Bizim genlerimizde tek adam, tek lider, bireysel önderlik var.
Birlikte yönetilmek ve yönetmek yok.
Beyim, şahım, hünkârım, padişahım, başkanım.
Başta kim varsa hükmü o vermiş.
Her ne kadar kendi meclisleri olsa da liderin sözü etkin olmuş.
Hadi taşınıyoruz, yarın savaşıyoruz hiçbir zaman neden diye sormadık.
Bin yıldır kanımızda, genimizde bu var.
Onun için her ne kadar zaman zaman ve günümüzde bazı siyasi birliktelikler olsa da ne yazık ki uzun ömürlü olmuyor.
Türk siyasi tarihinde en uzun süren birliktelik Millet İttifakı CHP ile İYİ Parti arasında oldu.
Tam 6 yıl sürdü.
Daha sonra bunlara Saadet Partisi, Demokrat, Gelecek ve Deva partisi katılarak 6’lı masa oldular.
O da sadece bir yıl sürdü.
Her şey iyi giderken ne oldu da bu birliktelik dağıldı?
Bunun arkasında kim var?
Neden böyle oluyor?
İsterseniz gelin birlikte kısa bir bilgi tazelemesi yapalım.
Eminim ben hatırlatınca sizde “evet ya” diyeceksiniz.
Kendi meslek yaşantımın içinde tanık olduğum bazı olayları anlatacağım.
Ülkedeki siyasi yelpazenin ve anlayışını beğenmeyen bir gurup bir araya geldiler.
Ülkenin genç, yakışıklı ve zengin bir adamı olan Cem Boyner’e gittiler.
Dediler ki, “Bu siyasetle ülke bir yere gitmez, yeni bir anlayış ve bakış açısı getirmek lazım.
Siz başarılı bir iş adamısınız.
Kendi yarattığınız markalar yok satıyor, dünyayı biliyorsunuz.
Paranız pulunuz var en azından siyasetten zenginleşecek bir teşebbüsünüz olmaz.
Ülkenin size ihtiyacı var” dediler.
Cem Boyner’in aklına yattı.
Türkiye’de ilk defa adı parti olmayan bir parti kuruldu.
“Yeni Demokrasi Hareketi” Cem Boyner liderliğinde açık toplum, çoğulculuk, serbest piyasa, özgürlük, liberal gibi daha Avrupavari bir parti kurdu 22 Kasım 1994 yılında.
Cem Boyner eşi ve çocukları ile aynı otobüsle Anadolu turuna çıktı.
Manavgat ve Alanya turlarına bende katıldım.
Hatta Manavgat Yeni Demokrasi Hareketi kurucularından biri oldum.
İlk yapılan ilçe kongresinde de divan başkanlığı yaptım.
Ama ne olduysa Cem Boyner’in yanındaki birçok kişiye bir el dokunmaya başladı.
Boyner’e Yeni Demokrasi Hareketi’ni kurduranlar onu yarı yolda bıraktılar.
Cem Boyner “Yuh be size” diyerek 2 Kasım 1997’de Yeni Demokrasi Hareketini kapattı.
Birileri yeni bir oluşumu ve yeni şeyler söylenmesini istemiyordu.
O karanlık gizli el devreye girdi.
3 Mayıs 1999’da DSP, ANAP ve MHP koalisyon hükümeti kuruldu.
Bülent Ecevit Başbakan, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli Başbakan yardımcısı oldular.
Yaşanan Marmara depremi ve ekonomik kriz, bankalar operasyonu ile tam bir siyasi ve ekonomik çöküş yaşanıyordu.
Ülkeyi bu çıkmazdan kurtaracak biri aranıyordu.
O zamanlar Dünya Bankası 2. Başkanı olan Kemal Derviş Amerika’dan Türkiye’ye kurtarıcı olarak geldi.
2 Mart 2001 tarihinde bağımsız olarak ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı olarak görevlendirildi.
Bugün Avrupa’nın bile en güçlü bankacılık sistemini kuran alt yapısını oluşturan kişi.
Ekonomiyi gerçekten rayına oturttu.
AK Parti ilk 10 yıl Kemal Derviş’in kurduğu sisteme hiç dokunmadan uyguladı.
Çünkü sağlam ve güçlü bir altyapı vardı.
DSP’de Bülent Ecevit’in sağlık sorunları, hükümetin güç kaybetmesi devam ediyordu.
Kemal Derviş ile Antalya’ya yaptığı ziyarette 3 gün birlikte dolaştım.
Gittiğimiz her yerde halktan inanılmaz bir ilgi vardı.
Herkes onu kurtarıcı olarak görüyordu.
Hatta bir adım ileri gidip sen 2. Atatürk’sün diyenlere tanık oldum.
Gidişattan o’da hoşnut değildi.
O yıllarda Cumhuriyet tarihinin en başarılı Dış İşleri Bakanı İsmail Cem.
Sorunlu olduğumuz tüm komşularımızla ve dünyayla kucaklaşmamızı ve diyalog kanallarını açtı.
Yunan bakanı Türkiye’de harman dalı oynuyor, İsmail Cem Atina’da sirtaki yapıyor.
Bülent Ecevit’in sağ kolu olan Hüsamettin Özkan DSP’nin en etkili adamı.
Kemal Derviş’in tavsiyesiyle İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan ile birlikte yeni bir parti kurma fikri ortaya çıktı.
O zaman bu üçlüye troyka deniliyor.
Yeni bir parti, İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş.
Basından ve halktan çok büyük bir ilgi görüyordu.
