ÇOCUĞUN YARIDA KALAN SEVİNCİ
Bayram sabahında güneşin aydınlattığı kadar sevinçli çocuk, her halinden pürneşe içinde olduğu belli oluyordu. Yolda yürüyen annesinin, babasının önünden, arakasından sekiyor, zıplıyor, gülüyor, koşuyor ve kendince öylesine çocuk şarkıları mırıldanıyordu. Yüzünde mutlu aile huzurunun sıcaklığı, tatlılığı, masumluğu fark edilmiş olmalı ki gözlerim gayri ihtiyari çocuğun sempatik hareketlerine takıldı.
Her evde Bayram hazırlıklarının tatlı telaşı yaşanırken çocukların ki ayrı bir yer tutar. Bayram sabahında tüm çocuklar sevinçle gözlerini açarlar. Bayramlıklarını giyerler, erkek çocuklar babasının elinden tutar bayram namazına giderler. Anne babalarıyla büyüklere ziyarete gidip el öpmeyi iple çekerler. Büyüklerin sevgileri, ilgileri, iltifatları, ikramları, armağanları ziyaretlerin, ev gezmelerinin cazibesini daha da artırır.
İncecik gülümseyişler ve tatlı sevinçlerle Bayram sabahında caddede yürüyen karı – koca ve çocuğun imrenilecek halinin kısa bir zaman sonra alabora olacağı, biranda umutların, duyguların sükût-u hayale uğrayacağı kimsenin aklına gelmezdi.
Önümde yürüyen çocuğun anne-babası da sükûnet içinde aheste adımlarla, konuşarak ilerliyorlardı. Bir süre sonra daha gözden kaybolmadan, birbirlerine karşı seslerini yükseltmeye başladılar. Farkında olmadan el kol hareketleri, mimikleri ve adımları sertleşmeye başladı. Konuştukları duyulmasa da karşılıklı tavırlar bir tehlikenin yakın olduğunu haber veriyordu. Çocuk, bu diyaloktan bir şey anlamadan çocuksu, tatlı, sevecen, neşeli koşuşturmaları devam ediyordu.
Birden sinir krizine giren kadın: “Bana böyle azarlayarak, bağırarak konuşamazsın ve aşağılayamazsın.” Diye sesini iyice yükseltti. Yolda yürürken eşinin böyle çıkışını beklemeyen adam, etrafına bakındı, mahcup oldu, kızgınlığı arttı. Uluorta eşinin aniden yükselen sesini hazmedemedi. Şuurunu kaybetmişçesine elindeki sigarayı öfkeyle yere çarptı. Avazının çıktığı kadar bağırarak: “Anlayışlı olsan bağırtmazsın be kadın. Baya da bağıracağım. Sen bağırtıyorsun! Sen sinir ediyorsun…..sen..sen…”
Yoldan geçen herkes, bir bayram sabahı orta oyunu seyreder gibi acı bir trajediye tanık oluyordu. Hepimiz, eşler arasına girilmez örfünün arkasına saklanarak sağır ve dilsiz olmuş, nutkumuz tutulmuştu. Tartışma olanca şiddetiyle devam ederken çocuğun küçücük kalbi travma yaşıyordu. sevinç ifadeleri, hareketliliği durgunlaştı, yerini mahzun bakışlar ve endişeli tedirginlikler aldı.
Kadın bağırarak: “Bana böyle bağırıp, çağırıp hakaret edersen gideceğim! Hem de şimdi. Hep katlanan ben oldum…” Adam öfkeli ve hırçın: “Bir yere gidemezsin, gidemeyeceksin.” Derken kadının elini tutmak istedi. Kadın elini öfkeyle hızlıca çekerek: “Bak işte gidiyorum. Yeter be.. Öf be, ne bu senden çektiğim….” Sert, gergin adımlarla yürüdüğü istikametin tam tersine yöneldi.
Adam gururundan taviz vermeden, hanımının arkasından bakmadan ve bir kelime söylemeden, sigarayı yaktı, kendi yoluna devam etti.
Tartışma şiddetlenince sevinci, heyecanı, ümitleri sönen çocuk, sanki bir kazaya uğramışçasına, güneşli bir günde, çiçekli bahçeden, dikenler arasına düşmüş gibi şaşkın, tereddütlü, korku içinde bir anda durgunlaştı, ne yapacağına karar veremedi.
Öfkelerine yenik düşerek cedelleşen iki kişinin birbirlerine kaba, sert, öfkeli, şiddet dolu sesler, tavırlar ve hareketlerle bağırıp çağırarak yollarını ayırdılar. Ancak çocuğun küçücük dünyasında, sevinç dolu hayallerini ve ümitlerini yıktıklarını, yaktıklarını fark etmediler bile.
Sorumsuz anne-babanın masum bir çocuğun geleceğini, kişiliğini, huzurunu, mutluluğunu, başarısını nasıl yok ettiğine bayram sabahında hüzünlü sokaklar, ıslak kaldırımlar tanık oluyordu.
Küçük çocuk, şaşkın, üzgün ve panik içinde ne yapacağını bilemedi. Ani bir refleksle önce annesinin arkasından birkaç adım attı. Sonra babasına doğru koşar gibi yaptı. Sonra tekrar annesinin arkasından koşarak yetişti ve annesinin elinin sıcaklığına sıkıca tutundu. Öfkeli kadın, eline küçük bir elin temasıyla, çocuğu olduğunu hatırladı ve ona dönüp baktı. Birlikte yola devam ederken çocuk, arada bir dönüp dönüp babasının arkasından bakıyordu…
Bayram sabahında bir çocuk kalbine, çaresizliğin ağır yükü binmişti. Öfke ve gurur mahkûmu olan zavallı çocuğun, gözlerindeki sevinç ışıltıları, gülücükler, afacanlıklar, bayram sevinci bitmiş; yerini acı, buruk, hüzünlü, gönülsüz, sessiz yürüyüşe ve meçhule giden isteksiz adımlara terk etmişti...