Güzel Anadolu’muzun köyleri, sade yaşantısı olan, temiz kalpli, mütevazı, muhlis, mümtaz insanların yaşadığı bereketli topraklardır.
Her şey köylerin bereketli kaynaklarından, dağ, bağ, bahçe ve tarlalarından gelir, sofralarımızı süsler. Vakarlı insanların güzel hasletleri, her halinden anlaşılır. Güneş yanığı yüzlerindeki tebessüm, iyi niyet, samimiyet ve hoşgörülü tavırlar huzurun kaynağıdır.
Elemeği ve alın teri ile çalışarak gelir temin eden insanlar, başkasına muhtaç olmadığı gibi muhtaçlara yardım elini uzatırlar. Misafirperverdir, ikram etmeyi, hediye vermeyi severler. Gönül zenginliği ile gökyüzü kadar berrak, toprak kadar cömert, suyun akışı gibi enginlikleri ve nezafetleri billur kadar pak olur. Şefkat ve merhamet doludurlar. Aşk, vefa, sadakat, çile, ayrılık, gurbet türküleri onların dillerinden, gönüllerindeki pınarlarından coşmuş, gözyaşlarından damıtılmıştır…
Dağlar onlara ses verir, rüzgârlarla konuşurlar, rahmet damlacıkları sevinç kaynağı, toprakta izleri, bozkırlarda sırları vardır. Allah’a inanır, tevekkül eder, imandan ve ibadetten güç alırlar. Nur huzmeleri gibi duyguları, hisleri, heyecanları, niyazları çatlamış dudaklarından ve nasırlı ellerinden arşa yükselir. Huşuyu, huzuru, mutluluğu inancındaki lahuti derinliklerde bulurlar. Nimetleri ihsan eden Rabbimize sabır ve şükrü dillerinden eksik etmezler.
Anadolu insanlarının gösterişten uzak sade bir hayatı, nezih, temiz, berrak, huzurlu bir dünyaları vardır. Halis sözleri, hasbi davranışları ve bakışlarındaki masumiyet, içtenlik dostluğun samimiyetini perçinler. Onlar bahar çiçeklerinin renginden ilham alırlar, güzelliğiyle, rayihalarıyla söyleşirler.
Hoşgörülü olgun şahsiyetleri, güler yüzlü tavırları, içten samimiyetleri, tatlı sohbetleri muhataplarına ihlâs, istikamet, ilham verir. Geçmişten aldıkları köklü bilgi, görgü ve edep ve terbiye geleneği, gelecek nesillere ümit ışığı ve huzur işaretleri verir.
Geçen gün akşam vakti Çatkuyusu Köyünden yörüklerin Bekir’le tanıştım. Onun anlattığı hayat hikâyesi, altmış senelik bir ömrün hülasası gibiydi. Köy hayatının özlemlerini zamanın ihtiyaçları ve çalışma şartlarıyla örmüş, sarıp bağlamış erdemli, edepli, arif bir şahsiyetin anlatımında; Anadolu insanının saf ve sadeliği okunuyordu. Azimli, gayretli, çalışkan bir köylünün yoksulluğu nasıl yendiğini anlattı.
Köy hayatında çobanlık yapmış, şehre geldiğinde devlet üretme çiftliğinde işe başlamış. Boş zamanlarda inşaatta ve amele pazarında işe gitmeye başlamış. Devlet işinden istifa ederek beden işçisi olarak gündelik işlere gitmeye başlamış. Tutumlu, düzenli ve gayretli çalışmalarıyla on senede, dört- beş tane arsa almış, ev yaptırmış. Sonra traktörle nakliyecilikle devam etmiş. Şimdi hali vakti, sağlığı yerinde olduğunu söylüyor. Beden işçiliği yaptığı halde bu zamana kadar hiç doktora çıkıp reçete yazdırmamış…
Her karşılaştığımız insan, şu kadar çocuğum var. Hepside devlet dairesinde çalışıyor, diye gururla anlatan insanlarla traktörcü Bekir’in anlattıklarını mukayese ediyorum. Bediüzzaman Hazretlerinin yetmiş sene önce tespitlerinde ne kadar haklı olduğunu anlıyorum:
“İktisatsızlık yüzünden müstehlikler (tüketiciler) çoğalır, müstahsiller (üreticiler) azalır. Herkes gözünü hükümet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin (toplum hayatının) medarı olan sanat, ticaret, ziraat tenakus eder. (eksilir.) O millet de tedenni edip (geri kalır) sukut eder, fakir düşer.”