Atatürk, Milli Mücadele devam ederken de Cumhuriyet’in ilanından sonra da Türk Milletinin arasında olmuştur. Bu yurtiçi gezilerinin sebebini Nutuk’ta şöyle anlatmıştır: “...Halk ile yakından temasa gelmek ve onlarla bugün ve geleceğe ait görüşmelerde bulunmak isterim.” Atatürk eşi Latife Hanım ile 15 Mart 1923 günü Adana’ya gitmiş, istasyonda siyah tüllere bürünmüş iki genç kız birinin elinde Antakya birinin elinde İskenderun yazılı levhalarla Atatürk’ün karısına hıçkırıklarla ağlayarak gelmişler.
“Ey Ulu Gazi bizi kurtar, biz Antakyalılarla, İskenderunlular sevinerek ölmek istiyoruz. Eminiz ki sizi Antakya yöresine götürecek ruhumuz sizinle beraberdir. Kemal’in güneşi orada da bütün gücü ile doğacaktır. Yaşasın Gazi Paşamız, Yaşasın Türk Milleti, Yaşasın Adanalılar!” Atatürk orada “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz.” diyerek tavrını ortaya koymuştur.
23 Mart 1923’te Konya’daki konuşmasında “Biz dış düşmanı bu hale milletin birliği ile getirdik, ne var ki düşman yalnız dışarıda değildir. İçeride de bu milletin hayatıyla oynamak isteyen düşmanlar vardır. Dış düşmanlara karşı aldığımız tedbirleri, gösterdiğimiz birliği iç karşı daha şiddetli ve daha dikkatli göstermeliyiz. Süngü ile silahla, kanla kazandığımız zaferden sonra ilim, irfan, fen, iktisat gibi alanlarda da başarılı olmak için çalışacağız. Bu başarıya ulaşmanın şartı şudur; Milletin doğrudan doğruya kendi egemenliğine kendisinin sahip olmasıdır. Egemenliğe doğrudan doğruya sahip olmanın değerini pekiyi anlayan ve pekiyi bilen millet, bu kutsal egemenliğe karşı baş gösterecek, tehlikeyi kahredecektir.”
Aynı gece Türk Ocağına gelen Atatürk onlara şöyle sesleniyordu: “Arkadaşlar, hakikaten bu millet yüzyıllardır kendi arzusu dışında milletin emel ve menfaatleri dışında idare edilmiş, millet tarihinin hiçbir devrinde yaradılışındaki kabiliyeti geliştirecek çalışma alanına sahip olmamıştır. Ve bu sebeple pek çok felaketlerin içinde zebunu olmuştur. ( zayıf ve düşkün duruma gelmiştir.)”
“Milletin bugün ki zaferleri pek parlak olmakla beraber henüz milletimizi hakiki kurtuluşa kavuşturamamıştır. Belki bundan sonra ki çalışmalarımız zaferi kazanmakta olduğu gibi aynı hizmetle, aynı fedakârlıkla yapılacak çalışma neticesindedir ki, asıl amaca ulaşacağız. O amaca varmak içinde her şeyden önce bizi gaflet içinde bırakan sebep ve amilleri (gaflet içinde bırakmaya yol açanlara) tahlil etmek (çözümlemek) meydana çıkarmak, dilden düşürmemek lazımdır. Milleti yüzyıllarca gaflette bırakan çeşitli sebepler arasındaki gerçek noktayı bir kelime ile ifade etmiş olmak için diyebilirim ki, bütün sefaletlerimizin kesin sebebi ZİHNİYET MESELESİDİR!”
