BİR KÖY ÖĞRETMENİNİN HATIRALARI
Ben on yılı aşkın süredir köylerde öğretmen olarak çalıştım. Köyde öğretmenlik mesleğimi icra ederken, gün içerisinde okuldaki öğrencilerimle eğitim ve öğretim çalışmalarımızı yaptıktan sonra, akşamüzerleri bazen köy odalarına giderdim. Odaya gelen köydeki erkeklere; tarım, ziraat, hayvancılık, sosyal davranışlar, aile bireylerinin birbirlerine karşı özellikle kadınlara karşı saygılı davranmaları, köyde yaşayan kişilerin birbirlerine güvenmeleri, kendi aralarındaki anlaşmazlıkları sabırla hal yoluna koymaları gerektiğini anlatırdım.
Bir akşam yine odaya gittim. Kadın haklarından bahsettim, kadınlara karşı saygılı davranılmasından söz ettim. Köy odasında beni dinleyen birisi sözlerime itiraz etti. Sözlerim hoşuna gitmemişti. Çünkü köydeki kadınlar tarlada çalışır, sağımda ineklere bakar, onların altlarını temizler, sütlerini sağıp ailenin yemeğini yapar, çocuk doğurur, çocukları büyütür. Hemen hemen bütün işleri ve yükü kadınlar üstlenir. Erkekler ise köy odalarında veya kahvehanelerde oturur, oyun oynarlardı.
Bana itiraz eden kişi sırıtarak şöyle dedi:
“Hocam, kadın kısmına fazla yüz vermeyeceksin. Fazla yüz verirsen başına çıkar. Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin. Kadının saçı uzun, aklı kısadır.” Bu sözlere şaşırdım ve çok da üzüldüm. Ne kadar hatalı, bencil ve yanlış düşündüğünü anlatmaya çalışsam da nafileydi. Böyle düşünenlere söylenecek tek bir söz vardır: “NATO kafa, NATO mermer.” Yani böyle düşünenlerin düşünceleri mermerleşmiş, kalıplaşmıştır.
Bir gün okuldan eve dönerken, aynı köyden bir vatandaş bana gülümseyerek:
“Hocam, sizi köy odasında hep dinliyorum,” dedi. Fakat ne söyleyeceğine ve söze nereden başlayacağına karar verememiş gibiydi. Sonra kendine güvenerek devam etti: “Hocam, köy odalarına geliyorsunuz, her zaman sizi dinliyorum. Sizin konuşmalarınızı dinleyip düşündükçe zihnim açılıyor, doğruyu görmeye başlıyorum. Sağ olun hocam,” dedi. Köylü vatandaşın “zihnim açıldı” demesi, daha önce anlayamadığı, zihninde müphem (belirsiz) kalan konuları anlaması; zihninin, bilincinin berraklaşması, kafa karışıklığının ve bilgisizliğin yerini bilgiye bırakması anlamına gelir. Daha açık bir ifadeyle köylü vatandaş, “Hocam, sizin köy odalarındaki konuşmalarınız benim ve diğer köylülerin bilgisizliğini, cahilliğini gideriyor. Daha önce anlayamadığımız konuları, bilincimizi berraklaştırarak anlaşılır hâle getiriyorsunuz,” demek istiyordu.
Kendi kendime düşündüm; köylü vatandaşın söylediklerinden çok memnun oldum.
“Demek ki köy halkı arasında benim verdiğim bilgileri önemseyip anlayanlar da varmış,” diye sevindim. Şimdi hepimizin aklına şu soru gelebilir: Herhangi bir konuyla ilgili olarak bilincimizin bilgilerle zenginleştirilmesi, cehaletten kurtulmamız bizlere ne gibi faydalar sağlar? Bu soruyu cevaplamak için bir örnek verelim:
İki öğrenci düşünün: Ali ile Hasan, aynı sınıftalar. Ali’nin ailesi ileri görüşlü, bilgili, kendilerini her konuda yetiştirmiş kişiler. Babası ve annesi üniversite mezunu babası doktor, annesi öğretmen. Ali’ye okul hayatının başından itibaren her konuda yardımcı oluyorlar. Öğretmenleriyle daima iletişim içerisindeler. Ali de derslerine düzenli çalışmakta, zamanı geldiğinde arkadaşlarıyla uygun şekilde oyunlar oynamakta, okulda ve sınıfta kurallara uymakta, arkadaşlarıyla iyi geçinmekte. Giyim kuşamı ise daima temiz ve tertipli. Öğretmeni, Ali’yi her yönüyle takdir etmektedir.
Hasan’ın babası ve annesi ise köyden gelerek bir sitede kapıcılık yapmaktadır. Babası ilkokul mezunu, annesi ise ilkokul 3. sınıfa kadar okumuş ve sonrasında okula gitmemiştir. Hasan, okulda ve sınıfta her zaman sorun çıkarır, arkadaşlarıyla kavga eder, derslerine çalışmaz, düzensizdir ve problemli bir öğrencidir. Öğretmeni, Hasan’ın babasını okulda çıkan problemler nedeniyle görüşmeye çağırdığında ya gelmez ya da gelse bile çocuğunun ne kadar yaramaz, düzensiz ve tembel olduğunu bilerek sorumluluğu üzerinden atar. “Hocam, eti senin kemiği benim, ne yaparsan yap, zorla döv, yola getir,” diyerek sorumluluğu öğretmene yükler.
Bu görüş, düşünce ve örneklerden şu sonuca ulaşıyoruz. Bilincini bilgilerle zenginleştiren, her yönüyle ilgili ve ileri görüşlü insan; bilincini zenginleştirmeyen, dar görüşlü ve cehalet içinde yüzen insandan her zaman, her koşulda daha etkili ve güçlü olacaktır. Aynı zamanda bilincini bilgilerle zenginleştiren, güçlendiren, ileri görüşlü ve doğru karar verebilen insan; topluma, vatana ve millete çok daha fazla fayda sağlayacaktır. Öte yandan bilincini bilgilerle zenginleştirmeyen, dar görüşlü, “Benim dediğim doğrudur” diyerek cehalet içinde bocalayan kişi ise her durumda topluma, devlete ve millete zarar verecektir. Devletlerin bireyleri arasında ne kadar çok bilinçli, bilgili, ileri görüşlü, objektif, devletin ve milletin faydasını düşünen, bencil olmayan insanlar varsa; o devlet, diğer devletlerden daha üstün olur.
Yorumlar
Kalan Karakter: