdeki aynı isimlerin koltuklarını ve odalarını değiştirerek değişim olmaz.
Değişim tabanda olur.
Zihniyette olur.
Değişim Afyonkarahisar’da olur.
Anadolu’da olur.
Pazartesi CHP’de kongre süreci ve adaylıklar üzerine bir yazdı da görüşmek üzere.