Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı, son devir tarihimizin olaylarla derin ilgisi olan bir zamanı içine almaktadır.
Yüzyılımızın dünyaca tanınmış bir Türk büyüğü olan Atatürk hakkında çok şeyler yazılmış ve Türkçe de olduğu gibi çeşitli dillerde de pek çok yayınlar yapılmıştır.
Mustafa Kemal, bir kumandan olarak Birinci Dünya Savaşından sonra ki devirde, Türkiye’yi kuşatmadan kurtarma hareketinin başında bulunmuştur.
Aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı sonucunda yapılan devletlerarası anlaşmalardan, Osmanlı Devleti’nin kabul ettiği Sevr Antlaşması’nın (10 Ağustos 1920) uygulanmasını önleyerek üç senelik bir savaş devrinden Türkiye’yi galip bir duruma getirmiştir. Lozan Antlaşması ile de (23 Temmuz 1923) yeni Türk Devletini dünyaya tanıtmıştır.
Atatürk, yıkılan bir imparatorluğun içinden; bölünmez bağımsız bir hududu içinde, demokratik kurallara bağlı Cumhuriyet rejimini kuran bir devlet adamı olmuştur. Böylece bütün dünya devletleri yeni Türkiye Cumhuriyet’ini tanıdıkları zaman Türkiye’nin ilk Cumhuriyeti’ni tanıdıkları zaman Türkiye’nin ilk cumhurbaşkanın siyasi kişiliği ilk temasa geçmişlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün evvela Türk Ulusu sonrada Doğu ve Batı’nın bütün uygar dünya milletleri kamuoyundaki diğer bir yeni ve ilgi çeken durumu, siyasi olduğu kadar sosyal, iktisadi ve bilhassa fikri inkılaplarının öncüsü olmasıdır. İşte bu bakımdan Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar(1881- 1938) yaşam tarihi hakkında bilinenlerin yayınlamasının değeri ve gereği vardır. Çünkü Atatürk bu devrimlerini bir ömür boyunca düşünmüş, siyasi yaşama girdikten sonra etrafının ve bilhassa geniş halk kitlelerinin fikirlerini hazırlamış ve zamanı gelince de bu inkılapları tatbik safhasına koymuştur. Bütün olayları Cumhuriyet devrimimizin kuruluş tarihinde yeri çok büyüktür.
İstiklal Savaşımız ve Cumhuriyet tarihimiz tetkik edildiği zaman, Atatürk’ün şahsiyeti ve Onun türlü vesilelerle söylenmiş olduğu sözleri göz önünde tutmamak mümkün değildir. Her konu üzerinde onun fikir ve düşüncelerini bulabiliriz. O şüphe yok ki evvela bir kumandandır, Fakat Kurtuluş Savaşı başladığı zaman onu her cephesiyle görmek mümkündür. Savaşta kumandan, devlet kurmada siyasi bir şahsiyet, inkılap (yenilik), hareketlerinde ise devrimci bir fikir adamı olarak karşımıza çıkıyor. Söylediği sözler yalnız o günün düşünce ve siyaseti için değil, ileri bir görüşün ifadesi olarak da yer alıyor.
Mesela “Artık insanlık mefhumu vicdanlarımızı tasfiyeye ve hislerimizi ulvileştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir. Vaziyetleri ve onların icaplarını medeni insan fikriyle ve yüksek vicdan ayrılığı ile müşahede (gözlem) ve mütalaa (irdeleme, inceleme) edersek şu neticelere varırız; insanları mesut edeceğim onları birbirilerine boğazlatmak gayri insani (insanlık dışı) ve son derece teessüfe şayan (Üzülmek, teessüf etmek) bir sistemdir. İnsanları mesut edecek tek vasıta onları birbirine yaklaştırmak, onları birbirine sevdirmek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temin etmeye yarayan (karşılamaya yarayan) hareket ve enerjidir. Cihan sulhu için (barışık olması) beşeriyetin (İnsanlığın) hakiki saadeti ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalmasıyla mümkün olacaktır.” Diyor. O, bir de şu fikri ileri sürerdi:
“Bir insanın bir işte bir kere muvaffakiyeti (başarısı) bütün dünyayı hayran edebilir. Fakat zaman bu işi tarihe mal edilince yalnız bir kere yaptığı işle övünecek durumda kalan bu insan, tarihe karışmış demektir. Onun için insanlar yaşadığı müddetçe daima faal ve muvaffak (başarılı) olmalılardır.”
Bu münasebetle kendisinin şu sözleri dikkatle okunmaya değer: Bugünün şeraiti hayatiyeti içinde bir fert için olduğu gibi bir millet için de dahi, kudret ve kabiliyetini eseri, fiili ile ihzar (göstermek) ve ispat (bir şeyin doğruluğunu delilerle ortaya koymak) etmedikçe itibar ve ehemmiyet intizarında bulunmak beyhudedir.(boşunadır)”
Atatürk okumayı seven bir insandı. Derin bir bilginin ürünü olan her söylevinde tahliller yapmayı da zaruri (zorunlu) bulurdu. Onun ölümü üzerinden yıllar geçti, zaman zaman herkesin aklına şu soru gelmiştir; “Acaba Atatürk sağ olsaydı bu nasıl karşılar ve ne tedbirler alırdı?”
O bütün bunlara şahit olmadı. Fakat daha önce sezişlerini bize şu sözlerle bildirmiştir;
“Eğer devamlı sulh isteniyorsa (Barış ve uzlaşma) kitlelerin vaziyetlerini iyileştirerek beynelmilel (uluslararası) tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın heyet-i umumiyesinin (bütün insanlığın) refahı, açlık ve tazyikin yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir. “ sözlerin sahibi olan Atatürk bu sözleriyle bugün içimizde yaşamıyor mu?
İşte Atatürk’ü sözleriyle, hatıralarıyla ve Türk Milleti için isteklerini ve yaptıklarını duyurmak bütün Türk Milletimizin görev ve sorumluluğudur.
(Alıntıdır, “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
Yorumlar
Kalan Karakter: