Yeni halifenin seçiminden Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına kadar geçen sürede gerek TBMM’de gerekse halk arasında mevcut şeklin ne olduğu ve nereye gidildiği hususunda bir belirsizlik söz konusu olmuştur. TBMM’nin halifeye bağlanması düşüncesini seslendirenler, halifeyi mevcut halde saltanat sıfatına sahip olmadan devletin başkanı ve sahibi sayma noktasına kadar gitmişlerdi. Dolasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Halifenin Meclisi olduğu savunulmaktaydı, Mustafa Kemal Paşa’nın da en çok üzerinde durduğu konu halifenin padişahın yerine devlet başkanı olarak tanınmak istemesidir.
Atatürk siyasi maksatlarını dini perde adı altında gerçekleştirmek isteyenlerin bu davranışlarının halifeliğin kaldırılmasını hızlandırmaktan başka bir şeye yaramadığı belirtilmektedir. (Nutuk,5.471)
Atatürk yapmak istediklerinin ilk aşaması olarak yeni devletin rejimini netleştirecek adımlar atmak gerektiğini görmüştür. Atatürk düşüncesinin temel ögelerinden olarak her işte meşru olmak, dolasıyla halk ile beraber hareket etme prensibini uygulamaya koymuştur.
Mustafa Kemal Paşa, yapmak istediklerini aşama aşama gerçekleştirmek üzere önce halk ile görüşmeye başlamıştır. Halk ile yaptığı görüşmelerde tüm halkı kucaklayacak bir parti kurmak istediğini dile getirmiş, halkın bu konuda beklentilerini öğrenmek istemiştir.
Bu aşamada elde edilen başarının tek bir kişiye değil milletin hepsine ait olduğunu bu sonuca sahip çıkmalarını, iradelerini hiç kimseye terk etmemelerini öğütlemesi, ikinci aşama olarak devletin mevcut sınırları ile dünyada tanınmasını sağlayacak adil bir barışın gerçekleşmesi, devletin bir daha eski rejimine ve anlayışına dönmemesi için kesin adımların atılması gerekiyordu meclisin o ana kadar yaptığı işleri değerlendirmeye özen gösteren Mustafa Kemal Paşa, yeni oluşumun yaşamını Misak-i Milli ve hâkimiyeti kayıtsız, şartsız milletin eline veren “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun her türlü tehlikeden korunmasına bağlı olarak görmekteydi.
Mustafa Kemal Paşa millet hâkimiyeti yolunda geri dönmenin mümkün olmadığını da şu sözlerle ortaya koymaktadır.
“Efendiler kurtuluşumuzun ilkesi olan Misak-ı Milli’yi tarih sayfasına yazan milletin demir elidir. Alınacak sonuca da milletin kendisi yol gösterici olacaktır. Millet yalnız kendi kolları ve kendi kanıyla değil, aynı zamanda başı ve kendi dimağıyla kazandığı hâkimiyet ve istiklalini son felakete kadar büyük bir saffet (Temiz bir dürüstlük) ve gafletle (İdrak edememek) kendisine rehber tanıdığı ve derin bir teslimiyetle bağlı olduğu şahıslara ve kişilere artık emniyet edemez. Millet bundan sonra hayatına ve istiklaline ve bizzat varlığına bizzat kendisi kurtarıcı olacak, bütün vatan saffında yine yalnız kendisi ve kendi iradesi hükümran olacaktır.”
Gazi Mustafa Kemal’e göre her türlü hürriyet, eşitlik ve adaletin en üst düzeyde sağlanması ve korunması da milli egemenlikle mümkündür. Ona yönelecek her türlü tenkit ve tehdit de hiçbir şekilde meşru olmayacaktır; dolasıyla cezalandırılmalıdır.
“Hiç şüphe yok devletimizin ebediyen devam etmesi için, memleketimizin kuvvetlenmesi için milletimizin refah ve mesuliyeti için hayatımız, namusumuz, şerefimiz istikbalimiz için ve mukaddesatımız (kutsal sayılan her türlü inanç ve davranışlar bütünü) ve nihayet her şeyimiz için behemal (Ne olursa olsun) en kıskanç hislerimizle, bütün dikkatimiz ve bütün kuvvetlerimize HÂKİMİYET-İ MİLLİYEMİZİ (Milli Egemenliğimizi) MUHAFAZA VE MÜDAFAA EDECEĞİZ.