Abartısız söylüyorum o tarihte AK Parti’nin ilk çıkışı gibi tek başına hükümet kuracak bir ilgi vardı.
Parti kurulmaya başladığında yine karanlık bir el bu işe el attı.
Partiyi kurduran Kemal Derviş kendi dışarıda kalmaya başladı.
Ve Kemal Derviş Amerika’ya gidip geldi CHP’ye katıldı.
22 Temmuz 2002 tarihinde kurulan, halka büyük bir heyecan ve umut yaratan Yeni Türkiye Partisi daha doğarken öldü.
Türkiye’de birlikte yönetmek kimsenin işine gelmiyor.
Birileri devreye girdi İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş’li ‘troyka’ üçlü yönetim sistemi engelledi.
Yeni Türkiye Partisi umudun adı olmasına rağmen bir varlık gösteremeden yok olup gitti.
Kemal Derviş?
Halkın büyük umutları, kurtarıcı ve 2. Atatürk olarak gördükleri adam ise CHP’de sıradan bir milletvekili olarak kaybolup gitti.
Birileri Türk siyasetini dizayn etme, ayar verme, karanlık ellerin operasyonu bir kez daha devreye girdi.
ANAP-DYP birleşmesine gelelim.
Erkan Mumcu’yu ilk milletvekili seçildiği 1995 yılından beri tanırım.
Defalarca birlikte dolaşık, hatta Bakan Gazeteci kavgası diye 3 ulusal kanala haber olduk.
Bir dönem kaprisli, şımarık, ukala zamanları oldu.
Beklide normal.
Çok genç yaşta çok büyük sorumluluklar yüklediler.
Manavgat Oymapınar Barajında tekne turunda Ali Talip Özdemir, bana Erkan Mumcu’yu göstererek bu çocuğa dikkat et.
ANAP’ın gelecekteki Gelen Başkanı dedi.
ANAP ve AK Parti Hükümetlerinde uzun yıllar Kültür ve Turizm Bakanı ve Milli Eğitim Bakanlığı yaptı.
AK Parti’den ayrıldıktan sonra yeniden ANAP’a döndü ve Genel Başkan oldu.
Tıpkı 1995 yılında Ali Talip Özdemir’in dediği gibi.
Erkan Mumcu hayatının en büyük hamlesini yaparak merkez sağı birleştirmek için büyük bir çaba harcadı.
DYP o zamanki Genel Başkanı Mehmet Ağar ile bir araya geldi.
ANAP-DYP’nin birleşmesi için her iki tarafta çalışmaya başladı.
Tam iş bitti merkez sağ birleşiyor derken yine birileri devreye girdi.
Karanlık gizli bir el ANAP-DYP birleşmesini engelledi.
Bu kez işi bozan Mehmet Ağar olmuştu.
Ortalıkta konuşulan önüne susurluk dosyaları konulmuş ve hatta ciddi bir para verilerek birleşmeyi engellediler.
Bu duruma kızan Erkan Mumcu siyaset sahnesinden çekildi.
Mehmet Ağar ise nerede ne iş yapar bilen yok.
Birlikte ve güçlü bir oluşumu maalesef bu ülkede kimse başaramıyor.
Son örnek birkaç gün önce canlı canlı karşımızda yaşandı.
2017’de MHP’den ayrılıp İYİ Parti’yi kuran Meral Akşener 2018 seçimlerine giremiyordu.
CHP’nin verdiği 14 milletvekili ile mecliste gurup kurup seçime gide bildi.
CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu kendileri büyük bir riske girdiler.
2018’de kurulan millet ittifakı İYİ Parti’yi meclise taşıdı.
Aynı ittifak İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirleri aldılar.
Birlikten güç doğar bir kez daha gördük.
Millet İttifakı CHP ve İYİ Parti ile kuruldu.
Bir yıl kadar önce bu ittifaka DP, SP, Deva ve Gelecek partileri de katılarak 6’lı masa denilen birlikteliğe dönüştü.
Tam bir yıldır Cumhurbaşkanı belirlemek için 13 defa toplanıp yol haritası hazırlayan 6’lı masa halkta büyük bir umut ve beklenti yarattı.
Tam da seçimlere iki ay kala bir gece önce 6 Mart’ta adayımızı açıklıyoruz diye aynı kağıda imza atıp, gece birlikte yemek yedikten sonra sabahında İYİ Parti lideri Meral Akşener’in kameralar karşısına çıkıp kumar masası, noter, dayatma gibi 5 genel başkana hiç şık olmayan bir biçimde suçlayarak biz yokuz denilmesi akılla izah edilecek bir konu değil.
Hele de bir kanalda yorumcu Prof. Dr. Ersan Şen’in ben cumhurbaşkanı adayı olabilirim diye konuşmasının üzerinden daha üç beş dakika geçmeden arayıp Genel Başkan yardımcısı ve Genel Başkan Meral Akşener’in görüşelim teklifi akıllara zarar.
Bir partinin genel başkanı olan ve sizin partinizin seçimlere ve meclise girmesini sağlayan kişinin Cumhurbaşkanı adaylığını kabul etmeyip televizyonda ben aday olabilirim diyen birini kurtarıcı olarak görmek hiç mantıklı bir davranış değil.
Çaresizlik, denize düşen yılana sarılır hikayesine döndü.
O açıklama Meral Akşener’in tek başına verdiği bir karar değil.
Bana göre yine karanlık bir el bu oluşuma dur dedi.
Meral Akşener’de gereğini yaptı.