Mus'ab b. Umeyr (r.a.) (585-625) Mekke’de Kâbe’nin sancaktarlığını yapmış Abduddaroğullarına mensup zengin bir aileden tanınan, sevilen, yakışıklı bir gençtir. En güzel elbiseler, ayakkabılar giyen, kullandığı özel kokularla bilinen Mus’ab, genç, yakışıklı, zengin, gösterişli, itibarlı, refah içinde bir hayatı vardı. Caddede yürürken genç kızlar durup gıpta ile bakar, Mus’ab gibi birine eş olma arzusu hayallerini süslerdi. O vakarla, alımlı yürür dönüp bakmaz, iffetini korurdu. Cahiliye devrinin kirlerinden uzak, güzel ahlak timsali bir mizacı vardı.
Mus’ab, arkadaşlarına, yakınlarına ve samimi olduğu kimselere hep içinde bir boşluk olduğunu söylediğinde herkes bir şey söylermiş. Kimisi evlenmeyi, kimisi eğlenmeyi söylese de Onun huzur arayışı devam etmiş. Bir gün, İslam’ı ilk kabul edenlerden, okuma yazma bilen sahabe Habbab b. Eret’in demirci dükkânına yönelen Mus’ab. Yirmi beş yaşındadır. O’nun gelişini gören Habbab, İslam’ı tebliğ etmek için heyecanlanmış. Elindeki demirin kızgın tarafını tutmuş. Mus’ab, elin yanmıyor mu? Deyince, yüreğindeki yangının daha fazla olduğunu söylemiş.
Daru’l Erkam’a beraber gitmişler. Peygamberimizle (asm) görüşüp İslam ile müşerref olmuş. İlk Müslümanların safına katılmış. Daru’l Erkam’a devam eden Mus’ab(r.a.) ruh haline yansıyan nuru, huzuru ve hayatındaki değişiklikten annesi rahatsız olmuş. Atalarının dinini, puta tapmayı bırakıp yoksullar, yetimler ve kölelerle mi beraber olacaksın anlamında sözlerle ikna etmeye çalışmış. İslam’dan vazgeçirmek için eve hapsetmiş, cezalandırmış, kırbaçlatmış, servetinden mahrum etse de; O annesine hakkı anlatmış.
İslam’ın güneş gibi insanları aydınlatan ulvi hakikatlerine inanan Mus’ab, (r.a.) dünyanın güzelliklerini, zenginliklerini, servetini, şöhretini tereddüt etmeden bırakmıştır. Kur’an nuru ve İslam şuuru ve tahkiki imanla Hz. Peygamber’in (asm) yoluna istikametle devam etmiştir.
İlk Müslümanların maruz kaldığı dayanılmaz baskı ve işkenceler nedeniyle iki defa Müslüman kafilesi ile Habeşistan’a hicret etmiştir. Medine’deki ilk Müslümanlardan Esat ibni Zürare ve arkadaşları, İslam’ı anlatacak görevli istemişler. Bu talep üzerine; güzel üslubu, geniş bilgisi, etkili konuşması, fasih hitabeti ve samimi tavrıyla bilinen Mus’ab b. Umeyr’i Peygamberimiz (asm) Kur’an öğretmek ve İslam’ı tebliğ etmek üzere Medine’ye görevlendirmiştir.
Medine’li ilk Müslüman Esat ibni Zürare’nin evinde kalan Mus’ab, (r.a.) İslam’ı ihlâs ve takva ile yaşamış, Allahın ( c.c.) emrini, Kur’an hakikatlerini herkese samimiyetle tebliğ etmiş, anlatmış, söylemiştir. Bir yılın sonunda Medine’den Mekke’ye 75 kişi ile Akabe’ye gelmişler. Mus’ab b. Umeyr, Hz. Peygamberimizin(asm) huzuruna çıkıp ziyaret edip bilgiler vermiş.. Mekke’de on bin evden imanın girmediği ev kalmadığını duyan Efendimiz,(asm) O’na “Mus’ab-ıl Hayr” diye taltif etmiştir.
Mus’ab’ın (r.a.) Namı, şanı asırlar ötesinden geliyor. Fani dünyanın her şeyini Allah(c.c) rızası, Peygamber (asm) sevgisi ve ahiret için terk etmiş fazilet sahibi, fedakar, kahraman, Resulullah’ın (asm) sancaktarı, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmış, muhacir ve şehit sahabedir.
625 yılında 40 yaşındaydı. Yüzünün güzelliği, dört kuşak öteden akraba olan Resulullah’a (asm) benziyordu. Uhud Savaşında Peygamberimiz (asm) Ona hırkasını, sancağı vermiş ve anlamlı bakışlarını üzerinde gezdirmişti. Müşrikler, Peygamber Efendimizi (asm) öldürmeye çalışıyorlardı. Mus’ab, , Resul-i Ekrem’in yanından ayrılmıyor, var gücüyle koruyordu.
Efendimiz’i yaralayan İbni Kamie atıyla yaklaşıp Mus’ab’a kılıç darbelerini indirdi. Ellerini kesilince kollarıyla sancağı göğsüne bastırdı. Başından aldığı darbe ile yere yığıldı. Uhud’da şehit olduğu anda bile Efendimize zarar gelmemesini düşünen Mus’ab, (r.a.) peygamber öldü zannetmeleri için yüz üstü kapanmıştır. Başka bir görüşte Hz. Peygamber Efendimiz, (asm) Mus’ab’ın başındaki ve vücudundaki yaraları görüp üzülmesin diye yere kapandığı rivayet edilmiştir. Allah onlardan razı olsun…