Lozan’da yapılan görüşmelerde itilaf devletlerinin dayatmalarının Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilemez bulunması barış hususundaki kararı almasını yeni temsilcilerine bırakma olgunluğu göstermesi ve oy birliği ile seçimlere gitme kararı alması “Milli Egemenlik” düşüncesinin fiilen hayata geçirilmesi olarak değerlenmelidir. Bu gelişmeden son derece memnun olan Mustafa Kemal Paşa ülkede demokrasinin halk hâkimiyetinin hüküm sürmesinin temel şartlarını ortaya koymuştur. Ona göre bir milletin siyasi ve sosyal terbiyesinde, vatan sevgisinde noksan varsa öyle bir millet hâkimiyetini gereği gibi elinde tutamaz. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin millet egemenliğe dayandığı bir kere daha tespit edilmiştir.
Mustafa Kemal: “TÜRKİYE DEVLETİ’NDE VE TÜRK DEVLETİNİ KURAN TÜRKİYE HALKINDA PADİŞAH YOKTUR, DİKTADÖR YOKTUR VE OLMAYACAKTIR. OLAMAZ.” (TBMM Zabıt Ceridesi: 28.S.293) inancı ile gelinen noktayı ortaya koymuştur.
Saltanatın kaldırılması ile gelinen aşamadan bir şekilde dönüş olmamasını temin için 15 Nisan 1923’te çıkarılan kanunla Saltanatın İlgası (Ortadan kaldırılması) egemenliğin vazgeçilemez ve devredilemez şekilde Büyük Millet Meclisi’nce temsil edildiği esasına karşı söz, yazı ya da fiillerle direnen, kargaşa çıkaranlarının vatan haini olacakları kabul edilmiştir. (Yeni Türkiye’de S.21)
Yapılan seçimlerden sonra oluşan ikinci dönem Meclis’in neredeyse tamamı Müdafaa-i Hukuk listesinin adaylarından meydana gelmiştir. Muhalif adayların halk tarafından tercih edilmediği seçim, aynı zamanda Türk Milleti’nin Mustafa Kemal Paşa’ya olan güveninin en anlamlı göstergesiydi. İşte bu güvenle harekete geçen Mustafa Kemal Paşa mevcut durumda karışıklıklara neden olan siyasi yapıyı asıl yerine oturtma işlemine geçmiştir. 13 Ağustos 1923 tarihinde yaptığı Meclis açılış konusunda pek çok konuya temas ettikten sonra o güne kadar elde edilen sonucun ancak ilerleme ve medeniyete ulaşma yolunu açtığına yoksa ilerleme ve medeniyete ulaşılmayacağına dikkat çekmiştir.
Kendilerine ve Türk Milletine düşen vazifenin “Bu yol üzerinde tereddütsüz ilerlemek” olduğunu hatırlatan Mustafa Kemal Paşa, Milletleri esaretten kurtaran, hâkimiyetlerine kavuşturan büyük fikir akımlarının eskimiş kurumlara ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş arayanların amanız düşmanı olduğuna dikkat çekmiştir.
İkinci meclis döneminde İstanbul, Türk ordularınca teslim alınmış; Ankara yeni devletin başkenti yapılmıştı. İkinci dönem TBMM’sinin en önemli icraatlarının başında 29 EKİM 1923 TARİHİNDE İDARE ŞEKLİNİN CUMHURİYET OLDUĞUNU İLAN EDEN KARAR GELMEKTEDİR.
Bu kararın tarihi önemi çok büyüktür. Türk milleti ve ülkesinin düşman işgalinden kurtuluşu mücadeleyi bu noktaya getiren kadronun ortak idealiydi.
Cumhuriyetin İLANI TÜM YURT DA YÜZ BİR PARE TOP ATIŞIYLA KUTLANMIŞTIR. YAŞASIN CUMHURİYET YAŞASIN TÜRK MİLLETİ!
Mensup olduğumuz Türk Milleti, istiklalini tarihin en asil ve zor bir imtihan sonrası kazanmıştır. Böyle bir istiklale kavuşmak insanlar sehpalarda zincirler içinde ölüp giderler, sürgünlerde ömürlerini geçirirler. Onların imtihanını yalnız çekenler bilir. Onların savaşını hiçbir zaman alkış takip etmez. Alelade mütevazı askerler gibi gelip geçerler. Bu tek başına kazanılmak için mücadele gaye edilen HÜRRİYET İMTİHANIDIR.
İstiklal Savaşı’nın imtihanında en başta kabul edilen ve sembol olan MUSTAFA KEMAL PAŞA VARDI. İşte bundan dolayı onun devrinde eziyet çekmişlerin bile kalplerinde daima bir yeri vardır. O sonu gelmeyen Hürriyet alanındaki çabaların bir sembolüdür.
TÜRK MİLLETİ DE DİĞER HÜR DÜNYA MİLLETLERİ GİBİ DAİMA HÜR OLACAKTIR İNŞALLAH.
Yaşasın Cumhuriyet!
Yayınlanma :
29.10.2025 00:30
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: