26 AĞUSTOS 1922 BÜYÜK TAARRUZ, 9 EYLÜL 1922 DÜŞMANIN DENİZE DÖKÜLÜŞÜ VE GÜZEL İZMİR’İMİZİN KURTULUŞU
Efendiler, 20/21 Ağustos 1922 gecesi Birinci ve İkinci Ordu Komutanları’nı da Cephe Karargahına çağırdım. Genelkurmay Başkanı ile Cephe Komutanı’nı da yanımda buldurarak, saldırının nasıl yapılacağı harita üzerinde kısa bir savaş oyunu şeklinde açıkladıktan sonra, Cephe Komutanı’na o gün vermiş olduğum emri tekrarladım. Komutanlar harekete geçtiler. Saldırımız stratejik ve aynı zamanda bir taktik baskın halinde yürütülecekti. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de kuvvetlerin yığınak ve hazırlıklarının gizli kalmasına önem vermek gerekiyordu. Bu nedenle bütün yürüyüşler gece yapılacak; birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinleneceklerdi. Saldırı bölgesinde yolların düzeltilmesi vb. çalışmalar düşmanın dikkatini çekmemek için, diğer bazı bölgelerde de benzeri yanıltıcı eylemler yapılacaktı.
24 Ağustos 1922’de karargahımızı Akşehir’den, saldırı cephesi gerisindeki Şuhut Kasabası’na getirdik. 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut’tan savaşı yönettiğimiz Kocatepe’nin güney batısındaki çadırlı ordugaha naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5.30’da topçu ateşimizle saldırı başladı.
BAŞKOMUTAN SAVAŞI
Efendiler, 26/27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde düşmanın Karahisar’ın (AFYON Karahisar’ın) güneyinde 50 ve doğusunda 20, 30 kilometre uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş sonunda ( Bu savaşa Başkomutan Savaşı adı verilmiştir), düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun Başkomutanlığını yapan General Trikopis’de esirler arasına girdi. Demek ki tasarladığımız kesin sonuç beş günde alındı.
31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleri ile İzmir’e doğru yol alırken diğer birlikleri ile de düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardı.
ATEŞKES ÖNERİSİ
Efendiler, Başkomutan Savaşı’nın sonucuna kadar her gün büyük başarılarla gelişen saldırımızı resmi bildirilerle oldukça önemsiz harekattan ibaret gösteriyorduk. Amacımız durumu mümkün olduğu kadar dünyadan gizlemekti. Çünkü, düşman ordusunu tümüyle yok edeceğimizden emindik. Bunu anlayıp düşman ordusunu felaketten kurtarmak isteyeceklerin, yeni girişimlerine meydan vermemeyi uygun görmüştür. Gerçekten bizim hareketimizi sezdikleri zaman ve saldırımızdan hemen sonra bize başvuranlar olmuştur; örnek olarak, biz saldırıya devam ettiğimiz sırada, Bakanlar Kurulu Başkanı olan Rauf Bey’den, Ateşkes konusunda İstanbul’dan haber geldiğini bildiren 4 Eylül 1922 günlü bir telgraf almıştım. Verdiğim yanıt aynen şöyledir.:
Bakanlar Kurulu Yüksek Katına
Anadolu’da ki Yunan ordusu kesin olarak yenilgiye uğratılmıştır. Yunan ordusunun artık yeniden ciddi bir direnişte bulunmasına olanak yoktur. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Ateşkes ancak Trakya için söz konusu olabilir. Bu bakımdan Eylül’ün onuna kadar doğrudan doğruya Yunan Hükümeti ya da İngiltere aracılığı ile Hükümetimize resmen başvurduğu taktirde aşağıdaki koşullar ileri sürülerek yanıt verilmelidir. Bu tarihten, Eylül’ün onundan sonra yapılacak başvurmaya verilecek yanıt başka türlü olabilir. Bu takdirde durum bana ayrıca bildirilmelidir:
1-)Ateşkes Anlaşması gününden başlayarak on beş gün içinde Trakya, 1914 sınırlarına kadar kayıtsız şartsız Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin sivil memurlarına ve askeri kuvvetlerine teslim edilmiş bulunacaktır.
2-)Yunanistan’daki esirlerimiz on beş gün içinde İzmir, Bandırma ve İzmit limanlarında bize teslim edilecektir.
3-)Yunan Hükümeti, Yunan ordusunun üç buçuk yıldan beri Anadolu’da yaptığı ve yapmakta olduğu tahribatı tamir etmeyi şimdiden taahhüt edecektir.