“İtiraf mecburiyetindeyiz ki bütün İslam âleminin sosyal toplulukların hep yanlış zihniyetler hüküm sürdüğü içindir ki, doğudan batıya İslam memleketleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş, düşmanların esaret zincirine mahkûm olmuşlardır. Yani aydınlar sınıfının halka telkin edeceği ÜLKÜLER halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Milletimizin tarihini, ruhunu, geleneklerini, doğru dürüst bir bakışla görmeliyiz. İtiraf edelim ki hala aydınlarımızın gençler arasında halk ve avama (halkın cahil tabakası) uymak gerçekleşmiş değildir. Memleketi kurtarmak için iki zihniyet arasındaki ayrılığı durdurmak lazımdır. Bunun içinde biraz avamın yürümesini çabuklaştırması biraz da aydınların çok hızlı gitmemesi lazımdır. Lakin halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha çok aydınlara düşen bir görevdir.”
29-30 Ağustos 1924’te Büyük Zaferin ikinci yıldönümünde Dumlupınar’da Şehit Asker Anıtı’nın dikilmesi törenine katılmak için Afyonkarahisar’a gitmiştir. Yanında eşi Latife Hanım, Başbakan ile Dışişleri Vekili İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı, Milli Eğitim Bakanı, Bayındırlık Bakanı ve bazı milletvekilleri bulunuyor. Dumlupınar’da yaptığı konuşmada yine inkılapların sahiplerine (Türk Milleti’ne) seslenmiştir: “Bizim milletimiz, vatan için hürriyeti ve hâkimiyeti için fedakâr bir halktır, bunu ispat etmiştir. Milletimizin yaptığı inkılapların (yeniliklerin) kıskanç savunuşudur. Benliğinde bu faziletler yerleşmiş bir milleti yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kuvvet alıkoyamaz.”
“Milletimizin hedefi, milletimizin mefkûresi (ülküsü) bütün cihanda tam manası ile medeni bir millet olmaktır. Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak şart-ı hayattır. (hayatımızın, geleceğimizin olmazsa olmazıdır.) Bu yol üzerinde tevakkuf edenler (Durup bekleyenler) veyahut bu yol üzerinde ileri değil geri bakmak cehil (cahillik) ve gafletinde bulunanlar medeniyetin seli altında boğulmaya mahkûmdurlar.”
“Ey yükselen yeni nesil! İstikbal (gelecek) sizindir. CUMHURİYETİ BİZ KURDUK; ONU YÜKSELTECEK VE YAŞATACAK SİZLERSİNİZ, NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
Atatürk 1929 yılının ilk gezisini 5 Ağustos- 1 Ekim tarihleri arasında yapmıştı. Ankara’da temmuz ayı içerisinde Bolşevik faaliyetlerin ortaya çıkışıyla ilgili olaylar hakkında Eskişehir’de karşılamaya gelenlere yaptığı konuşmada Atatürk:
“…Evvelce olduğu gibi bundan sonrada milletimiz bu gibi fesat kâr faaliyetleri şiddetle ezecektir. Onların menfi faaliyetlerine halkımız ve bilhassa ordumuz asla müsaade etmeyecektir. Tekrar ediyorum ve diyorum ki Türk Milletinin sosyal düzenini bozmaya yönelik didinmeler boğulmaya mahkûmdur.”
“Türk Milleti kendisinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen fesatçı, sefil, vatansız ve milliyetsiz, akılsızların hezeyanlarında ki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara müsamaha edecek bir heyet (topluluk) değildir. O şimdiye kadar olduğu gibi doğru yolu görür, onu yolundan saptırmak isteyenler kim olursa olsun ezilmeye ve kahredilmeye mahkûmdur. Bunda köylü, işçi ve bilhassa kahraman ordumuz beraberdir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın…”
Karışılmaya gelmiş bulunan temyiz mahkemesi heyetine de:
“Hâkim efendiler, siz kanun adamlarısınız. Ellerinize milletin, vatanın her türlü hak ve menfaatlerini koruyan kanunlar tevdi edilmiştir. İşaret ettiğim noktaları işittiniz. Türk Milletinin büyük haklarını müdafaa ederken bu noktalar ehemmiyetle akılda tutulmalıdır.” demiştir
CUMHURBAŞKANI GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YURT GEZİLERİ VE ORADAKİ KONUŞMALARI
Yayınlanma :
09.11.2025 10:05
Güncelleme
: 09.11.2025 10:51
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: