Hepimizin bu dünyada az ya da çok, bir şeyleri mutlaka vardır.
Kimimizin evi, kimimizin arabası, dükkânı, eşyası kısacası herhangi bir şeyi vardır. Bu varlıkların sonucu olarak da çok zengin, orta halli ve ekonomik seviyesi sıkıntılı insanlar olarak Allah’ın bize vermiş olduğu yaşamı yaşamaya, mücadelemize devam etmeye çaba gösteririz.
Bu çabamızı hem bu dünyamız hem de diğer dünyamız için gerçekleştirmeye gayret ederiz. Fakat bu dünyamızdaki zenginliğimizi bana göre sadece bu sahip olduğumuz varlıklar belirlemez. Çünkü mal varlığı zengin olmanın tek kuralı değildir. Aynı zamanda insanın eli de, gönlü de, yüreği de cömert ve zengin olmalıdır.
Para, mal, mülk, şöhret elbette bir zenginlik göstergesidir. Ama her şeyin bu dünyada aniden kaybedilebileceği, bu dünyanın bir sınav dünyası olduğunu ve bunun sonucunda da bu dünyadan göç ederken mal, mülk anlamında herhangi bir şeyi yanımızda götüremediğimizi biliriz.
Ve buna istinaden bu dünyamızda manevi anlamda da zengin olabilmek ve yüce Allah’ın vermiş olduğu maddi zenginliği insanların yararına kullanarak diğer dünyamıza da tam anlamıyla zengin olarak gidebiliriz.
Bunun en büyük göstergesi de tüm insanlığa gücümüz yettiğince yapılacak iyiliklerden geçmektedir. Dünyalar kadar malımız olsun, her şeye sahip olalım, ama iş paylaşmaya, yardıma, iyilik yapmaya, halden anlamaya gelince başkası ne yaparsa yapsın beni ilgilendirmez düşüncesi, bence bir zenginlik değil, aksine bir fakirliktir.
Yardım etmek, olanı paylaşmak, yoksulu, fakiri, muhtacı gözetmek aksine malın daha da artarak bereketleneceğinin bir müjdecisidir. Geçmişte bunun örnekleri de çoktur.
Kimse düşünmüyor da bir ben mi düşüneyim, onca işin gücün arasında bu işlere ayıracak zamanım yok, insanları alıştırmamak lazım düşünceleri sadece birer bahaneden ibarettir. İnsanoğlu isteyince vakitte ayırır, gereken tüm şartları da oluşturur. Yeter ki isteyelim.
Her zaman kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyarak düşünmeliyiz. Önemli olan aynı durumda bende olabilirdim diyebilmektir. Belki bu şekilde, bu zamana kadar yapmadığımız iyilikleri, yardımları, en azından böyle düşünerek bundan sonra yapabiliriz.
İşte tam da bu sebepledir ki; zenginlik ne mal, ne mülk, ne sağlıktır. Tüm bunların yanında insanlığın yararına yapılacak her türlü faydalı işler, diğer zenginliklerimize eklenmiş, gerçek zenginliklerimiz olacaktır.
Hemen hemen hepimiz her gün korona virüs ile ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Belirtilen kurallara uymaya çalışıyoruz. Tabi bu kurallara kimimiz uyuyor, kimimiz uymuyor.
Fakat virüsün ülkemizde çıktığı aydan bugüne kadar şöyle bir hayatını kaybeden insanlara bakıyor muyuz? Eğer bakıyorsak doğruyu orada görebiliriz. Bu amansız salgın hastalık ne zengin dinliyor, ne bir fakir, ne de bir insan ayırımı yapıyor. İşte hepimiz bu duruma şahidiz.
En ufak bir virüs dahi insan ayırımı yapmıyorken, biz insanların insan ayırt etmesi, kendinden başka kimseyi düşünmemesi ne kadar doğru? Yarın göç ederken zenginliğimizi yanımızda götürebilecek miyiz?
Sadece zenginlik bizi kurtarıyor olsa Korona virüsten belirli insanlar hayatını kaybederdi. Bu örnek belki basit bir örnek, hepimizin bildiği. Fakat iş uygulamaya geldiğinde bu basit örnek bile aklımıza gelmiyor. Üstelik şuan her gün aynı konu konuşuluyorken.
O halde bu dünyadaki günümüzü doldurup göç edip gittiğimizde, bu dünyadaki mal varlığımız konuşulmayacaksa ve bu dünyadaki mal varlığımızın bize diğer dünyamızda faydası olmayacaksa, geride bizden kalacak iyi şeyler bırakmamız gerekiyor.
Peki, bunlar neler? Yapılan kalıcı hayırlar, geçmişte yaptığımız hatırlanacak iyilikler, insanlığa yararlı eserler olabilir. İşte o zaman hem bu dünyada iken, hem de diğer dünyamızda yaptığımız ve sahip olduğumuz gerçek zenginlikler bu şekilde ortaya çıkacaktır.
Ancak ve ancak gerçekten ben zengin bir insanım cümlesini o zaman rahatlıkla kurabiliriz. Hiçbir iyilik boşa yapılan bir iyilik değildir.