Büyük Millet Meclisi Başkanı Başkomutan Mustafa Kemal
Ordularımız İzmir Rıhtımında İlk Verdiğim hedefe Akdeniz’e vardılar.
Doğrudan doğruya bana gönderilen bir telsiz telgrafla da, İzmir’deki İtilaf Devletleri konsoloslarına benimle görüşmede bulunma yetkisi verdiklerinden, hangi gün ve nerede görüşebileceğim soruluyordu.
9 Eylül 1922’de Nif’te (Kemalpaşa) görüşebileceğimizi bildirmiştim. Gerçekten de söz verdiğim gün, ben Kemalpaşa’da bulundum. Fakat görüşme isteyenler orada değillerdi. Çünkü ordularımız, İzmir rıhtımında, ilk verdiğim hedefe Akdeniz’e varmış bulunuyorlardı.
Saygıdeğer efendiler, Afyonkarahisar- Dumlupınar Meydan Savaşı’nı ve ondan sonra düşman ordusunu tümüyle yok eden veya esir alan ve kılıç artıklarını Akdeniz’e Marmara’ya döken harekatımızı açıklamak ve nitelemek için söz söylemeyi gereksiz sayarım. HER EVRESİYLE DÜŞÜNÜLMÜŞ, HAZIRLANMIŞ, YÖNETİLMİŞ VE ZAFERLE SONUÇLANDIRILMIŞ OLAN BU HAREKAT TÜRK ORDUSUNUN, TÜRK SUBAY VE KOMUTA KURUMUNU YÜKSEK GÜÇ VE KAHRAMANLIĞINI TARİHE BİR KERE DAHA GEÇİREN MUAZZAM BİR ESERDİR.
BU ESER TÜRK ULUSUNUN ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK DÜŞÜNCESİNİN ÖLÜMSÜZ BİR ABİDESİDİR. BU ESERİ YARATAN BİR ULUSUN ÇOCUĞU, BİR ORDUNUN BAŞKOMUTANI OLDUĞUMDAN, SONSUZ DK MUTLU VE BAHTİYAR KALACAĞIM.
Efendiler, işte şimdi, diplomasi alanına geçebiliriz. Gerçi ordumuzun zafere ulaşacağından ümitsiz oldukları için bu sorunu daha önce diplomasi yoluyla çözüme bağlama, görüş ve iddiasında olanları dediklerini yapma konusunda biraz fazlaca bekletmiş oldum. Bununla birlikte, sonunda benim de diplomasi alanında ciddi olarak çaba harcadığımı görerek memnun olmaları gerekirdi. Böyle olup olmadığını göreceğiz.
Ordularımız İzmir ve Bursa’yı geri aldıktan sonra, Trakya’yı da Yunan ordusundan kurtarmak için İstanbul ve Çanakkale doğrultusunda yürüyüşlerine devam ederken, İngilizler’in o zaman ki başkanı bulunan Lloyt Corc, fiilen savaşa karar vermiş bir tavırla ve yardımcı birlikler gönderilmesi isteğiyle dominyonlara (İngiltere sömürgesi iken bağımsız hale gelerek İngiliz Uluslar Topluluğuna katılan ülkelere verilen ad) başvurmuş. Yalnız, ondan sonra olup bitenlere bakılırsa Lloyt Corc’un isteğinin yerine getirilmediğini kabul etmek gerek.
MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
ZAFER HAFTAMIZ TÜRK MİLLETİMİZE KUTLU OLSUN
İzmir'in dağlarında çiçekler açar,
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar, hep yel gibi kaçar,
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa;
Adın yazılacak mücevher taşa.
İzmir'in dağlarına bomba koydular,
Türk'ün sancağını öne koydular.
Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular,
Kader böyle imiş ey garip ana;
Kanım feda olsun güzel vatana.
İzmir'in dağlarında oturdum kaldım;
Şehit olanları deftere yazdım,
Öksüz yavruları bağrıma bastım,
Kader böyle imiş ey garip ana;
Kanım feda olsun güzel vatana.
Peygamber kucağı şehitler yeri,
Çalındı borular haydi ileri.
Bozuldu çadırlar kalmayın geri,
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa;
Adın yazılacak mücevher taşa.
Türk oğluyum ben ölmek isterim;
Toprak diken olsa yatağım yerim;
Allah'ından utansın dönenler geri;
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa.
Adın yazılacak mücevher taşa.
Yorumlar
Kalan Karakter: